Akın ÖZÇER
7 aralık tarihli Taraf’ta yayımlanan eski MİT mensubu Mehmet Eymür’ün geçen hafta özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı’na verdiği ifade, devletin karanlık yüzüne ışık tutuyor. Zira devlet adına iş gören, kimileri unvan sahibi, istihbaratçı, özel harekâtçı sivil veya asker birtakım kişilerin “terörle mücadele” adı altında cinayet işlemeye kadar varan hukuk dışı eylemler yaptıklarını ve bu eylemleri yapanları koruma altına aldıklarını ortaya koyuyor. Eymür’ün ifadesi, bu devlet görevlilerinin ayrıca mafyaya mensup bazı kişilerle ilişkide bulunduğunu ve gerçekleştirilen hukuk dışı eylemlerin kendilerine çok da para kazandırdığını gösteriyor. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, hukuk dışı araçlarla yürütülen “terörle mücadele”, eli silah tutan veya bu kişilerle ilişkileri bulunan bazı devlet görevlilerinin, en azından bir dönem, devlet içinde unvan sahibi olmalarına ve/veya haksız kazanç sağlayarak zenginleşmelerine yol açmış.
Eymür’ün ifadesi, özü itibariyle, Susurluk davası hükümlüsü eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın’ın basına yansıyan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hâkimliği’ne bir süre önce vermiş olduğu ifadeyle örtüşüyor. Kamuoyuna terörle mücadelede “100, 200 değil yüzlerce kişiyi” yargısız infaz ettiklerine ilişkin itirafları yansıyan Çarkın ayrıca, Ergenekon’un sadece Susurluk’la değil PKK ile de ilişkisi bulunduğunu, hatta PKK’nın Ergenekon’un bir kolu olduğunu öne sürmüş bir kişi. Bu iki eski devlet görevlisinin ifadelerinde yer alan isimlere yönelik suçlamalarını bir tarafa bırakırsak, devletin içinde, kamuoyunda “derin devlet” olarak adlandırılan “hukuk dışı” bir yapılanmanın oluşmuş olduğunu yok saymak mümkün değil.
Ne ilginçtir ki bu hukuk dışı yapılanmanın içinde yer aldığı iddia olunan bazı kişiler, “ne yaptıysak devlet için yaptık” veya “tuğlayı çekersek duvar çöker” gibi kendilerini devletle özdeşleştiren sözleriyle hatırlanıyor kamuoyunda. Bu tür sözleri duyduğumda, “Devlet ve bürokratik elitler” başlıklı yazımda atıfta bulunduğum Ludwig von Mises’in, kendini devletin hizmetkârı sayan bürokratın, “devlet benim” dediği öne sürülen Fransa Kralı XVI. Louis kadar içten olmadığına ilişkin yazdıkları gelmiştir hep aklıma. Varlıklarını adadıklarını söyledikleri devletin yararına iş yapıyorlarmış gibi ön plana çıkan bu kişileri gördükçe akıntıya kürek çektiğimizi düşünmüşümdür. Türkiye’nin çağdaş ilkelere dayalı demokratik bir hukuk devletine dönüşerek ilerlemesi için çalışan devletin aydınlık yüzünü oluşturan bürokratlarının çabaları boşuna mı diye sormuşumdur kendi kendime.
Gerçi Helsinki Zirvesi’nden bu yana ağır aksak yürüyen bir reform süreci ve bu süreçte atılmış önemli demokratikleşme adımları var. Ama bir türlü tamamlanamayan, eksik kalan ama belki kalması istenen bir süreçten söz ediyoruz. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) AB İhtisas Komisyonu’nun Mart 2000 tarihli Kopenhag siyasi ölçütleriyle ilgili bir raporu var mesela. Bir bölümü daha hâlâ gerçekleştirilmemiş kapsamlı reformlar içeren bu rapora MGK Genel Sekreterliği, tensiplerine sunulmadığı gerekçesiyle tepki koymuştu. Raporu hazırlayan “işgüzar” bürokratlar Genel Sekreterliğin sivil (emekli asker) mensuplarınca ziyaret edilerek amiyane tabirle fırçalanmıştı. Sonra İHKÜK (İnsan Hakları Koordinatör Üst Kurulu) çerçevesinde yeniden ele alınan rapor Genel Sekreterliğin tensip buyurduğu şekilde yarısı tırpanlanarak ilk Ulusal Program’ımızın (2001) belkemiğini oluşturmuştu.
Kabul etmek gerekir ki demokratikleşmeye böylesine direnen asker ağırlıklı bürokratik iradenin, devlet içindeki söz konusu hukuk dışı yapılanmanın doğrudan veya dolaylı olarak oluşumuna ve varlığını bunca yıl sürdürmesine katkısı bulunuyor. Evet, demokratikleşme sözcüğüne dahi alerjisi olan ve terör eylemleri tırmandığında alelacele “ohal” talep eden siyasi partiler olağanüstü hâl rejiminde gelişen bu tür hukuk dışı oluşumların varlığını sürdürmesine elverişli bir kamuoyu oluşturuyor. Aynı şekilde Ergenekon’a siyasi partilerce sağlanan destek de kamuoyunda hukuk dışı oluşumları mazur gösteren bir hava yaratıyor. Ama Genelkurmay’ın e-muhtırası olsun, Meclis’in salt çoğunluğuna sahip bir siyasi partiye kapatma davası açılması olsun, anti-demokratik iradenin siyasi değil asker ağırlıklı vesayet rejiminin iradesi olduğunu ortaya koyuyor.
Öyle görünüyor ki hukuk dışı oluşumlar en azından bir dönem terörle mücadele alanıyla sınırlı kalmamış, devlete tümüyle egemen olmak için girişimde bulunmuş. Ergenekon ve bu örgütlenmeyle ilgili davalar sonuçlandığında söz konusu girişimin nerelere kadar gittiğini görmek mümkün olacak elbette.
Üzerinde durulması gereken diğer konu, devletin aydınlık yüzünü oluşturan bürokratların başlarına ne geldiğidir. Bugüne kadar, Dışişleri ve İçişleri gibi bakanlıkların mensupları ve üst düzey bürokratlarının Ergenekon tarafından fişlenmiş olduğu belgeleri ile saptanmış olduğuna göre belli ki bürokraside “Ergenekoncu” bir kadrolaşma girişimi olmuştur. Bu, fişlemeyle sınırlı bir girişim mi, yoksa yarım kalan bir kadrolaşma mıdır? Bu nedenle önü haksız yere kesilenler ya da açılanlar olmuş mudur? Olmuşsa, bunun demokratikleşmeyi yavaşlatmak veya hükümete bu yönde değerlendirme sunmak gibi siyasi sonuçları var mıdır? Ergenekon davaları bu ve benzeri soruları yanıtlamak açısından da önem taşıyor kuşkusuz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018
15.03.2018
1.02.2018
7.02.2018
31.01.2018