Cemil ERTEM
28 Şubat davasının karar duruşmaları dün başladı. Türkiye, 28 Şubat darbesi dâhil olmak üzere, doksanlı yıllarda olan biteni unutursa ve o yıllardaki faili meçhullerden 28 Şubat’ın karanlık günlerine kadar olan sürecin hesabını bunları yapanlardan soramazsa, o çok ünlü “28 Şubat 1000 yıl sürecek” sloganı gerçek olur. Türkiye, tam bu günlerde doksanlı yılları yeniden hatırlamalıdır.
Gelişmiş ülkeler, kendi krizlerini finansallaştırarak gelişmekte olan ülkelere ihraç etmeye 90'lı yılların başında başladılar. Önce Pasifik Asya’da, sonra Latin Amerika’da ve Avrasya coğrafyasında birçok ülke “finansal kriz” adı altında borç krizleri yaşamaya başladılar. Çünkü o zamana kadar, geleneksel IMF reçeteleriyle, sanayiden uzaklaştırılarak borç çeviren gelişmekte olan ülkeler 80'li yıllardan sonra daralan sermaye akımlarından artık eskisi gibi yararlanamıyordu. Hızla daralan küresel pazarlar daha ucuz işgücü ve ürünle ancak rekabet imkânı sağlıyordu. IMF’nin önerisi olan yüksek devalüasyonlar, sıkı para politikaları ve enflasyonu önleme sahtekârlığıyla dayatılan sıkı para ve maliye politikaları da artık işe yaramaz olmuştu.
Zaten yerel paralar ve ücretler düşeceği yere kadar düşmüştü. Yol bitince birçok ekonomi arka arkaya (Meksika Dalgası gibi...) finansal krize girmeye başladı. Bir kez daha yanlış varsayımlar üzerine oturtulan ve güncel gerçeklikle hiç alakası olmayan liberal ve neoliberal iktisat teorileri çökmüştü. Ancak başta ABD ve AB olmak üzere, gelişmiş ülkeler bundan gerekli dersleri çıkarmadılar. Krizin hızla kendilerine gelmekte olduğunu bile göremediler. Kriz içinde kıvranan gelişmekte olan ülkelerde siyasi iktidarları dizayn etmek için, iç savaş, darbe senaryoları bir kez daha devreye sokuldu.
Türkiye de bu yıllardan nasibini aldı, 1994 krizi ve arkasından gelen 28 Şubat darbesi ekonomiyi yeniden düzenledi. O tarihlerde darbenin muhatabı olan Erbakan’ın iktisaden yapmak istedikleri, esasında bugün de “birilerinin” tüylerini diken diken edecek cinstendi.
Erbakan’dan Erdoğan’a...
Erbakan, 1996 yılında, ekonomide temel değişimi sağlayacak stratejik adımlar atmak istiyordu. Türkiye geç kaldığı sanayi devrimini, Batı gibi ağır emek istismarına ve emek yağmasına başvurmadan yapmalıydı; bunun için devlet, Batı’nın bize dayattığından ayrı, özgün yol gösterici -düzenleyici- bir rol üstlenmeli... Bu görüş, o zamanlar Türkiye siyasetinde Erdoğan ve arkadaşları arasında konuşuluyordu. Öte yandan, Erbakan KİT’lerin borçtan ve yüksek faizden kurtulmalarını savunuyor, kamu bankalarının yalnız kâr amaçlı değil, istihdamı ve üretimi destekleyen bir işlevinin olması gerektiğini söylüyordu. Erbakan’a göre, Havuz Sistemi ile KİT’lerin borçlanma maliyeti ve faizler düşürülmeli, KİT’ler verimliliğiyle piyasadaki fiyat mekanizmasına öncülük etmeli ve özel sektör de bu regülasyon sonucu yeniden oluşmalıydı. Bunlara bağlı olarak, Türkiye’nin yurt dışı -işçi dövizleri gibi- kaynakları getirilmeli, kamunun borçlanma gereği düşürülerek faiz oranlarının, sanayideki kâr oranlarının altında olması sağlanmalıydı. Merkez Bankası dışarıya değil, Türkiye’nin milli çıkarlarına bağlı olmalı ve bu anlamda bir merkez bankası bağımsızlığı öne çıkmalıydı. Türkiye, ağır sanayi ile birlikte kendi savunma sanayiini kurmalı ve başta D-8 (Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Mısır ve Nijerya) olmak üzere Türkiye’nin İslam âlemi içindeki ve dışındaki tüm az gelişmiş ülkelerle ağır sanayi ve savunma sanayii işbirliklerine girmesinin sağlanması şarttı. İşte 28 Şubat, tam da bu iktisadi dönüşümü hedef almıştır.
Erdoğan ise, özellikle 2008’de IMF ile ilişkilerin kesilmesinden sonra, bu anlayışı derinleştirmiş ve ekonomiye hâkim kılmaya çalışmıştır. Bir yerde 28 Şubatçıların iktisadi hedeflerini değil, Türkiye’nin çıkarlarının iktisadını savunmuş ve hayata geçirmeye çalışmıştır. Erdoğan döneminde Türkiye’nin büyümesi, özellikle Anadolu’daki küçük ve orta boy işletmeleri destekleyen kapsayıcı ve gelir dağılımını düzelten yönde olmuştur.
Ancak Erdoğan’a rağmen, Türkiye ekonomisinden 28 Şubatçıların gölgesi hiçbir zaman eksik olmadı. Bugün enflasyondan işsizliğe oradan cari açık ve yüksek faize değin tüm yapısal sorunlar bu karanlık anlayışın sonucu olarak karşımızdadır.
28 Şubat ve FETÖ...
Örneğin, bugün birileri çıkıp size, “Enflasyonla büyüme arasında bir tercih yapmak zorundayız, Türkiye, yüksek büyüme hızlarında enflasyon ve cari açık üretir, o halde büyüme değil, enflasyon önceliğimiz” derse bilin ki bu görüş, yanlış olduğu kadar da, 28 Şubat’ı, iktisadi olarak, devam ettirecek bir görüştür.
Bugün 28 Şubatçıların da, sonradan onların, başka bir veçhedeki takipçileri olan FETÖ’cü liberallerin de enflasyonla mücadeleden anladıkları parasal miktar teorisi kaynaklı, ekonominin tam rekabet ortamında olduğu varsayımına dayalı yanlışlanmış ve günün gerçeklerine uymayan önlemlerdir. Tam rekabet olmayınca tam istihdam da olmaz. Ülke, potansiyel üretimden uzaklaşır (çıktı açığı büyür) kârlar düşmeye başlar ve ancak tekel kârları artar. Burada artık parasal genişleme ile fiyatlar arasındaki ilişki kopmuştur. Bu aşamada enflasyon -özellikle yoğun işgücü ve üretim potansiyeli olan ülkelerde- üretim bazlıdır ve tekelci piyasanın sonucudur. Burada faiz dâhil, yüksek tekelci üretim maliyetleri enflasyonun esas nedenidir. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği yüksek faiz, enflasyonun nedenidir ya da enflasyon, faizinin de içinde olduğu yüksek üretim -tekelci- maliyetlerinin doğrudan fonksiyonudur tezi tam da budur.
Burada Merkez Bankası istediği kadar sıkı para politikası uygulasın, enflasyonu düşüremez, tam aksine, yukarı çeker. Çünkü ekonomi tam rekabette ve tam istihdamda değildir. Para arzı ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki ilişki kopmuştur. Yani Miktar teorisi de, Friedmancı para teorisi de geçersizdir.
Burada yapılması gereken, üretim yanlısı-dostu bir ekonomiyi yukarı çekmek, küçük ve orta boy işletmelerin tam rekabetini sağlayacak adımları atmak, anti-tekel regülasyonları hızla yapmak ve sektörel rekabeti sağlamaktır. Böylece büyüme ile anti-enflasyoncu politikalar birbirleriyle çelişmez. Böyle olunca, örneğin, KGF kredilerini enflasyon nedeni olarak gören bir 28 Şubatçı bakış açısına sahip olmazsınız. Bir kez daha; bugün Türkiye’de büyüme ile enflasyonla mücadele birbiriyle çelişen iktisat politikalarını anlatmaz, tam aksini anlatır.
Keşke Cumhurbaşkanı’nın neyi savunduğunu biraz anlasanız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018