Cemil KOÇAK
Geçen hafta başlayan dizi yazımız sürüyor. CHP’de reformcular, parti ilkelerinin sıkılaştırılmasını önermişlerdi. Onlara göre; parti, ilkelerini ciddîye almadığından başına bunlar gelmişti! Altı ok, eskisi gibi yeniden formüle edilmeliydi.
Partinin sekizinci kurultayına sunulan reform önerisi, partinin başına gelenleri anlamaya çalışıyor ve bir anlamda özeleştiri yaparken, geleceğe ilişkin bir perspektif de belirlemeye gayret ediyordu. Altı oktan vazgeçilemezdi. İdealist bir parti olarak CHP, bir noktada yanılmış ve “prensipleri anlayış tarzı, onlara bağlılık derecesi düşünülmeksizin, siyasetle uğraşmak isteyen her inanıştaki vatandaşları kendi içinde toplamakla yolunu tutmuş ve buna göre de bir gelenek yaratmıştı.” Fakat bunun sonucunda; parti, “zihniyet ve inanış farkları gözetmeksizin türlü düşüncede vatandaşları bağrında toplamış olduğu için” ilkeleri bakımından sarsılmıştı.
Parti içinde farklı görüşler ve anlayışlar ortaya çıkmıştı. Sözün kısası, partinin ilkeleri herkese göre değişebilir nitelik kazanmıştı. Bir ideolojik kesinlik sağlanamamıştı. Bu sorun şöyle anlatılıyordu: “Partinin prensipleri, bütün safvetiyle benimsenip temsil edilemez ve gerçekleştirilemez bir hale gelmişti.” Böylece aslında güçlü olan ilkeler, anlamını yitirmiş ve zayıflamıştı. Toparlanmanın zamanıydı.
Parti, ilkelerine uymuyor ki…
Reformculara göre, ilkelerin uygulanmasında “gevşeklikler”; hatta daha da vahimi, “asıldan inhiraflar [dönmeler] ve birbirine zıt tatbikat hareketleri” bile görülmüştü. Sonuçta, CHP’nin ilkeleri, “vuzuhsuz [belirsiz] ve anlaşılmaz” hale gelmişti. “Parti adeta faaliyetleri prensiplerine uymayan ve prensiplerine aykırı tatbikata tahammül eden bir siyasî” kuruluş haline düşürülmüştü. Ve sonunda parti, “millet”in “inancını ve güvenini” kaybetmişti. O kadar ki, -şöyle deniyordu- “korkmadan itiraf etmek icab eder ki” “şimdiki durum”, CHP’ye “bir idealist ve prensipler partisi dedirtmeyecek bir durum”du. CHP’nin başına gelenler de, işte ana ilkelerinden ayrıldığı içindi. Şimdi asla rücû etme zamanı gelmiş de, hatta geçmişti bile.
Fakat bu o kadar da kolay değildi; çünkü şartlar da değişmişti. Bu durumda da parti “yeni şartların ışığında” ilkelerini yeniden formüle etmek zorundaydı. Bu kez “tevil, tefsir, inhiraf” [sözü çevirerek; yorumlayarak; değiştirerek ya da bozarak] olmaksızın ama. İşte bu noktada reformcular, altı oku yeniden gözden geçiriyorlar ve onlara kat’î bir hat çizmeye çalışıyorlardı. Nasıl mı? Onu da görelim peki…
“Soğuk bir klişe” Milliyetçilik
Parti, son zamanlarda milliyetçiliğe karşı “adeta lakaydi” davranan bir gevşeklik içine girmişti. Bu nedenle de “bir kısım samimi milliyetçi vatan evlâtlarının sevgisini” yitirmişti. Muhtemelen bu cümleyle 1944 Irkçılık-Turancılık davasına atıfta bulunuluyordu. Türk devriminin “müsbet dünya görüşü”, maalesef “bayağı bir materyalizm” şekline bürünmüştü. “İnsanlık düşüncesi” ise, “yanlış anlaşılmış bir hümanizma cereyanı ile” karıştırılmıştı. Bunun neticesinde; Türk toplumunu “adeta kozmopolitleştirmek isteyenlerle” hiçbir mücadele yapılmamıştı.
Partinin sosyal adalet anlayışı da, “sınıf mücadelesinin işareti” şeklinde anlaşılmış ve buna karşı da parti “hareketsiz kalmış”tı. Hepsi bu kadar da değil; diğer yandan, milliyetçiliği “dışımızda esen havalara göre zaafa uğratmak gayretlerini güdenler ve ırkçılar ve faşistlik gibi” ithamlarla partiyi yıldırmak isteyenler de olmuştu ve bu ithamlar yanıtsız bırakılmıştı. CHP, bu ülkede yaşayan herkesin, “müttehit, mütecanis, [birleşmiş; homojen] tek millet olması dava”sından vazgeçemezdi. Milliyetçiliğin tanımına gelince, reformcular, her zamanki usûle başvurmuşlar ve “bizim milliyetçiliğimiz dışarıdan içimize sokulmuş bir milliyetçilik değil; bizim kendi şe’niyetimizden [gerçeğimizden] doğan bir milliyetçilik”tir deyip, işin içinden (güya) çıkmışlardı.
Devletçilik sağa sola çekildi
Partinin ikinci esaslı ilkesi devletçilik idi. Fakat bu ilkenin de “iyi bir izahı” yapılamamıştı. Ve bunun neticesinde bu ilke de “sağa sola, ileriye geriye” çekilmişti. Tutulamamıştı. Parti devletçilikten ne anladığını sadece açıklayamamış, fakat bir yandan da onun mahiyetine ters düşen açıklamalar karşısında da “hareketsiz kalmış”tı. O kadar ki, “sosyalist devletçilik”ten, “Marksist devletçilik”ten, materyalist yorumlardan söz edenlere karşı tepki oluşmamıştı.
Hele uygulamada iş, “devlet için devletçilik”e varmıştı. Bir başka akıl almaz gelişme de, “son zamanlarda devletçiliğin adeta inkâr edilerek, birdenbire anlaşılmaz bir liberalizme sapma cereyanlarına karşı partinin hareketsiz kalması”ydı. Bu cümleyle de herhalde 1946 sonrasında CHP içinde görülen yeni eğilime işaret edilmişti. Devletçilik, “karma karışık, tatbikat yönünden türlü tezatlarla hırpalanmış” bir haldeydi. Yeniden formüle edilirken, kat’îlik esas olmalıydı artık.
Kesinlik deyince, reformcular şöyle bir öneride bulunmuşlardı: Elbette devletçilik, sosyalist ya da Marksist yorumlardan tamamen uzak olacaktı. Devletçiliğin “moda”ya uyularak bir kenara atılması da; liberalizme yelken açılması da tabiî kabul edilemezdi. Devletçiliğimiz, dışarıdan ithal edilmemişti, yabancı arzularına göre düzenlenmeyecekti. Kısacası, her şey halk için olacaktı. Millî ekonomi kurulacaktı. Köylüler de millî ekonominin temelini oluşturacaktı. Reformcular, yine kaçamak davranmışlardı. Belki de geleneksel usûlden ayrılmak istemiyorlardı. Devletçiliğin ne olmadığını tanımlamak daha kolaylarına ve işlerine geliyordu. En olumlu tarifi şöyle yapmışlardı: Devletçiliğimiz, “kurucu, koruyucu ve düzenleyici” olacaktı. Ne formül ama değil mi!
Tek particilik ve diktatörlük
Bazıları cumhuriyetçiliğin artık bir dava olmaktan çıktığını düşünebilirlerdi; fakat reformcular öyle düşünmüyorlardı; aksine, bu ilke de canlı tutulmalıydı. Hele yeni dönemde (yani DP iktidarında) “başımızdan diktatörlük tehlikesinin ebediyen uzaklaştığını kimse iddia edemez”di.
Tuhaf olan nokta şurasıydı ki; bu satırlar, DP’nin seçimi kazanmasının ve hükûmet kurmasının üzerinden sadece birkaç hafta geçtikten sonra yazılabilmişti! 27 Mayıs öncesinin meşhur “diktatörlük” iddiası, 1950 yılının yaz aylarında tohum halinde toprağa atılıyordu anlaşılan. Cumhuriyet, bir bakıma diktatörlüğün panzeri sayılmıştı; bu yoruma göre. Fakat sadece beş yıl öncesine kadar geçen yirmi yıllık cumhuriyet idaresinin nedense tek partili bir yönetime sahip olduğu unutuluvermişti aniden! Bu bakımdan formül, daha en başından sakat görünüyordu. Cumhuriyet, diktatörlüğe mani değildi aslında. Fakat diktatörlük, cumhuriyette de mümkün olabiliyordu. Bu gerçeği görmek için 1950 yılına kadar beklemeye, hele muhalefete düşmeye bilmem ki gerek var mıydı?
Halkçılık, demokrasi demektir
Parti, halk(çılık)tan da uzak düşmüştü. Hatta onu “elinden kaptırmak tehlikesi” ile karşı karşıyaydı. Birden bire halkçılık demokrasiye dönüşünce; formülasyonda da farklı bir değerlendirme ağırlık kazanıvermişti: CHP, “halk idaresi”ni ilk önce benimsemiş olduğu halde, bunu hayata geçirememişti. Partinin halkçılıktan anladığı, “zayıf vatandaşların ezilmesine” karşı çıkmaktı. Ama gerçek hayatta bu ilke sadece bir “isim” olarak kalmıştı.
Kayırmacılığa son verilmeli
Hatta CHP zaman zaman kişisel çıkarlar için devlet otoritesinin âlet edilmiş olduğu ithamlarına bile karşı çıkmakta zorlanmıştı.
Artık “devlet kuvvetlerinin halk üzerinde baskı vasıtası haline getirilmesine karşı mücadele” açılmalıydı. CHP bunu yapmıştı işte. Bu sanırım reformcular açısından önemli bir öneriydi; çünkü, bu ifadeyi de bold olarak yazmışlardı! Elbette hepsi bu kadar değildi; parti, eski alışkanlıklarını da değiştirmeli ve kayırmacılığa artık son vermeliydi. Artık “bir millî tesanüt [dayanışma] ahlâkı ve ruhu” dönemi başlamalıydı.
Nasıl bir halkçılık?
Görüldüğü gibi; burada halkçılık, artık klasik boyutuyla, yani sadece imtiyazsız bir kitle yaratmak gibisinden bir perspektifle değil; sınıflar arasında dengeli bir dağılım sağlanmasına yönelik bir sosyal adalet anlayışına dayandırılıyordu. Bu bakımdan dikkat çekiciydi.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Sovyetler boğazlarda imtiyaz talep etmişti
9.02.2016 - Sovyetler Montrö Antlaşmasını değiştirmek istedi
3.02.2016 - Türk sovyet anlaşması 1945 yılında feshedilmişti
26.03.2016 - Sadece donanmayla mı? Çok zor...
19.03.2016 - Sıkıyönetim bildirilerini hatırlarken
13.03.2016 - Sosyalistlerin hatırlamak istemediği tarih
5.02.2016 - Başarısız bir ‘ihtilal’ daha var
28.02.2016 - Bitmeyen Halkevleri meselesi
20.02.2016 - İttihat ve Terakki Cemiyeti CHP’ye sesleniyor
13.02.2016 - CHP ‘propaganda bürosu’nun önemini keşfediyor!
7.02.2016
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Mourat
Ellerinize saglik Hocam! Cok yararlandim yazilarinizdan!