Etyen MAHÇUPYAN
Televizyonları izliyorsanız cumhurbaşkanlığı sisteminin tartışıldığı programlarda karşınıza hep aynı cümlenin çıkmasını kanıksamış olabilirsiniz. Katılımcıların çoğunluğu (bazen kendilerini ‘muhalefet’ olarak adlandıranlar bile) şu anki sistemin kötülüğünü anlattıktan sonra bu eleştirilerini muhtemel ‘kötü’ bir başkanın gelme ihtimaline karşı söylediklerini öne sürüyorlar. Diğer deyişle Erdoğan’ı genelde eleştirenler bile cumhurbaşkanlığı sistemini yerden yere vururken akıllarında Erdoğan’ın olmadığını, ama ondan sonra gelebilecek kişinin yetersiz kalabileceğini vurguluyorlar.
Buradan anladığımıza göre Erdoğan herkes için ‘dirayetli’ bir cumhurbaşkanı ve bizim ihtiyacımız da bu… Sistem kötü ama şu anda bu dirayet sayesinde işliyor. Öte yandan endişe içindeyiz: ‘Ya kötüsü gelirse?’ Yani ya dirayetsiz bir cumhurbaşkanına sahip olursak?
Dirayetten anladığımız ise ne istediğini bilen ve onu yaptırtma becerisi olan biri. Kısacası devletin tepesinde tereddüt ve muğlaklık istemiyoruz. Baştaki kişinin kendinden emin olmasını ve sistemin tümüne egemen olmasını arzuluyoruz, çünkü bu bizi rahatlatıyor… İşlerin belirli bir ‘akıl’ çerçevesinde tutarlı şekilde yürüdüğü duygusunu veriyor.
Şimdi bir an için durup cumhurbaşkanlığı sistemini düşünelim… Tek bir kişiyi, cumhurbaşkanını, her konuda yetkili hale getiren, bakanlar kurulunu pratikte ortadan kaldırarak bakanları sekreter işlevine indirgeyen bir yönetim yapısı. Yüksek yargıdan kamu kuruluşlarına ve üniversite rektörlerine kadar tüm atamaların o tek kişi tarafından yapıldığı, bu kişinin aynı zamanda parti başkanı olması nedeniyle parlamento grubunu ve muhtemelen parlamento çoğunluğunu kendi istekleri doğrultusunda yönlendirdiği, enformel kanalların formel bilgi ve görev akışının yerine geçtiği, baştaki kişinin keyfi tercih ve kararlarının devlet tasarrufu haline geldiği ve bütün bunların denetime konu olmadığı bir sistem…
Cumhurbaşkanlığı konumundan yansıyan gücün ‘doğal olarak’ yargı sisteminin gündelik pratiği üzerinde baskı oluşturduğu, sivil toplumu ve üniversiteleri kadük ettiği, medyayı hükümetin propaganda aracı haline getirdiği bir sistem…
Eğer sisteminiz bu ise nasıl birinin cumhurbaşkanı olmasını isterdiniz? Böylesine keyfiliğe ve suistimale açık olmasına karşın yasal denetim güvencesinin bulunmadığı bir yönetim yapısında, özellikle sağduyulu ve ‘kendini bilen’ bir cumhurbaşkanına sahip olmayı arzu etmeniz lazım. Çünkü sistemin şirazesinden çıkmasını engelleyebilecek tek unsur baştaki kişinin feraseti.
Dolayısıyla kendi bilgisinden kuşku duyup onu sınama ihtiyacı içinde olan, çevresine her alanın en iyilerini liyakat ölçütüne göre seçip yerleştiren, olabildiğince yatay ve katılımcı karar mekanizmaları üreten, gücün verebileceği megalomaninin cazibesinden uzak durabilen, kendisini eleştirecek danışmanlar kullanacak kadar açık fikirli ve cesur, ülke yönetimine ilişkin alanlarda asgari temel bilgiye sahip ve de kısaca ifade etmek gerekirse, kullandığı büyük yetkiyi taşıyabilecek olgunlukta birini isterdiniz…
Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştiremiyorsanız, hiç olmazsa yukarıdaki gibi bir insanın cumhurbaşkanlığı koltuğunda olmasını yeğlemeniz lazım.
Ama ortada garip bir durum var. Bugün ülkenin tepesinde kendi eksiklerini bilmeyen, bilmediği konuları bildiğini sanan, vasat ve altı kalitede kişilerle çalışmayı tercih eden, kendisine biat etmeyen kişilerin bilgisine önem aftetmeyen, eleştiri duymaktan hoşlanmayan, parlamento ve yargıyı kendi tercihleri doğrultusunda araçsallaştıran, yüksek öğrenimi, iş dünyasını, sivil toplum ve medyayı baskı ve tehditlerle kişiliksizleştiren, dış politikada çatışmacılığı teşvik eden, keyfiliği bir yönetim normu haline getiren bir cumhurbaşkanı bulunuyor ve insanlar onun bu sisteme çok ‘uygun’ olduğunu düşünüyorlar. Saha çalışmalarında da halkımızın halen neredeyse yarısı Erdoğan’ı cumhurbaşkanı olarak beğendiğini söylüyor…
Oysa açıkça anlaşılabileceği üzere böyle bir cumhurbaşkanlığı sisteminde Erdoğan kadar ‘uygun olmayan’, sıkıntı yaratacak, ülkeyi akıl dışı noktalara taşıma ihtimali olan başka bir cumhurbaşkanı hayal etmek zor. ‘Ya kötüsü gelirse’ diye bir endişeden söz ediliyor, ama kötüsü zaten işte böyle bir şey…
O halde meselenin Erdoğan olmadığını, bizlerin zihniyetimizden ötürü ‘keyfiliği’ beğendiğimizi görmemiz lazım. Dirayet diye bahsettiğimiz şey aslında insanlara söz geçirme ve onlara rehberlik ve liderlik etme kapasitesi. Sağduyusu olmayan bir dirayet… Hepimizin gönlüne bir Sultan ihtiyacı yerleşmiş. Bir gün biri gelecek, yapılması gerekenleri fıtraten bilecek ve büyük bir irade ile (peşinden bizleri de sürükleyerek) ülkeyi nurlu ufuklara taşıyacak…
Keyfiliğe karşı olmadığımız gibi, keyfiliğin önünün kesilmesini bir olumsuzluk olarak değerlendirebiliyoruz. ‘Adamı engelliyorlar, yoksa ne büyük işler yapacak’ diyoruz. ‘Madem doğru adamı bulduk bırakalım keyfiliği sonuna kadar kullansın’ istiyoruz.
Oysa aklımız tersini söylüyor. Keyfiliğe dayanan bir düzenin ancak bu keyfiliğin farkında olup onu sınırlayan bir liderlikle akılcı sonuçlar üreteceğinin farkındayız. Ne var ki bu tutumumuz ‘bilinç’ gerektiriyor. Oysa zihniyetimiz bilinçdışından besleniyor ve derin istek ve endişelerimize yaslanıyor.
Halk olarak kendi dirayetsizliğimizden o denli ürküyoruz ki, dirayetli birinin başa geçip ‘gerekeni’ kendi bildiği gibi yapmasına razıyız. İşin acıklı yanı bu işin doğru yapılıp yapılmamasıyla da ilgili değiliz. Çoğunlukla sanıldığı gibi otoriter zihniyete değil, ataerkil zihniyete yakın duruyoruz. Yapılan işi bir (ideolojik veya değil) doğru ile mukayese etmektense, onu doğru kabul edip yola devam etmekten yanayız. Nitekim bir süre sonra baştaki kişi tam tersini yaptığında da rahatsız olmayıp yeni doğruyu ‘kendiliğinden’, hiçbir baskıya gerek olmadan, kendi arzumuzla benimseyebiliyoruz.
Bize cazip gelen, heyecanlandıran şey liderin insanları sürükleme gücü. Tek bir işaretle milyonları oradan oraya sevk edebilme yeteneği. O nedenle örneğin cumhurbaşkanlığını oluşturan kurallara saygı göstermiyor ama kişinin kendisine bağlılık sunuyoruz.
Keyfilik bizi biz yapan ortamın has özelliği… Sadece tepemizdekine layık gördüğümüz bir özellik değil. Kendimiz de olabildiğince keyfiliği tatmak, keyfiliği hissetmek istiyoruz. Belki de ancak bu şekilde ‘değerli’ olduğumuz duygusuna varabiliyoruz…
Yazarlar
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024
12.04.2024
11.04.2024
28.11.2023