Halil BERKTAY
(1) 1915’te meydana gelen tehcir ve katliamların bir “soykırım” olduğu kanısında mısınız?
Evet, bu kanıdayım ve bunu da geçmişte, 2002’den bu yana artık hesabını tutamıyacağım kadar çok konuşma, yazı, makale veya röportaj aracılığıyla defalarca belirtmiş bulunuyorum.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermeni tebası, yakın geçmişte Türkçülüğe kayan ve Sosyal Darwinist bir düşünce tarzını benimseyen İttihat ve Terakki önderliğinin gözünde, tümüyle şüpheli ve güvenilmez bir nüfus kesimi haline gelmişti. 1915’te İTC hükümeti, daha özel olarak da Enver, Talât ve Cemal Paşalardan oluşan üçlü zirvesi (isterseniz askerî diktatörlüğü diyelim), söz konusu Osmanlı Ermenilerine karşı sırf Ermeni oldukları için bir takım çok sert ve keyfî önlemleri yürülüğe koydu. Bu çerçevede, ilk tebligattan itibaren azamî 48 saat içinde toplanıp, para ve eşya olarak yanlarına alabildikleri ne varsa o kadarıyla, uzun kafileler halinde Suriye çöllerine doğru zorla göçürüldüler. Geride bıraktıkları evleri barkları ve bütün mülklerine derhal devlet tarafından el kondu.
Dolayısıyla bu kadarı bile, konuyla ilgili 1948 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin, herhangi bir halkın veya etnik-dinî topluluğun toplumsal varlık koşullarının kısmen ya da tamamen yok edilmesine ilişkin hükümleri açısından, pekâlâ soykırım sayılır. Kaldı ki, söz konusu Ermmeni kafileleri doğu ve güneydoğu Anadolu’ya ulaştığı andan itibaren “esrarengiz” saldırılara da maruz kaldı ve bunlar büyük katliamlara dönüştü. Çeşitli ipuçlarını bir araya getirmek suretiyle, bu ilk tur saldırıların İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Teşkilât-ı Mahsusa’sının daha önce bu amaçla araziye gönderilen ajanlarının kâh hapishanelerdeki mahkûmlar ile sair ipsiz sapsızlardan devşirdiği ölüm mangaları tarafından, kâh Rus Çarlığının Kafkasya’ya doğru yayılmasının yerinden yurdundan ettiği, dolayısıyla bütün diğer Hıristiyanlara karşı da nefret dolu aşiretler tarafından, ama gene aynı ekibin teşvik ve tahriki sonucu gerçekleştirildiğini, hemen hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde anlıyoruz.
Dahası, bir kere bu birincil katliamlar Ermenilerin artık yasaların himayesinde olmadığı (tersine, özel ruhhsat gerekmeksizin av mevsiminin açılmış bulunduğu) mesajını herkese verdiğinde, başka şeyler de oldu. Böyle durumlarda sık sık görüldüğü gibi, Türk-Müslüman ahali içindeki, kıskançlık, açgözlülük veya nefret gibi duygularla dolup taşan en kötü unsurlar, fırsat bu fırsat diye harekete geçip, yerel ve daha küçük ölçekte kendi ikincil veya üçüncül katliamlarını gerçekleştirmeye koyuldu. Canını kurtaranlar perişan halde, âdeta sürüklenircesine güneye ve çöle indiklerinde, son darbeyi indiren açlık, susuzluk ve hastalık, bazen de sırf bitkinlik oldu.
Sonuçta, bu süreçte kaç kişi hayatını kaybetti? Bu noktada kaba, ruhsuz, duygusuz bir açık arttırma veya eksiltme oyunu maalesef hâlâ sürüp gidiyor. Bir yanda Türk milliyetçiliği ölü sayısını asgarileştirip 250,000 dolayları kadar “az” bir düzeye çekmeye çalışırken, diğer yanda Ermeni milliyetçiliği alabildiğine azamileştirip bir milyon veya yukarısına çıkarmaya uğraşıyor. Bunlardan ilki, her ne kadar 250,000 bile başlı başına korkunçsa da, muhtemelen çok düşük, ikincisi ise muhtemelen aşırı yüksek (zira o zaman mevcut Ermeni nüfusunun neredeyse tamamına karşılık gelmekte). Britannica ansiklopedisinin hemen bütün 20. yüzyıl edisyonlarında zikrettiği 600-650,000 rakamı, herhalde daha gerçekçi bir tahmini yansıtıyor.
Öyle veya böyle, bütün bunların net sonucu, Osmanlı Ermenilerinin neredeyse tamamen kökünün kazınması ve yokedilmesi oldu. Çok küçük bir azınlık Türkiye’de varlığını sürdürürken, dünya çapında çok daha büyük bir Ermeni diasporası oluştu. Soykırım mıydı?Tabii soykırımdı; açıklamaya çalıştığım gibi, katliam kurbanlarının sayısı ne olursa olsun soykırımdı. Madalyonun diğer yüzünde, bu soykırım deyimi veya teriminde hoşlanıyor muyum? Daha doğrusu, 1915’te ne olduğu tartışmasının “Soykırım mıydı değil miydi?Lütfen cevabınızı kısa tutun; evet mi hayır mı?” noktasına indirgenmesinden hoşlanıyor muyum? Mesele böyle konduğu takdirde, bu sefer cevabım kesinlikle “hayır” oluyor. Niçin? Çünkü bu soykırım sözcüğü, tarihçilerden çok avukatlara ait. Günümüzde soykırım uluslararası hukukta bir suç kategorisi. Dolayısıyla klişeleşiyor, moda oluyor, gerçek tarihsel kavrayışın içini boşaltan indirgemeci bir ikame-sözcük haline geliyor. Kullanıldığı anda bir yargı ve mahkeme atmosferi yaratıyor; tarihsel kanıt ve argümanlar, ister “iddia” ister “savunma” makamı açısından bir hukuk dosyasının eklentilerine dönüşüyor. Nihayet Türkiye’de ve Türk kamuoyunda, insanlığa karşı işlenmiş bir suç yüzünden topluca, hep birlikte sanık iskemlesine oturtulmuşluk hissi uyandırıyor. Neresinden bakarsak bakalım, diyalogun ilerlemesi ve özgürleşmesindense, kösteklenmesi ve güdükleşmesine yol açıyor. Başka her yerde olduğu gibi bugün Türkiye’de de, 1915’te ne olup bittiğine ilişkin akıllı ve mantıklı bir tartışmayı, “soykırım mıydı, değil miydi”ye indirgemeden, bir dizi soruyu sükûnetle sormak ve sükûnetle cevaplamak şeklinde sürdürmek artık pekâlâ mümkün. Ama soykırım sözcüğü devreye girer girmez durum isterikleşiyor ve nisbeten rasyonel bir tartışma imkânsız hale geliyor. Çok da yazık oluyor, çünkü aslında Türkiye kamuoyunun geniş kesimleri, İttihatçı liderlerinin gerçekten korkunç emirler verdiği ve yaptırdığına ikna edilebilecek bir noktada.
Soykırım olduğunu kabullenmeye zorlanmamak kaydıyla. Shakespeare’in Romeo ve Jülyet’te Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile / Kokmaz mı aynı güzellikte?dizeleriyle ne demeye çalıştığını anlasak mı acaba?
(2) Türkiye niçin geçmişi gözden geçirmeyi reddediyor?
Reddetmiyor ki. Eskiden, örneğin 1980’ler ve 90’larda reddediyordu gerçi, ama artık değil. En azından, aynı ölçüde değil. Geçmişin inkârcılığı bir çeşit atalara tapma inancından, ya da İttihatçılığa ve Atatürkçülüğe ideolojik bağımlılıktan kaynaklanıyordu. 1915’te Ermenilerin başına gelenler, bir yönüyle Türk milliyetçiliği açısından kara bir leke gibi görülmekteydi. Kemalist Cumhuriyet tarafından veya yönetiminde yapılmadıysa da, sonuçta Ermenilerden etnik bakımdan temizlenmiş bir toprak mirasına Cumhuriyet konmuş olduğundan, Kemalist Devrimin arzulanan ak mı ak meşruiyeti açısından kabul edilmesi olanaksız bir kirliliği ifade ediyordu. Dolayısıyla tabulaştırıldı; ağza alınamaz, tartışılamaz, telâffuz edilemez hale getirildi. Şurada burada, genellikle yurt dışında yaşayıp çalışan birkaç akademik konuşuyordu gerçi. Vahşi doğadan yükselen nadir fısıltılardı.
2000’den itibaren bir şeyler değişmeye başladı. Tek tük uluslararası atölyeler öncü bir rol oynadı; inkârcı olmayan Türk akademikleri Ermeni ve Ermeni-Amerikalı meslekdaşlarıyla ilk defa bir araya getirmeyi başardı. Onlar da siyasî pazarlık ve didişme seviyesizliğine düşmektense, bilimsel ölçüler içinde konuşmak ve ortak bir bilgi projesine el vermek suretiyle taze bir başlangıç yapabildiler. İçlerinden bazıları bir adım daha atıp, Türkiye’nin önde gelen gazetelerine röportaj vermek suretiyle “merdiven altı”ndan çıktılar ve sessizlik duvarını çatlattılar. İlk başlarda böyle her adım, milliyetçi bir gümbürtüyle karşılandı. Ama gitgide daha çok cesur ses yükseldikçe böyle reaksiyonlar da ister istemez yumuşama ve yatışma yoluna girdi.
Aşağı yukarı aynı sıralarda, Türk siyasal hayatının geleneksel merkezinden değil uzun süre dışlanmış çeperinden, periferisinden gelen yeni bir güç 2002 seçimlerini kazandı ve sonraki on dört yıl boyunca iktidarını pekiştirme olanağı buldu. AKP İttihatçı-Kemalist devlet geleneğinin bir parçası değildi ve olmadı. İdeolojik duruşu doğrudan milliyetçi olmaktan çok ılımlı İslamcılığa yakındı. Dolayısıyla devletçi milliyetçiliğin eski tabularıyla arasına mesafe koymaya girişti. Bunu Kıbrıs, Kürt sorunu ve nihayet Ermeni sorununda da yaşadık. Bu görece aydınlanmış şüphecilik, hem bazı akademiklerin ve kamusal aydınların yukarıda sözü edilen özgürleştirici çabalarından beslendi, hem de daha önce hiç görülmedik şekilde, o kesim ve çabalara belirli bir himaye ve güvence sundu. En önemlisi, 2002-2016 arasında AKP, ülke içinde, (soykırım sözcüğünü ister kullansın ister kullanmasınlar) 1915 olaylarının tarihsel gerçekliğini dile getirenlere karşı geçmişte yöneltilen türden hiçbir yerlicadı avına veya başka psikolojik terör uygulamalarına kalkışmadı. Gene AKP, Türk Tarih Kurumu gibi devlet kuruluşları aracılığıyla sahte tarih imal edilmesine büyük ölçüde son verdi (TTK’nın şiddetle Ermeni düşmanı eski kalemşorlarının görevine sessiz sedasız son verildi). Öte yandan, 2005 yılında inkârcılığa karşı son derece önemli bir konferansın gerçekleşmesine kol kanat germek gibi dolaysız adımlar atmaktan da geri durmadı.
Akademik-entellektüel mücadeleler ile hükümet açısından daha ılımlı bir yaklaşım arasındaki karşılıklı etkileşim, Türkiye’nin iç ortamını büyük ölçüde liberalleştirdi; en azından sivil toplum düzeyinde, Ermeni sorunu tartışmalarının yirmi yıl önce hayal dahi edilemiyecek düzeyde normalleşmesini sağladı. Siyaset sahnesinde, 2014’ün başbakanı Erdoğan ile 2015’in başbakanı Davutoğlu’nun, 1915’te hayatlarını kaybeden Ermenilerin ahfadına seslenen peşpeşe iki benzersiz taziye mesajı yayınlaması gibi, geçmişte hiç rastlanmayan adımları beraberinde getirdi. Gerek bu metinler aracılığıyla, gerekse başka vesilelerle, hükümet 1915’teki Tehcir kararı ve uygulamasının kendi içinde, başlı başınahukuk dışı, kriminal bir eylem olduğunu da tanımış ve kabul etmiş oldu.
Dolayısıyla bütün bunları kestirmeden “geçmişi gözden geçirmeyi (ya da geçmişle yüzleşmeyi) reddetmek” şeklinde özetlemenin yanlış olacağı kanısındayım. Bununla birlikte, hükümetin bir yere gelip durduğu ve soykırım sözcüğünü ağzına almadığı da doğru kuşkusuz. Başka bir deyişle, resmiyet kertesinde dahi geçmişi gözden geçirme ve geçmişle yüzleşme açısından önemli gelişmeler oldu; ancak bu, Ermenistan’ın, Ermeni diasporasının ya da dış dünyanın belki büyük bölümünün talep ettiği gibi “hemen şimdi” bir “soykırım tanıması” şeklini almıyor. Benim kişisel tahminim, bunun artık bir tarih sorunu değil bir diplomasi sorunu olabileceği yönünde. Belki cevabı, aşağıdaki 4-5-6 numaralı sorularınızla ilgili. Bir ihtimal, Türkiye hükümetinin “evet, soykırımdı” demesi halinde neler olacağını bilememesi. Ermenistan ne yapacak, ya da ne talep edecek? Tazminat ya da hattâ toprak isteyebilir mi? Radikal Ermeni milliyetçisi Daşnaklar hep bunu söyleyegeldi; İngilizcelerindeki üç R karşılığı üç T biçiminde Türkçeleştirebiliriz: Tanıma, Tazminat, Toprak. Bunlardan hele sonuncusu, dün, bugün veya yarın herhangi bir Türkiye hükümetinin asla veremiyeceği bir taviz. Dolayısıyla başka herhangi bir adım atmadan önce, Ermenistan’ın kendi elini açmasını istiyor olabilirler. Tersten söyleyecek olursak, Ermenistan elini sımsıkı kapatıp sakladığı sürece, soykırımı soykırım olarak tanımak daha çok bekleyebilir. Hemen belirteyim ki burada Türkiye’nin izlediği siyaseti ne “ikinci kanal”dan desteklemek gibi bir amacım var, ne de aynı yolla eleştirmek gibi. Mümkün olduğu kadar nötr ve olgusal kalmaya çalışıyorum. Şu son yorumlarım, hangi bilgi zeminine yaslanırsa yaslansın tek bir gözlemcinin tahminleri olmaktan başka bir anlam taşımıyor.
(3) Soykırımı tanımak diye yasal bir yükümlülük söz konusu mu?
Bu sorunuzu hiç anlamadığımı söylemeliyim. (Türkiye’de) Ermeni soykırımını tanımak nasıl bir yasal yükümlülük olabilir ki? Eğer olsaydı, konu çoktan bitmiş ve kapanmış olurdu zaten. Acaba tersini mi soruyorsunuz, yani Ermeni soykırımını tanımamanın yasal bir zorunluluk olup olmadığını mı? Ama hayır, bu da doğru değil. Başka bir deyişle, Türk hukuku 1915’te ne olduğunun tarihsel gerçeklere sadık, inkârcı olmayan bir şekilde konuşulup tartışılmasını yasaklamıyor. Böyle bir kanun veya madde yok ve olmadı. Özellikle 2002’den önce, ama aynı zamanda (artık hükümet eliyle olmasa da) 2002’den sonra, benim gibi düşünen insanların informel, hukuk dışı ve yasa dışı ölçülerde büyük baskılarla karşılaştığı doğrudur. Tehditler, şantaj, küfür ve hakaret, başka psikolojik terör biçimleri -- ben de, başkaları da hep bunlarla baş etmek zorunda kaldık. Ama hayır, hukuki kovuşturma zemini hiç olmadı. Düzelteyim; “bütün Türkler alçak ve katildir” gibi ters ırkçılık örnekleri verip, spesifik olarak 1915’le ilgili olmayan, genel Türk kimliğine kara çalmak diye tarif edilebilecek başka bir maddenin kapsamına girmediğiniz takdirde, hiç olmadı. Örneğin ben, 2000’den bu yana 1915 hakkında (bazen soykırım sözcüğü de dahil) sürekli kendimce doğru olan şeyleri söylediğim halde, hakkımda hiçbir soruşturma açılmadı. Tabii şu da doğru: ben özel bir siyasî ihtiyatlılıktan ötürü değil, doğrudan doğruya tarihçilik eğitimim nedeniyle, tarihin aktörlerini daima dikkatle belirlemeye çalışırım. “Bütün Türkler” (ya da “bütün Yunanlılar” veya “bütün Almanlar” veya “bütün İspanyollar” veya “bütün Ermeniler”) hakkında genelgeçer suçlamalarda bulunmamak, bu profesyonel terbiye ve titizliğin icabıdır.
(4) Türkiye, bu soykırımı tanıma talebinin ardında, (ölenlerin ahfadına tazminat sorununun da ötesinde) Ermenistan’ın haksız toprak taleplerinin yatabileceğini mi düşünüyor?
Evet, olabilir. Soru 2’ye cevabımın son paragrafında anlatmaya çalıştığım gibi, mutlak bir kesinlik değilse de en azından ciddi bir olasılık olarak görülüyor ve dolayısıyla endişe kaynağı oluyor. Yukarıda söylediklerimi tekrarlamama izin verin --
Bir ihtimal, Türkiye hükümetinin “evet, soykırımdı” demesi halinde neler olacağını bilememesi. Ermenistan ne yapacak, ya da ne talep edecek? Tazminat ya da hattâ toprak isteyebilir mi? Radikal Ermeni milliyetçisi Daşnaklar hep bunu söyleyegeldi; İngilizcelerindeki üç R karşılığı üç T biçiminde Türkçeleştirebiliriz: Tanıma, Tazminat, Toprak. Bunlardan hele sonuncusu, dün, bugün veya yarın herhangi bir Türkiye hükümetinin asla veremiyeceği bir taviz. Dolayısıyla başka herhangi bir adım atmadan önce, Ermenistan’ın kendi elini açmasını istiyor olabilirler. Tersten söyleyecek olursak, Ermenistan elini sımsıkı kapatıp sakladığı sürece, soykırımı soykırım olarak tanımak daha çok bekleyebilir. Hemen belirteyim ki burada Türkiye’nin izlediği siyaseti ne “ikinci kanal”dan desteklemek gibi bir amacım var, ne de aynı yolla eleştirmek gibi. Mümkün olduğu kadar nötr ve olgusal kalmaya çalışıyorum. Şu son yorumlarım, hangi bilgi zeminine yaslanırsa yaslansın tek bir gözlemcinin tahminleri olmaktan başka bir anlam taşımıyor.
(5) Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermeni vatandaşlarının ahfadına tazminat ödemeli mi? Ya da Ermenistan devletine?
Bunlar, açık söyleyeyim, benim her zaman ilgilenmeyi reddettiğim ve dolayısıyla çok da bilmediğim hukuki ve siyasi sorunlar. Tarihçi olarak benim öncelikli meselem, tarihsel gerçeğin ne olduğu. Buna, aynen yerçekimi yasası veya biyolojik evrim kadar bu konuda da yazma, konuşma, tartışma ve yayın yapmanın normalleşmesi de dahil. Bu, benim içinmutlak ve pazarlığı yapılamıyacak bir özgürlük alanı. Bunu savunmayı kendime, mesleğime ve vatandaşlarıma borçluyum. Sonuçları ne olursa olsun. Bu noktada hemen eklemeliyim ki, bu tür sonuçlar, tarihçilerin bulgu ve vargılarından dümdüz, doğrusal biçimde, otomatiğe alınmışçasına çıkarsanamaz.
Ancak siyasetten, diplomasiden, dolayısıyla herhangi bir anda ulus-devletler arasında kâh şu, kâh bu şekilde kristalize olabilecek güç ve iktidar ilişkilerinden hareketle ulaşılabilir. Bu ise tarihçilerin değil avukatların ve politikacıların oyunu.
(6) Ermeni soykırımının inkârı, Türkiye’nin diplomatic ilişkilerini derinden etkiliyor. Öyleyse Türkiye neden geçmişi gözden geçirmeyi hâlâ reddediyor?
Mevcut durumun artık kestirmeden “geçmişi gözden geçirmeyi reddetmek” şeklinde tarif ve tasvir edilemiyeceğini daha önce uzun uzadıya anlattım (yukarıda Soru 2’ye bakınız). Dolayısıyla burada kendimi dar kelime anlamıyla “soykırım” (adımını atıp atmama) sorunuyla sınırlayacağım.
Herhangi bir ülkenin bütün sorunlarını sırf dışarıdan, uluslararası diplomasi çerçevesinde belirleyemezsiniz. Bir de o toplumun kendi yerli kütlesi, özgül ağırlığı, ataleti, tersyüz edilmesi çok zor olabilecek kendi dinamikleri söz konusu. Ayrıca bu, yüzde yüz rasyonel bir fayda-maliyet analiziyle de çözülemez. Bazen geçmiş, sırtımızda büyük bir kambura, ölü bir ağırlığa dönüşür. İşin ideolojik boyutlarını ve buna bağlı siyasi rekabetleri de hesaba katmak gerekir.
2000 yılından bu yana kaydedilen bütün ilerlemelere karşın, Türk milliyetçiliğinin gücü ve direnci tabii süregelen bir sorun. Kaynağında 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarındaki horlanmışlık yatıyor. O sırada hemen herkes “Avrupa’nın Hasta Adamı”nı itip kakıyor, parçalayıp kendi payını kapmaya bakıyordu. Yeni yükselen Balkan milliyetçilikleri kendi Türk-Müslüman nüfuslarını eziyor ve etnik temizliğe tabi tutuyor; bu da Güneydoğu Avrupa’dan (ve Kırım’dan ve Kafkasya’dan) Anadolu’ya kitlesel kaçışı besliyordu. Büyük Devletler ise genellikle “Müslüman öteki”ne karşı kendi Hıristiyan dindaşlarına müzaheret etmekteydi. İmparatorluğun bu hengâmede yitirilip gitmesi, büyük bir travma demekti. Henüz yeni doğmakta olan Türk milliyetçiliği de bu travmaya karşı kendi mağduriyet duygusu ve öfkesini geliştirdi (ki bu da sonunda Ermeni soykırımını gerçekleştiren caniyane intikamcılığa dönüştü). Temelindeki, Batı’nın hep negatif ayırımcılığına maruz kalmışlık hissi, bugün de sürüyor. AKP’ye gösterilen çok net, hattâ skandal boyutlarına varan İslamofobik tepkiler bu hissi daha da güçlendirdi. “Bizi asla eşit saymayacaklar; asla AB’ye kabul etmeyecekler; biz Müslümanlara Oryantalist, Avrupa-merkezci tepeden bakışları asla silinmeyecek.” Hele şimdilerde, Türkiye’de nereye gitseniz bunları duyuyorsunuz. Hele Ermeni soykırımını tanımak gibi çok özel bir zorluk karşısında, sırf AKP değil Türk kamuoyunun geniş kesimleri de pekâlâ sorar, nitekim sormaya devam edecektir de: Neden biz? Ve neden sadece biz? Her ülke kendi geçmişinin hesabını vermesi için aynı katılıkla sıkıştırılıyor mu? Ya da bu sırf Türkiye’ye mi uygulanıyor? Peki, ya “onların” daha önce “bize” yapmış olduklarına ne demeli? Biz Ermeni soykırımını tanırsak, onlar da çok Girit’in, Yunan anakarasının, Bulgaristan’ın ve Sırbistan’ın Müslüman Türklerinin yaşadığı trajediyi çok kıyısından köşesinden bile olsa az buçuk tanıyacaklar mı? Var mı bizim adımıza konuşacak? Dünyada kim bizden yana? (Ben de kendi payıma şunları ekleyebilirim: Rus kamuoyunun ne kadarı Katyn Ormanı Katliamını tanımaya hazır ve Polonya’dan resmen özür dilenmesi fikrini desteklemekten yana? Kaç İsrailli, 1948’ten bu yana Filistinlilere yapılanları yüksek sesle lânetliyor ve politik duruşunu buna göre belirliyor? Ya da, cehaletimi bağışlayın, İspanya Kilisesi İç Savaş’taki rolüyle veya daha sonra Franco diktatörlüğüne verdiği destekle tamamen yüzleşti de benim mi haberim olmadı?)
Bütün bunları gündeme getirmekle, Ermeni soykırımını ne başkalarının günahlarıyla karşılaştırıp görelileştirme ve küçültmeyi amaçlıyorum, ne de (bazı aşırı-milliyetçilerin yapmaktan hoşlandığı veçhile) Ermenilerin gerekli bir intikam doğrultusunda, ya da belki emperyalizme karşı vatan savunması çerçevesinde katledildiğine dair zalim imâlarda bulunmak suretiyle çok daha doğrudan mazur göstermeyi, haklı çıkarmayı. Benim tek yapmaya çalıştığım şey, dış dünyanın kaydetmesi gereken, ama Türkiye’yi hiç içeriden göremediği için bir türlü kaydedemediği, gene de son derece gerçek, son derece elle tutulur bir psikolojik denge ihtiyacına dikkat çekmek. Bu ihtiyaç, olanca çoğunluğuyla AKP hükümetinin de ne kadar iyi niyetli olursa olsun görmezden gelebileceği bir şey değil -- hele, daha şimdiden iç siyasetteki rakiplerinden, Atatürkçü CHP’den veya daha faşistimsi MHP’den maruz kaldığı ve daha da kalacağı milliyetçi şantajlar karşısında.
Buna, olası tazminat veya toprak talepleri karşısında duyulan endişeleri ekleyin, daha önce sözünü ettiğim. Son olarak, bir de şu resmi algıyı ekleyin: AKP kutusundan çıkıyor, risk alıyor, içeride daha sessizce attığı bütün adımların yanısıra bir de hükümetin 2014-2015 mesajları gibi jestlerde bulunuyor… Belki yarım yamalak da olsa biraz fark ve takdir edilmesini bekliyor bütün bunların. Ama tam tersi oluyor. Hepsi, külliyen yok sayılıyor. Ermenistan ve/ya Ermeniler uzatılan eli sıkmayı reddediyor. Hattâ belki zaaf alâmeti sayıyor ve dereye düşen atı habire kırbaçlamaya devam ediyor…
Tekrar belirteyim; Türk diplomasisinde varlığını koruyan négationnisme unsurlarını savunma veya mazur göstermeye çalışmıyorum. Gözlemlerimi kaydetmekle yetiniyorum.
Ama nasıl alırsanız alın; bütün bunlar, “üçüncü ülke”lerin soykırımı tanıma kararlarının veya başka dış baskı biçimlerinin neden işe yaramayacağına dair bir anlayışınfilizlenmesine yarayabilir mi acaba?
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024