Leyla İPEKCİ
Hanımlarla birlikte camide imamın duasına amin diyorduk. Suriye'de yaşanan savaşa dikkatimizi çekiyordu: 'Hamdolsun, komşularımız hep savaş halindeyken biz burada rahatız. Kıymetini bilelim memleketimizin.' Evet, insanı hamda vesile kılacak pek çok şey var ve her zaman bunun şuurunda olamadığımızdan nimetler şükürsüz kalıyor...
Yine de imamın duası bittiğinde biz kadınlar göz göze geldik. Bir tür sitem belirir gibi oldu yüzlerde. Sessizce. Minik bir an. Anlamıştım. Suriye'de ya da başka yerde çocuklar ölürken şükredelim elbet fakat daha anlamlı, daha kuşatıcı bir duaya ihtiyacımız yok muydu? Komşularımızdaki yangının bizi de yaktığından hareketle, sen ben davasına dönüştürmeden, bütünleyen bir duaya...
Dünyanın neresinde bir acı ve zulüm varsa, vücudun birliği uyarınca bunu duyumsayacağımıza dair bir iç bilgiydi sanırım sitemimizin nedeni. O çocukların da bizim çocuğumuz olduğuna dair tevhidi bir bilinçti belki. Nitekim cemaat dağılırken bazı kadınlar söze dökme gereği duydu sitemini. Keşke diyorlardı sevgiyle, merhametle, aşk ile dolup taşsa yürekler camiye girdiğimizde. Bir diğeri ekledi: 'Dünyayı ve insanlığı algılayışımız hiç değilse dualarda bölünmese...' Amin dedim ben de...
Hepimiz sevilmek istiyoruz. Her fırsatta kendimizi onaylatmak, doğrulatmak... İnsani bir ihtiyaç. Ne kadar az seviyoruz buna karşılık. Hayatın zorluklarıyla mücadele ederken bir yandan da toplu geçit yapıyor her daim geçinemediklerimiz, haksız bulup kızdıklarımız, bizi incitip kıranlar, haklarında durmadan suizan ettiklerimiz... Bizi hiç bırakmıyorlar. Ne secdede, ne kıyamda.
Camilerde, cemaatlerde, sohbetlerde aradığımız aşk. Ama en çok ondan kaçıyoruz. Sevemedikçe, gündelik hayatın maneviyatı da kaçırıyor kendini bizden. İçimizdeki kandilin cılız ışığı yüreklere kıvılcım düşürmeye yetmiyor. Tabiata, eşyaya, kainata dönük yüzlerimizdeki eksik bakış elbet camilerimize de sirayet ediyor. Ne kadar emek çekersek çekelim, ne kadar şekle ve ölçülere hürmet edersek edelim: Sevmeden, aşık olmadan iyi bir sevgili olamayız.
'Kalbin mescitleri' adlı yazımda da örneklendirdiğim gibi, imanı şekle indirgiyoruz daha ziyade. İnsanın kalbinde bir nur oysa iman. Tutuşur, yanar, kıvılcım saçar, ışıldatır. Sadece camide değil, 'an'da dirilir. Diriltir... Unutuyoruz. Hayır, hiçbir kurumun ya da kanunun tek başına suçu değil bu unutkanlığımız, bu sevgisizliğimiz. Maneviyatın gerçekliğinden, onun insanlığa olduğu kadar Rabbimize bakan yüzünden kopmuşuz.
İster doğudan, ister batıdan, ister şundan, ister bundan gelsin; hakikatin menşei 'bir'. Bunu unutmuşuz. Birbiriyle rekabet eden cemaatler veya dini gruplar derken birer kabuk olan sıfatlarımızdan, aidiyetlerimizden ibaret bırakılmışız. Tarihimizden, geleneklerimizden, yüzyıllarca devam edegelen gündelik hayat tarzımızdan öylesine keskin bir biçimde koparılmışız ki, kendi yalın ve sade 'metrekarelerinden' cemaati ışıldatmaya devam eden tarihi camilerimizi de sevemiyoruz.
Onları da yaşamasız bırakıyoruz. Dokularını bozma pahasına duvarlarına gelişigüzel çivi çakabiliyoruz. Kadınlar bölümünü belirgin kılmak için kaba saba bir kumaşı çamaşır ipiyle caminin ortasına asabiliyoruz. Mekanları birörnekleştiren boydan boya halılar, aydınlatma geleneğimize hiç uymayan floresan ışıklar, işlevsizleştirilmiş şadırvanlar, kaba saba yapılmış onarımlar da on yıllarımıza tanıklık ediyor. Ve mabetlere aşkın girmesine sıra gelmiyor.
Gelmiyor ama bütün bu çelişkiler bizde yıkıntıya dönüşmüş olan 'bir şeyi' ısrarla canlandırıyor: Yeniden kıyam etme, dirilme, canlanma arzumuzu! Bu arzu her geçen gün şiddetleniyor. Camilere henüz tevhidin ruhunu çağırmakta zorlansak da, müthiş bir gayret içindeyiz. Gayretlerimizin kurumsal yüzüne bakarsak; Diyanet'in sözgelimi 2012 yılında kadınlara ibadet için mekan ayrılan cami sayısı on bir binlerdeyken bir yıl sonra bu sayı altmış beş binlere yükselebiliyor. Cami müştemilatlarında yedi bin üç yüzlerde olan kadınlar için abdesthane sayısı yirmi beş bin küsurlara çıkabiliyor. Engelliler için tuvalet ve abdesthaneler yapılabiliyor, cami için fiziki düzenlemeler gerçekleştirilebiliyor bütün imkanlar zorlanarak.
Dahası Akif'in Safahat'ını, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın, Yunus'un, Şeyh Galib'in, Kaygusuz Abdal'ın, Niyazi Mısri'nin, Ümmi Sinan'ın Divanı'nı yayınlayabiliyor Diyanet'imiz. Artık bu kurumdan beklentilerimiz yükseliyor bizim de kaçınılmaz olarak: Vaaz ve hutbelerde bizi cemaatlere, ülkelere, milletlere ayıran söylemlerden ziyade, hakikati kalpte birleştiren, bizde tevhid ruhunu uyandıran böyle hazretlerin sözlerini paylaşmaya başlasa keşke görevliler.
Aşk şahitleri ölmez. Onların sözü, 'canlı söz'dür her devirde. İçimizdeki evrenselliğe bir göndermedir Divan'ları. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, gönüller bu canlı sözlerle fethedilmeye devam etse yine camilerde. Koparıldığımız yerden kıyam etmeye başladıkça sevmek diriltecek tüm adları.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.09.2018
4.02.2018
1.02.2018
28.08.2018
25.08.2018
21.08.2018
7.02.2018
4.02.2018
31.07.2018
28.07.2018