Markar ESAYAN

Siyaset akıllanıyor mu
22.11.2012
3815

 Açlık grevlerinin bitişi ile içine girdiğimiz sürecin eskinin devamı mı yoksa yeni bir dönem mi olacağına dair işaretleri izleme dönemindeyiz. Hani hep soruyorum ya, acaba yaşananlardan tecrübe ediniyor muyuz diye, işte onu test edeceğimiz günler yaşayacağız bu dönemde. Açlık grevlerinin bitirilmesi sürecinde bir görev dağılımı yapılmış gibi gözüküyor. Başbakan Erdoğan tüm şiş kebaplı, idamlı söylemine rağmen, sonuçta arkada devam eden sürecin de başında olan kişiydi; bunu unutmamak gerekir. Anadilde savunma konusunu Adalet Bakanlığı’nda uzmanların sabahlara kadar çalışarak hazırladıklarını biliyoruz. Başbakan’ın sert söylemini ise yardımcısı Bülent Arınç gerçekten çok yapıcı bir dille onarıyordu. Bu onarma görevinin de Başbakan’ın onayı veya itirazı olmadan sürmesi beklenebilir miydi bilmiyorum. Nitekim Arınç’ın sözlerinin Başbakan’a gazetecilerce sorulduğunu ve olumlandığını biliyoruz.

Bu ise Türkiye’de pek alışıldık olmadığımız şeyler. Hapisteki PKK’lılara veya devletin düşman olarak bellettiği kesimlere yönelik üst düzey isimlerin “Kardeşlerim amacınıza ulaştınız, istirham ediyorum bizi üzmeyin” türünden bir dili ben pek hatırlamıyorum. Sorunun çözülmesinde bu üslubun önemli rol oynadığını sadece ben düşünmüyorum. Leyla Zana da bu konuda Arınç’a teşekkür etti. Öte yandan iki önceki grupta Başbakan Erdoğan açlık grevlerini eleştirir ve şantaj olarak nitelerken, bir yandan da açlık grevcilerinin taleplerini siyasi mücadele olarak kazanılması gereken haklar olarak telaffuz etti. Bunun da altını geçen yazımda çizmiştim.

Diğer yanda ise BDP’nin de Öcalan’ın kardeş Öcalan’a konuşması için yapılan pazarlıklarda olumlu ve etkin bir rol oynadığı görülüyordu. Yani BDP bu krizin çözülmesinde olumlu bir rol izledi ve sanırım Kandil çizgisi ile ayrıştı. Buradan bir Öcalan-BDP (siyaset) ve Kandil (şiddet) farklılaşması çıkar mı, böyle bir ayrışma yaşandı mı bilmek zor. Ama ben buna dair bir izlenim edindim. Açlık grevlerinin bitmesinin Kandil’in pek hazzedeceği bir durum olmadığı ortada. Şimdi ise BDP’nin, avukatlar olmasa da, kendilerinin İmralı’ya gitmek için hükümetle pazarlık içinde olduğu söyleniyor. Muhtemel isimler ise Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk olacakmış.

“BDP niçin İmralı’ya gitmek istiyor” sorusunun cevabı önemli. Öcalan’dan örgüte bir ateşkes çağrısı olabileceği söylentiler arasında. Bu olursa ve Kandil buna olumlu cevap verirse, vermek durumunda kalırsa, bu bugünden daha iyi bir noktada olacağımız anlamına gelmez mi?

Bu arada reformların hızla yapılması, Kürt halkının hak taleplerinin PKK ile müzakere edilmemesi uyarılarımızı hükümet daha ciddiye alıyormuş gibi duruyor. Henüz konuşmak için erken ama, hem Dördüncü Yargı Paketi’nin içeriği, hem de Kürtçe kamu hizmetinin önünü açan yasa hazırlıkları son aşamalarda. Bir de buna hızlanan bir anayasa sürecini eklerseniz, olumlu bir sürece girmenin önünde bir sebep göremiyorum. Üstelik reformlar konusunda, tıpkı vatandaşlık tanımında yaşandığı üzere, birbirine en yakın siyasi hareketler AK Parti ve BDP. Bu da sürpriz değil. Türkiye’nin değişmesini isteyen iki büyük ve canlı tabana sahip partiden bahsediyoruz. Yeter ki samimi, akıllı ve ilkeli siyaset üretilsin.

Bu zorlu bir süreç. Açlık grevinin bittiği gün Şemdinli’de bir PKK saldırısının olması ne kadar tesadüf bilmek zor. Ama tarihimiz bu türden manidar tesadüflerle dolu. Geçen yazımda bahsettiğim gibi, bir günde cehennemden cennete, ertesi gün de cennetten cehenneme geçme hâllerini bir kenara koymak durumundayız. Barış kesinleşene kadar çatışma ve provokasyonlar devam ediyor olacak. Acı ama gerçek bu. O zaman tam da zor zamanlarda çözüm kararlılığını yitirmemek gerekiyor. Bunun için de barışı isteyenlerin şiddete karşı kategorik olarak tavır almaları şart. Bu noktada BDP’nin kendisini Kandil şiddetine karşı konumlandırması, hükümetin de hızlı reformlarla BDP’nin elini güçlendirmesi gerek. Sorunların artık siyasetle çözülebileceğini ve şiddete, açlık grevlerine ihtiyaç kalmadığını ileri sürerken, bunu icraata dökmezseniz bunun çözüme bir katkısı olmaz.

Savaştan barış durumuna geçmek zor. Ölen gençlerimiz olmasa sorun değil ama, gecikmenin bedelini canımızla ödüyoruz. Barışa intibakı Türk’üyle, Kürd’üyle bir an evvel gerçekleştirmek zorundayız. Bunca eziyet ve haksızlıktan sonra hâlâ Türk komşularıyla, Türkiye’nin birliği içinde yaşama iradesini açıkça ifade eden milyonlarca Kürt vatandaşa sahibiz. Devletin yapması gereken Kürt vatandaşların haklarını iade etmek. Bunu hürmet, özür ve şükranla yapmak. Çözümün ana formülü de bu.


[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar