Mehmet Ocaktan
İlk gençlik yıllarımızdan bu yana geçtiğimiz bütün duraklarda ezberletilen “kadim medeniyet” hayallerine kendimizi öylesine kaptırdık ki bir türlü o günlerden bugünlere gelemiyoruz.
Siyasetçilerimizden, düşünce ve bilim insanlarımıza kadar hemen herkes söze “Biz öylesine kadim bir medeniyetin varisiyiz ki atalarımız at sırtında bütün dünyaya barış ve insanlık götürdü” cümlesiyle başlayıp zihinlerimizi pembe hayallere daldırdılar. Kuşkusuz bu geçmişte kurduğumuz medeniyetleri, imparatorlukları toptan inkar etmek ya da yok saymak anlamına gelmiyor. Akla ve hakkaniyete uygun olan; her dönemi kendi tarihsel ve sosyolojik şartları içinde değerlendirerek pozitif ve negatif yönleriyle birlikte görebilmektir.
Ama gelin görün ki yaşadığımız dünyanın olgusal gerçekliğinden koptuğumuz için geçmişte medeniyete kattığımız kültürel, sanatsal ve felsefi birikimlerin üzerine yeni değerler katmak yerine, medeniyet birikimlerimizi siyasal faydaya indirgeyerek bütün bir geçmişi “siyah-beyaz” kavramı üzerinden toptancı bir yaklaşımla değerlendirmeyi tercih ediyoruz.
Bu yüzden de ne İslam kültürünün tarihsel süreç içindeki gelişim eğrisini, ne de varisi olmakla övündüğümüz Osmanlı’nın kültürel, sanatsal ve felsefi yürüyüşünü hakkıyla kavrayabiliyoruz. Bu çerçevede Prof. Dr. İlhami Güler’in şu tespitine yakından bakmakta yarar var:
“12. yüzyıldan itibaren Arapça yazılmış Felsefi-Bilimsel eserlerin Latinceye çevirisi ile Batılılar (İbn Sina ve İbn Rüşd örneklerinde olduğu gibi), skolastik-teolojik düşünceden sıyrılıp, Felsefi Bilimsel (mantıkî-nedensel) düşünme yolunda ilerlerken; Türklerin hegemonyasında (Selçukîler-Osmanlılar) İslam imparatorlukları Gazzâli (Eşari-Tasavvuf), Sühreverdi, Molla Sadra, Devvani (İşrak Felsefesi) ve İbn Arabi, S. Konevi, D. Kayseri (Tasavvuf) önderliğinde “Teosofi-Teoloji” yolunda yürümeyi tercih etmişlerdir. Akdeniz’in doğusu, “Doğu”lulaşmıştır. Batılılar, 16. Yüzyıldan itibaren fiziksel morfolojileri ve toplumsal formasyonları, Felsefe ve Bilim ile (Keşifler) kavramsallaştırmaya çalışırken; Müslümanlar, düşüncede fiziksel ve toplumsal gerçekliklerden (nedensellik-olgusallık) koparak “Medreselerde” skolastik-metafizik-mistik olarak kaldılar.” (Perspektif Online)
Maalesef yıllardır gelenekselleşen “şanlı ecdat” ezberlerimiz yüzünden bugünkü dindarlıklarımız da, milliyetçiliklerimiz de, solculuklarımızda büyük oranda sahtedir. Kabul etmek gerekiyor ki kalitenin ve rasyonel aklın hamasetle örtüldüğü çorak bir kültürel iklimde gerek entelektüel mahallede, gerekse farklı toplum katlarında ne geçmişin birikimlerini anlama, ne de sorgulama imkanı yoktur.
Oysa bilgilenme özgürlüğünün bulunduğu, muhalif düşüncelerin özgürce tartışılabildiği “olgun toplumlarda aslolan, bilginin aydınlığıdır, bunun aksi olan toplumlarda ise gün ışığı olmayan izbe yerlerde, küflü köşelerde ve mümkün olan en dar çerçevede tutulur bilgi. Orada olayların açıklanmasına yönelik ne bir malumat, ne bir açıklık, ne de bir inkişaf vardır; o kuytu köşede ancak toplumları öldüren mikroplar türemektedir.” (Muhammed Hamid el-Ahmeri, entelektüelin sorumluluğu, s.71, mana yay.)
Türkiye dahil pek çok İslam ülkesinde özellikle zirveden inişe geçilmeye başlandığında farklılıklara, eleştirel düşünceye müsamaha ile bakılmadığı için kültürel çeşitliliğin önü açılamamış, cehalet adeta kutsanır hale gelmiştir. Doğal olarak böylesine düşünce tembelliği içinde olan bir toplumda seçkin ve yaratıcı fikirlerin hayat bulması da mümkün değildir.
Özellikle İslam ülkelerindeki despotik ya da yarı despotik yönetim örnekleri göstermiştir ki, iktidarlar kültürel çeşitliliğin istikrara ve güvenliğe zarar verdiği kanaatindedirler. Bu yüzden de her vesileyle geçmişin parlak dönemleri konusunda hamaset soslu tarih övgüsü yapmayı çok severler, ancak aynı tarihin objektif ve eleştirel bir bakışla araştırılmasından pek hoşlanmazlar. Çünkü bizatihi bilginin kendisi, iktidarlar açısından son derece tehlikelidir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.12.2025
22.12.2025
8.12.2025
5.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
26.11.2025
21.11.2025
19.11.2025
17.11.2025