M.Şükrü HANİOĞLU
Türk milliyetçiliği Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarından günümüze ulaşan bir zaman diliminde hâkim ideoloji işlevi görmüştür. On dokuzuncu asırda kültürel milliyetçilik olarak gelişen bu ideoloji daha sonra siyasî boyuta da taşınarak İttihad ve Terakki iktidarından günümüze toplumumuzdaki resmî ideolojilerin, temel siyasetlerin ve entelektüel tartışmanın de düşünsel arka plânını oluşturmuştur.
Türkçülük ve Türk milliyetçiliğinin bir asrı aşkın bir süredir temel tartışma eksenini oluşturan bir ikilem günümüzde de varlığını sürdürmekte ve bunun ürünü olan"Üç Milliyetçilik" toplumumuzdaki entelektüel tartışma ve siyasî hayatı şekillendirmektedir.
Söz konusu temel tartışma ekseni Türk milliyetçiliğinin İslâm ile olan ilişkisidir. İlginçtir ki "Türk Solu" ve "Türk Muhafazakârlığı"nın kendilerini dine karşı alınan tavır üzerinden tanımlamaları gibi, zikredilen ilişki Türk milliyetçiliğinin karakterinin tespitinde de en önemli belirleyici olmaktadır. Dolayısıyla "sol"un "din karşıtı ilericilik," şeklinde kavramsallaştırıldığı, modern ve post-modern "dindar olmayan muhafazakârlık"ın düşünülemediği toplumumuzda "milliyetçilik" de İslâm'la olan ilişkisini kendini tanımlamakta temel belirleyici olarak görmektedir.
Milliyetçiliğin kendisini din ile olan ilişkisi üzerinden tanımlama yaklaşımının tarihî kökenleri olduğunu belirtmekte yarar vardır. 1903 yılı Kasım ayında Kahire'de yayına başlayan Türk mecmuası bu tartışmanın ilk kez kamuoyuna açık biçimde yapılmasına aracı olmuştu. Dergi yaklaşımını dile getirdiği ilk sayısında "Türk... Avrupa'ya cenubdan gireceğine, şimalden doğru gireydi, şarka değil de garba giderek yerleşseydi... hemnesli olduğu Macarlar gibi yapabileydi, elbetde Türk'ün onlar [Avrupalılar] gibi parlak bir hükûmeti, ikbâli, istikbâli olurdu" diyerek oldukça ilginç bir tavır ortaya koymuştu. Bu yazıda dile getirilen "Her dürlü itiyadât- ı muzırra-i hâzırasını (mevcut zararlı alışkanlıklarını) Türk Şark'dan aldı" ifadesi ise İslâmiyet'in Türklerin gerilemesinin nedenlerinden birisi olduğu iddiasının üstü kapalı olarak dile getirilmesiydi.
Bu iddiaya dergide daha açık ifadelerle atıflarda bulunulması, ırk temelli (Yusuf Akçura'nın ırk esasına dayalı Türk milliyetçiliğini imparatorluğun uygulayabileceği"üç tarz-ı siyaset"ten birisi ve en anlamlısı olarak sunan çalışmasının Türk'de yayınlanması tesadüf eseri değildi) ve İslâmiyeti Türklüğün gelişimini engelleyen bir etken olarak kabul eden milliyetçilik savunucuları ile Türkçülüğün İslâm ile bağdaştırılmasını isteyenler arasında ciddî bir çatışmanın yaşanmasına neden oldu. 1905 ve 1906 yıllarında dergi yönetimi ırkçı milliyetçilik ile İslâmla bağdaştırılan Türkçülük savunucuları arasında iki kez el değiştirdi. Ama sonuçta ırkçı tezleri savunanlar (yirminci asır başında ırkçılığın, günümüzdekinden çok farklı değerlendirildiğini ve "bilimsel"likle taçlandırıldığını unutmamamız gerekir) dergiye el koyarak diğer grubu tasfiye ettiler.
Bu tür bir ırk temelli milliyetçilik pek çok İttihadçı lider tarafından da içselleştirilmekle birlikte, İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin kapsayıcı karakteri, İslâm ile Türkçülüğü bağdaştırmaya çalışan milliyetçilerin de örgütte varlıklarını sürdürmelerini sağladı. Cemiyet diğer pek çok alanda da yaptığı gibi söz konusu iki milliyetçiliği bağdaştırmaya çalıştı. Ziya Gökalp'in "Türk'e göre Din" kavramsallaştırması, İslâm Mecmuası'nın yayını bir anlamda bu bağdaştırma gayretinin ürünüydü. Irk esasına dayalı milliyetçiliği benimseyen İttihadçı liderler dahi Türk dergisinin savunduğu türde bir milliyetçiliğin siyaseten çok sorunlu olduğu ve İslâm'ın toplumu birarada tutan bir çimento işlevi gördüğünü kabul ederek bir sentezin zorunlu olduğunu düşünüyorlardı. Bunun sonucu olarak da birbiri ile çatışan fikirlerin biraz zorlamayla uzlaştırılmasından oluşan bir üçüncü Türk milliyetçiliği şekillendi.
Irkî antropoloji temelli, İslâmiyetin bu dini benimsemeden önce daha yüksek bir kültüre sahip olan Türklerin geri kalmasına neden olduğunu savunan, Türk altın çağını İslâmiyet öncesinde inşa eden bir milliyetçiliğin erken Cumhuriyet resmî ideolojisinin temel taşlarından birisi haline gelmesi bağdaştırıcılık ve İttihad ve Terakki sentezciliğinin mağlubiyeti olarak görülebilirse de Tek Parti döneminin sona ermesi üç milliyetçiliğin siyaseti şekillendirmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda Türk muhafazakârlığı bağdaştırıcı milliyetçiliği içselleştirir, merkez sağ siyaseti İttihadçıların yaptığına benzer eklektik bir sentez yaratırken, İslâmiyet karşıtı milliyetçilik, üçüncü dünyacılık ile eklemleştirdiği resmî ideoloji milliyetçiliğini"solculuk" olarak kavramsallaştırmıştır.
Bunun tabiî bir neticesi olarak günümüzde komünist partiden milliyetçi siyasî teşkilâtlara, kendisine ulusalcılık adını veren hareketten "sosyal demokrat" ûnvanını yakıştıran yapılanmalara uzanan bir yelpazedeki örgütlenmeler "Üç Milliyetçilik"den birinin temsilcisi ya da türevidir. Bunun istisnâsı olan tek hareket ve siyasî yapılanmanın da türevleri aynı paralelde şekillenen karşıt etnik milliyetçilik olması siyaseti bütünüyle bir milliyetçilik alanı ve tartışması haline getirmektedir. Milliyetçiliğin bu denli egemen olduğu siyaset ve entelektüel tartışma içinde gerçek anlamda İslâmî, liberal, sosyal demokrat ve sosyalist düşünce ve hareketlerin son derece cılız kalması oldukça ciddî bir sorundur. Türkiye'de gerçek bir "sol"a duyulan ihtiyaç sıklıkla dile getirilmektedir. Ancak meselenin sadece bu eksiklikle sınırlı olmadığı, çok daha ciddî ve yapısal karakter taşıdığı unutulmamalıdır.
Siyasetin bütünüyle milliyetçilik ekseninde yapıldığı, aynı söylemin entelektüel tartışmaya egemen olduğu bir yapı doğal olarak kimlik siyasetleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yukarıda zikrettiğimiz düşünceler ve onlar üzerinden siyaset yapan kurumların güçlenmesi kimlik siyaseti sınırlamalarının aşılabilmesi için olmazsa olmaz türünden bir gerekliliktir.
Burada söylenilmeye çalışılan milliyetçiliğin siyaset ve entelektüel tartışma dışına çıkarılması, bu alanlarda temsilinin önlenmesi değildir. Gerekli olan bu değil, zikredilen alanların kendilerini dine karşı aldıkları tavırlar üzerinden tanımlayan dört milliyetçiliğin tekelinden çıkarılması, farklı düşüncelere açılmasıdır.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları





























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018