Murat AKSOY
Kürt sorununda çözüme yaklaştığımız süreçte birden işlerin terse dönmesi; şiddetin ölçüsüz biçimde gündelik hayatımızın parçası olması hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir durum.
Artan şiddet karşısında BDP'ye yönelik yapılan "siyaset sahip çık", "Meclis'e dön" çağrılarını, 'BDP'ye yüklenmenin kolaycılığı' olarak açıklama ve itiraz etme noktasını artık geçtiğimizi düşünüyorum. Çünkü karşımızda BDP'nin de sessiz kalarak parçası olduğu bir şiddet sarmalı var.
Önceki gün bu sayfada Hakan Özden'in, 'Son altı ayda PKK, BDP' başlıklı bir yazısı yayınlandı. Özden yazısında şiddetin neredeyse sistematik biçimde, adım nasıl arttığını tarihleri ile yazdı. Şiddetin bu kadar gündelik hayatımızın içine sızması üstelik bütün bunların sorunun çözümü için görüşmelerin sürdüğü bir süreçte yapılması açık ki, bu eylemi yapan gücün, çözüme ve/ya parçası olmadığı bir çözüme itirazının bir sonucu. Açıkça Kandil çözüm istemiyor ve kendileri açısından 'son savaş' dedikleri bir süreci başlattılar.
Peki ya sivil siyaset adına "çözüm istiyoruz", "çözüm için bir şeyler yapılmalı" diyenler ve onları destekleyenlere ne demeli?
Bu çağrıyı yapanlara inanmalı mıyız?
İnanmak istiyoruz ama inanmak için elimizde yeterince kanıt yok.
Çünkü, Mart ayından itibaren artan şiddet karşısında sustular.
Çünkü 12 Haziran seçimlerinde AK Parti karşısında başarı elde etmek için siyaset yerine şiddete sahip çıkmak kolaylarına geldi. Hiç siyaset yapmadıkları için, siyaset yapmamanın bedeli yoktu. AK Parti'nin seçimlerde bölgede tutturduğu dışlayıcı milliyetçi dile siyasetle değil, şiddetin mobilize ettiği taban üzerinden cevap vermeyi seçtiler. Diyarbakır'da yakın arkadaş oldukların Galip Ensarioğlu'nun, Mehmet Emin Aktar'ın, Orhan Miroğlu'nun hedef tahtasına konmasına karşı çıkmadılar.
Demokrat olmadıklarını düşündükleri AK Parti'ye, demokratlığın dışladığı otoriter zihniyet içinden cevap verdiler. Üstelik özel konuşmalarda -off the record- kaydını düşerek bu şiddeti her fırsatta lanetleyen BDP'liler sustular. O şiddete teslim oldular.
Susanlar sadece onlar mı? Değil.
AK Parti'li görünmemek, AK Parti'li olmamak hatta meşruiyetini neredeyse AK Parti karşıtlığı üzerine kurmuş bazı akademisyenler, kanat önderleri, STK temsilcileri, siyasi parti liderlerinden bazıları vekil olabilmek için BDP öncülüğünde kurulan 'Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku'nu desteklediler. Bu bloku destekleyenlerden de ne yazık ki şiddete güçlü bir itiraz duymadık. Daha bir yıl önceye kadar Öcalan'a 'ajan' diyenler bir anda Öcalan'a 'Başkan' dediler. Partilerinin seçimlerde aldıkları binde yarım oyla yetinmeyip, hayatta 'bir şey' olmak için şiddete bile rıza gösterenlerin 'barış çağrıları' samimi olabilir mi?
Çağrılarını, imza kampanyalarını duyduk ama bunlar sonuçsuz kalmaya mahkum iyi niyetli girişimlerden başka bir şey olmadı. Daha önce yazdık taraf oldukları halde; "devlet de, PKK'da şiddet bıraksın", "şiddet çözüm değil" gibi ilkokul öğrencilerinin bile ezberlediği klişelerle seslendiler. Hâlâ devam ediyorlar. Her biri yanlış muhataba seslendiği için sonuçsuz kalmıyor mu, çağrılar boşluğa savrulmuyor mu?
Kısaca şiddetin diline teslim olanlar sadece BDP'liler değil.
Kabul edelim, şiddet sadece BDP'lileri değil, BDP üzerinden elde ettikleri 'bir şey' olma duygusunu tatmin edenleri de esir almış durumda. Bu gönüllü teslimiyet aslında.
BDP'lileri anlamak nispeten daha kolay olsa da, diğerlerini anlamak giderek zorlaşıyor. AK Parti'nin siyaseti bu kadar domine etmesinin sonucu olarak kafalarında yarattıkları 'karşıtlığın' giderek 'nefret'e dönüşmesi gerçekten travmatik bir durum. Belki de şiddete bu denli sessiz kalma bu travmanın sonucu.
Kabul edelim ki, herkes için samimiyet testinin zamanı geldi geçiyor.
Artık BDP'nin içindekilerin de, BDP'ye destek olan aydınların, kanaat önderlerinin, STK'ların ve partilerin de bir yol ayrıma geldiği gerçek.
12 Eylül Referandumu'ndan solda yaşanan ayrışma her ne kadar 12 Haziran'da 'blok' üzerinden kısmen tamir edildiyse de; artan şiddet karşısında BDP'nin ve blok destekçilerinin sessizliği yeni bir ayrışmayı kaçınılmaz kılıyor.
Bulunduğumuz noktada hiç kimsenin yaşanan şiddet karşısında sessiz kalması mümkün değil. Şiddet karşısında sessizlik, vicdanı olanlar için katlanılabilir olmaktan çıkıyor çünkü. Artık kimsenin yalan söylemesine gerek yok. Herkes açıkça fikrini söylemeli ve inandığı düşünceler için Meclis'e gelip siyaset yapmalı.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- 43 günün kısa hikâyesi
8.02.2019 - Siz bu satırları okurken ben…
23.11.2018 - Hangi devlet sivilleri sever?
20.11.2018 - Yerel seçim sadece yerel seçim değil
16.11.2018 - Sosyal medya politik bir mezarlık mı?
13.11.2018 - Hatırladınız mı geçen ay ne olmuştu?
10.11.2018 - Şimdi değilse ne zaman?
6.01.2018 - Dini dinbazlardan* kim kurtaracak?
3.01.2018 - Kılıçdaroğlu: 'Dünyanın tüm demokratları birleşmeli'
30.10.2018 - Laik Türk’ten Sünni Türk’e üst kimlik
26.10.2018
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
Zekeriya Kamancı
Sanmayın suskunluğumuz kabullendiğimizden, sanmayın suskunluğumuz geçmişe sünger çektiğimizden... suskunluğumuz susturulduğumuzdan, antidemokratik yöntemlerle bastırılan halkın tek silahı, korkmuyoruz çünkü bu silahı iki üç CDye yazıp savcılara okyanus ötesinden servis edemezsiniz... susmak da bir eylemdir... ya da provokasyondur... böyle bir hükümet tarafından içeri atılmak şereftir bizim için...