Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
‘Tanzimat Fermanı’ndan, Erdoğan’ın reform fermanına
23.09.2013
2051

 Sanki dün gibi!

Hattı Hümayun” okunalı 174 sene olmuş, ama görünen o ki hiçbir şey değişmemiş.

1839 konjonktürünün başbakanı Mustafa Reşit Paşa, tıpkı bugünün başbakanı Erdoğan gibi tepeden inmeci bir tavırla, o günkü koşulların dayattığı bir demokratikleşme paketini, Gülhane Parkı’nda çıkmış ilân etmişti.

O vakitler tellâllar çıkıp “ey ahali, bundan kelli gâvura gâvur denmeyecek!” deyû sokaklarda nasıl bangır bangır bağırdılarsa, bugün de Erdoğan, Gökçeada’nın kırıla kırıla iki öğrencisi kalmışRum Okulu’nu ve Heybeliada Papaz Mektebi’ni lütfedip açtığını basın toplantısıyla duyurarak, alın size demokrasi diyecek ve buna rağmen hâlâ homurdanan olursa da, “gözünüze dizinize dursun, daha neyiniz eksik” diye esip gürleyecektir.

Tek fark olarak, Mustafa Reşit Paşa Gülhane’yi tercih etmiş iken, Erdoğan’ın basın toplantısı için örneğin Gezi Parkı’nı seçmemesi; bir de belki kravat takması gösterilebilir.

Tabii bu 174 sene zarfında, Tanzimat Fermanı’ndan başka, daha ne “yeme de yanında yat” reformlar yapıldıydı, ne reformlar!

1856’daki Islahat Fermanı ve hemen peşinden 1860 Abdülaziz Fermanları...      

1876’da I. Meşrutiyet’le gelen Kanun-u Esasî reformları...

1908’de İttihat ve Terakki’nin II. Meşrutiyet’i ve Hürriyet’in İlânı...


Cumhuriyet 
İnkılâbı, Atatürk Devrimleri...


Menderes 
Demokrasisi...


27 Mayıs
’ta ve sonrasındaki 40 yıl boyunca tekrarlana gelen sayısız darbe yahut muhtıra süreçleri...

Ve son olarak 11 senedir de Erdoğan rejimi...

Kimisi iktidara darbeyle kondu, kimisi sandıkla geldi; fakat hepsi de aynı ortak paydayı benimsediler.

Aşağıdan da çıksalar yukarıdan da gelseler, hepsinin dönüp dolaşıp başvuracağı yöntem, koltuklarının altına sıkıştırdıkları ideolojik projelerini uygulamak adına, eninde sonunda tepeden inmeci bir toplum tasarımcılığı oluyordu.

Bu nedenle de, hiçbirisi demokrasinin kuvözü olmaya yatkın değildi.

Toplumsal yaşamı, ya bütünüyle tanrısal vahyi esas alarak tanzim etmek istiyorlar; veya ruhu alınmış mihaniki bir pozitivizmi dayatarak şekillendirmeyi amaçlıyorlardı.      

Yönetim araçları hep dikte, hep dikteydi.

Oysa dikte edene ne denir?

Tabii ki diktatör denir.

O yüzden hemen hepsi de, dikta heveslisi olup çıkmışlardır.

Eğer Sultan iseler, bu onların “hukuk-u mukaddese-i Padişâhî”den doğan tabii haklarıydı.

Yahut da, demokrasiden anladıkları yalnızca yetki almak olduğundan, seçimle gelmiş olsalar bile fark etmeyecek, “toplumsal rıza”nın niteliği onları monarklığa taşımaya yetecektir.

Lâkırdısı zamanın ruhuna göre yenilenirken, nakaratı hep aynı kalan bir türküyü bıkmadan usanmadan çığırmak gibi, 174 yıllık mahut reformların gerekçeleri de hiç değişmemiştir:

Uygar dünyanın baskılarını atlatmak ve toplumun biriken gazını yok etmek üzere, farklı etnik, dinsel ve mezhepsel kesimlerden gelen hoşnutsuzlukları kandırmaca usûllerle gidermeye çalışarak zevahiri kurtaracağını ummak ve bunun için devlete çeki düzen veriyormuş gibi yaparak demokratikleşiyor izlenimi vermek!

İki asırdır yapılan hep bu olmuştur.

Demokrasi zaten böyle gelmez ya... Bu memlekette 65 yaş yaşamış birisi olarak ben bensem, benim bildiğim Erdoğan, ne Kürtlerin dileklerini yerine getirecektir, ne Alevilerin, ne de başkalarının.

Yer isimlerinin değişmesini, azınlık mallarının iadesini demokrasi sanıyorsanız, sizinle bu konuları konuşmam bile!

Yeryüzü bilinciniz demokrasiyi kavramaya yetmiyorsa, o paketin içinde neler olduğunu bilseniz ne fark eder, bilmeseniz ne fark eder!



[email protected]

twitter@cinarnamik

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar