Süleyman Seyfi Öğün
Siz hiç bir “entelektüelin”; belli bir konuda düşündüklerini bizzat kendisinin eleştirip; “bakınız bu konuda şunları, şunları söylemiş veyâ yazmıştım; çok yanılmışım” dediğine rastgeldiniz mi? Sakın “ne var ki; pek çok eski radikâl solcu; hattâ radikâl sağcı entelektüel biliyorum; şimdilerde hepsi göğsünü gere gere; gençlik hatâlarından dem vurup nasıl da liberâl olduklarını anlatıyorlar” demeyin. Kastettiğim bu değil. Önce ne için kastettiğimin bu olmadığını anlatayım.
Liberâlleşme salgınına 1980’lerin sonları; ama daha fazlasıyla 1990’larda mâruz kalındı. 1970’lerde radikâllik modaydı. Herkes, kendisini benzerlerinden bir radikâllik farkıyla ayrıştırmayı çok seviyordu. 12 Eylül’ün balyozundan sonra; durum nedense tersine döndü. Bu defâ entelektüel dünyâda herkes ne kadar liberâlleştiğini gösterme telâşına düştü. Bu, ağırlıklı olarak “sol” câmiada başladı; daha sonra milliyetçi entelijensiya ve İslâmcılar arasında yayıldı. İşin ilk bakışta sevindirici gözüken tarafı; eski düşmanların arasındaki bâzı buzulların erimesi; hattâ belli bir düzeyde bir iletişimin başlamasıydı. Bırakınız görüşmeyi; birbirlerini gördükleri gibi öldürmeye and içmiş bâzı isimler; yan yana gelebiliyor; hattâ yeni yeni âşina oldukları liberâl terminoloji üzerinden sanki ortak hassasiyetler- inşâ edebiliyorlardı. Herkes bir özeleştiri yapıyordu. “Kandırıldık”, “kullanıldık”, “kışkırtıldık”, “hatâ yaptık” gibi cümleler ile başlıyordu bu öz eleştiriler. Bu arada öz eleştirinin sol bir patenti olduğunu söyleyebiliriz. 1970’lerde sol militanlar, “bir klikten diğerine geçişlerini” anlatmak için bu kelimeyi iştah ile kullanırdı. Tabiî geride bırakılan daha az radikâl olan; yeni tercihin konusu olan klik ise daha fazla radikâl olan klik olurdu. Sağcılar arasında fazla bir klik seçeneği yoktu. En fazla İslâmcı bir Türkçülükten, Türkçü bir İslâmcılığa veyâ tersi geçişler olurdu.
Aslında 1980’lerin sonlarında ve 1990’larda olup bitenler, sol hücrelerde zaten yaşanan bir “geçiş âyininin” sağı da içine alan bir şekilde yaygınlaşması ve radikalizmden ılımlılaşmaya doğru yön değiştirmesidir. Tabiî ki bunları yeni değerlendirebiliyoruz. Değilse; o günlerde bunun memleketin fikrî târihi îtibârıyla büyük bir inkişâf ve terakki olduğunu zannediyorduk.
Kaçtığımız; belki bir şekilde sorup da üzerine gitmediğimiz bâzı sorular vardı. Meselâ “özeleştiri” işinin kültürel olarak bize çok uzak ve yabancı bir zihin işi olduğunu; menbâının Hristiyan günah çıkarma olduğunu göremiyorduk. Özeleştiri özel bir beceri ister. O beceri de “îtirâfa” değil de tevbeye inanmış bir kültür dâiresinde namevcuttur.
İkincisi, özeleştiri işinde hakikâte yakınlaşma hassasiyeti kazanma iddiası da içkindir. Misâl; özeleştiri yapan kişi eski yolunun, kendisini hakikâtten uzaklaştırdığını; hâlbuki yeni yoluyla hakikâte daha da yakınlaştığını imâ eder. Bu aynı zamanda bir olgunlaşma iddiasıyla da kesişir. Ben bu boyutun daha kritik olduğunu düşünüyorum. “Eskiden çocuktuk; şimdi ise olgunlaştık” demek; yapılan hatâları “çocukluk hastalığı” olarak geçiştirmek de vardır işin içinde. “Canım; beşer şaşar, o zamanlar gençtik” demek bir sorumluluk geçiştirmesidir aslında. Ama bunu diyen, özel bir dokunulmazlık da kazanmıştır. Ne yapılabilir; ne söylenebilir ki kendisine? “İyi ama o zaman aklınız neredeydi?” deseniz; fazla ileri gitmiş olursunuz. “Yahu adam ne yapsın işte geçmişiyle yüzleşiyor. Hata yaptığını kabûl ediyor. Daha ne yapsın?” derler size. Tabiî ki geçmişiyle gerçekten derin bir hesaplaşma yapanlar vardır. Ama ben bu işin bizde hesaplaşmadan çok bir geçiştirme, aklanma, yıkanma işi olduğunu düşünüyorum.
Liberâl arılanma, biraz da hafifle(t)me manâsına geliyor. Büyük anlatıların küçümsenmesi, büyük meselelerde hakkı yenmiş, unutulmuş küçük meselelerin dosyalanması ve ifşâsı, ekonomi karşısında ekonomizm veyâ kültüralizm; ulus karşısında etniklikler; toplum karşısında topluluklar; toplumsal sınıflar karşısında kültürel sınıflar, devlet karşısında sivil toplum Ne heyecanlı zamanlardı onlar?….Bu ağır yüklerin dağıtıldığı, hafifleşilen bir ortamda, yapıştırıcı ne olabilirdi? Bunu a buldular: Aydın vicdânı, aydın nâmusu, aydın olmanın ilkeleri… Beşinci sınıf bir Sartrecılık…(Çok varmış gibi)…
Anlaşılamayan; bu hafifleşmenin, öznelerini de içine alacak derecede etkili olacağıydı. Yumuşarken yumuşattılar. Evet Marx’ın unutulmaz sözüdür: “Katı olan her şey buharlaşır”. Ama diyalektik bunun tersini de düşündürüyor. Bugün artık mafyoz bir kalemşörlükle veya magazinel sansasyonel çıkışlar yaparak ayakta durmaya çalışan, Maşaallah asla yanılmayan; ahlâkî duruşu; özel hayatında olmasa bile-o kadarcık kusur kâdı kızında da olur- kamusal hayâtında sapasağlam duran; ama aslında attığı her çalımla biraz daha kötürümleşen bir aydın tipiyle yüzsüzeyiz. Buharlaşan herşey katılaşır da…
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019