Taha Akyol
Haza Pabuççular, 12 Adalar konusunda uzman. Taha Akyol’un sorularını cevapladı.
Öncelikle “12 Adalar” nedir, diğer Ege’deki diğer adalardan farkı nedir? Ege Denizi kabaca 5 farklı ada grubundan oluşur. Oniki Ada bu ada gruplarından biridir. Tarih boyunca Güney Sporadlar, Menteşe Adaları ve Oniki Ada gibi çeşitli isimlerle anılmıştır. Bizim Boğazönü ve Saruhan Adaları dediğimiz ada gruplarıyla beraber Anadolu’ya coğrafi olarak en yakın olan adalardır. Daha da basitçe açıklamak gerekirse, Anadolu kıyısından bakıldığında Samos’un güneyinden başlayarak Meis’e kadar inen hatta bulunan adaları bu gruba sokuyoruz. Hem Anadolu’ya hem de Mısır ve Suriye’ye yakınlığı sebebiyle tarih boyunca ticari ve stratejik olarak önemli olan bir ada grubu diyebiliriz.
Türkiye 12 Adalar’ı nasıl kaybetti? Uşi anlaşmasında kesin kayıp yok, değil mi?
Son dönemde hem siyasette hem de kamuoyunda çokça tartışılan bir konu bu. Biraz da kayıptan siyasi ve hukuki olarak ne anladığınızla yakından ilişkili. “De facto” yani fiili olarak Oniki Ada’nın kaybı, Trablusgarp Savaşı sırasında, 1912’de gerçekleşmiştir. İtalyanlar, Libya’daki durumu nihayete erdirmek için savaşı Akdeniz’e yaymış ve pek de zorlanmadan Oniki Ada’yı işgal etmiştir. Ben de kitabımı 1912’den başlattım, zira bu kaybı Lozan Antlaşması’na yükleyip konuyu 1923’ten başlattığınız vakit hata yaparsınız. Çünkü mesele 1912’de başlıyor.
Bahsettiğiniz Uşi Antlaşması’nda ise Oniki Ada’nın geleceği, Libya meselesine bağlanıyor. İtalyanlar, Türkler Libya’dan tam olarak çekildikten sonra adalardaki kuvvetlerini çekeceklerini taahhüt ediyorlar. Meselenin buradan sonrası iyi analiz edilmeli. İtalyanlar, Libya’da kalan Osmanlı askerlerini bahane ederek adalardan çekilmeyeceklerini duyuruyorlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun da bu duruma büyük bir tepki vermediğini söylemek gerek, çünkü 1912-1913 yılları, biz tarihçilerin “travmatik” olarak nitelendirdiğimiz Balkan Savaşı yıllarıdır. İtalyanlar çekildiği takdirde, Osmanlı İmparatorluğu’nun adaları elinde tutması zor, hatta imkânsız. Büyük ihtimalle Oniki Ada, Balkan Savaşı sırasında Kuzeydoğu Ege Adaları’nı da işgal etmiş olan Yunanistan tarafından işgal edilecek. İtalyanlar, katıldıkları tüm uluslararası toplantılarda bu söylemi kullanıyor: “Biz çekilmiyoruz, çünkü aslında Türkler de bunu istemiyor.” Kısa bir süre sonra da anlaşılıyor ki, İtalyanların adalardan çekilmek gibi bir niyetleri asla yok ve 1913 sonrası diplomatik pazarlıklarını da zaten bu yönde yapacaklar.
Burada özellikle altı çizilmesi gereken birkaç şey var: Birincisi, Balkan Savaşları ile birlikte Kuzey ya da Güney fark etmeksizin tüm Ege Adalarının bir Avrupa meselesi haline dönüşmesidir. Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya, Oniki Ada konusunun sadece kendilerini ilgilendirdiğini söyleseler de İtalya’nın o dönemde Almanya ile ittifak halinde olmasından ötürü Fransa ve İngiltere Oniki Ada meselesiyle yakından ilgileniyor. İkincisi ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun yumuşak karnını oluşturan adalar, güneydeki Oniki Ada’dan ziyade kuzeyde Çanakkale Boğazı’na yakın olan ve o dönemde Yunan işgali altındaki adalardır. Ve son olarak, Birinci Dünya Savaşı’na gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen sahip olduğu hiçbir ada yoktu. Buna, 1914’te 6 Büyük Devletin Osmanlı İmparatorluğu ve Yunanistan’a tebliğ ettiği kararda Osmanlı’ya ait olduğu kabul edilen Bozcaada, Gökçeada ve Meis de dahildir.
Misak-ı Milli 12 Adalar’ı kapsıyor mu?
Sınır konusunda Misak-ı Millî’nin belirleyici diyebileceğimiz kıstası; 30 Ekim 1918’de, yani Mondros Mütarekesi imzalandığı vakit, bir yerin Osmanlı askerinin elinde olup olmadığıdır. Eğer Osmanlı askerinin elindeyse Misak-ı Millî’nin içindedir. Bu noktadan hareketle analiz ettiğimizde Oniki Ada, Misak-ı Millî sınırları içinde değildir. Zira önceden kaybedilmiştir.
LOZAN’DA 12 ADALAR
Lozan’da 12 Adalar sorunu nasıl cereyan etti?
Lozan’da Oniki Ada ile ilgili kıyasıya bir mücadele olduğu söylenemez. Lozan konusunda iki aşamalı bir öncelik sırası yapabiliriz. Birincisi, Lozan’daki Türk delegasyonunun genel önceliğinin ne olduğu, ikincisi ise mevzubahis adalar olduğunda delegasyonun neye özellikle önem verdiğidir. Birincisi açısından, bulunduğum her portalda söylediğim şeyi tekrar etmek isterim: Lozan’daki Türk delegasyonu açısından en önemli husus, sınırları ne olursa olsun kapitülatif sistemden arınmış, bağımsız ve tam egemen bir Türkiye’nin kabul ettirilmesidir. Bunun dışındaki her şey ikincil önemde ve tartışılabilir görünmektedir. Zaten İsmet Paşa’ya verilen talimatnamede, gerekirse görüşmeler kesilebilir denen iki madde vardır; biri kapitülasyonlar, diğeri ise Ermeni yurdu meselesidir. Bu talimatta adalarla ilgili duruma göre tavır takınılacağı ve durumun Ankara’dan sorulacağı yazılıdır. Bu noktadan anlıyoruz ki, adalar meselesi Ankara’nın önceliği değildi. İkinci aşamaya geçtiğimizde, yani adaların tartışılması konusunda, delegasyonun eforunu daha çok kuzeydeki, özellikle Boğaz’ın önündeki adalara yönelttiğini görüyoruz. Bu da güvenlik önceliğiyle alakalı bir durum. Oniki Ada konusunda ise kıran kırana bir mücadele yok ama, Meis için durum farklı.
MEİS’İ NEDEN ALAMADIK?
Meis, 12 Adalar’dan ayrı, Meis’i neden / nasıl alamadık?
Lozan Konferansı’nın ikinci döneminin açılmasıyla Türk delegasyonu, Meis’i kendi karasularında olması dolayısıyla istemişti. Meis, konferansın sadece ikinci döneminde müzakere edilmeye başlandıysa da konferansın sonuna kadar çözülemeyen bir konu olarak masada kaldı. Burada Türkiye, Meis konusunda uzun süre diretse de karşısında birleşmiş bir müttefik bloğu buldu. Önemle altını çizmek istiyorum: Millî Mücadele sırasında birbirlerinden giderek uzaklaşan bu devletler, Lozan’da birçok konuda birbirlerini destekledi. Türklerin Meis isteği karşısında Fransızlar, Meriç sınırını tartışmaya açtı; İtalyanlar ise müttefik tazminatları meselesini yeniden masaya getirdi. Meis, kapandığı düşünülen birçok konuyu yeniden açtı ve barış antlaşmasına giden yolda çözülemeyen en önemli problemlerden biri oldu. Sonuç olarak, İsmet Paşa bir açıklama yaparak, Türkiye’nin bu konuda haklı olduğunu ama barışa ulaşmak için bu fedakarlığı yaptığını belirtti. Meis müzakeresi bize, Lozan’ın diplomatik çerçevesi ile ilgili önemli bir şey söyler: Orada herkesin masaya koyacak bir meselesi vardı ve sonunda belirleyici olan şey de gücünüz dahilinde önceliklerinizdi. 1922’de Oniki Ada’nın karşısına konan şey kapitülasyonlar, 1923’te Meis’in karşısına konan şey ise tazminat ve Meriç talvegiydi. Bu nedenle meseleye çok yönlü bakmak gerekir.
VERDİLER, NİYE ALMADIK?
İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye 12 Adalar teklif edildi; kimler teklif etmişti?
Oniki Ada ve Türkiye meselesi 1939’dan 1945’e kadar sıklıkla masada olan bir mesele. İki savaş arası dönemde bu adalar, Türkiye’nin tehdit algısının en önemli unsuruydu. Bu sebeple ülkeler, Türkiye’den istediklerini adalar vasıtasıyla halledebileceklerini düşünüyordu. Almanya, Sovyetler Birliği, İngiltere bazen Türkiye ile, bazen müttefikleriyle, bazen de kendi kurumları ile adaların teklifini ya da geleceğini müzakere ettiler. Örneğin, daha 1939’da, Alman Büyükelçi von Papen’in Türkiye’yi Müttefiklerden uzaklaştırmak için Saraçoğlu ile birkaç adanın geleceğini konuşması, kendi Dışişleri ile arasını bozmuştu. Almanların Oniki Ada’ya dair bazen net, bazen de belli belirsiz teklifleri savaş boyunca da devam etti. 1941 Saldırmazlık Paktı imzalanmadan önce de Almanlar adalardan bir tanesini ve Bulgar sınırında Türkiye lehine değişiklik önermişti. 1943’te ise İtalyanlar ateşkes imzalayınca Almanlar Oniki Ada grubunu Türklere teklif ediyor. 1944’e dair de bu tarz teklifler bulmak mümkün. Ancak tabii ki farklı dönemdeki tekliflerin ya da müzakerelerin farklı hedefleri var.
Türkiye’yi müttefiklerden uzaklaştırmak, Türkiye’den transit geçiş hakkı istemek, Türkiye’yi savaş dışı tutmak ya da aksine Türkiye’yi savaşa sokmak gibi konjonktüre göre değişen farklı mantıkları var bu tekliflerin. Türk dış politikasını yönetenler de her şeyin çok farkında. Örneğin, Stalin’in İngiliz Dışişleri Sekreteri Eden ile yaptığı bir görüşmede Türkiye’nin Oniki Ada’yı alması, Suriye ve Bulgaristan sınırının da Türkiye’nin lehine değiştirilmesi gerektiğini söylemesi, Türkiye’de kesin Boğazlarla ilgili bir istek gelecek şeklinde yorumlandı.
Kısacası bu teklifler belgeleriyle duruyor. Bazen de çok şaşırtıcı bir şeymiş gibi kamuoyuna sunuluyor. Tarihçiliğin tam da burada devreye girdiğini görüyoruz, çünkü belgeye sahip olabilirsiniz ama onu yorumlamak ciddi bir birikim ister. Tabii, meselenin tarihçilikten ziyade siyasetle ilgili olduğunun da farkındayız. İnönü üzerinden erken cumhuriyet Türkiyesi ile hesaplaşılmaya çalışılıyor.
HİTLER’İN TEKLİFİ
Hitler nasıl bir ortamda 12 Adalar’ı teklif etti. Feridun Cemal Erkin’e göre alabilirdik. Siz ne diyorsunuz?
Dışişleri içinde önemli görevler edinmiş ve Türk-Sovyet ilişkileri üzerine kitap yazmış bir kişidir Erkin. Bu sebeple anılarını okurken Türkiye’nin, savaşın sonlarına doğru gelen Alman teklifini reddetmesini bir hata olarak görmesine şaşırmıştım. Çünkü bahsettiği dönem 1944, Türkiye’nin tehdit algısını Boğazlar meselesi sebebiyle Sovyetler Birliği’ne çevirdiği bir dönem. Üstelik bu tehdit karşısında, savaş dışı tutumu sebebiyle yalnız kalmış bir Türkiye var. Hatta savaşın sonlarına doğru Türkiye’nin temel hedefi bu yalnızlığı kırmak oluyor. Böyle bir konjonktürde, Türkiye’nin savaşı kaybedeceği belli olan ve zaten bu sebeple adalardan çekilmek isteyen Almanların teklifini kabul etmesini beklemek iyi bir analiz değil. Çünkü bu analiz Sovyetler dinamiğini içermiyor. Bu dinamiği, “savaş sonrası dönemde Türkiye neden Oniki Ada için daha aktif bir politika izleyemedi?” sorusunu cevaplarken de unutmamak lazım.
Bugün Yunanistan adaları anakara kıta gibi değerlendirip Ege ve hatta kısmen Akdeniz’i Türkiye’yi kapatmak istiyor. Yunan tezi nedir?
Yunanistan ve Türkiye arasındaki ilişkiler, içinde farklı sorunları barındırıyor. Bugün Doğu Akdeniz’deki gergin durum için daha çok tartıştığımız mesele adaların kıta sahanlığı meselesi. Çünkü Yunanistan, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleymesi’ne dayanarak adalarının anakaraya benzer bir kıta sahanlığına sahip olduğunu ileri sürüyor. Meis gibi Türkiye’ye Yunan anakarasından çok daha yakın ve coğrafi olarak küçük adalar düşünüldüğünde bu söylem Türkiye için kabul edilemez bir durum ortaya çıkarıyor. Fakat şunu da eklemem gerekiyor ki bugün Doğu Akdeniz sadece bir meseleyi oluşturuyor. Konunun bir de Ege boyutu var. Orada işin içine bir de egemenliği devredilmemiş adacıklar giriyor. Nedense, bu konu gündemde daha az tutuluyor.
EGEMENLİĞİ DEVREDİLMEMİŞ ADALAR
Bir de ‘egemenliği devredilmemiş adalar’ var, bunlar nedir?
Lozan’ın adalarla ilgili çizdiği bir çerçeve var. Bu çerçeveye göre Ege Denizi’nde, Türkiye’nin devrini açıkça kabul ettiği adalar ve onlara bağlı adacık ve kayalıkların dışında bazı ada, adacık ve kayalıklar var. Bu coğrafi formasyonlar ikinci bir ülkeye, yani İtalya veya Yunanistan’a antlaşmalarla açık bir şekilde devredilmemiştir. 1947 devri de farklı bir hüküm getirmemiştir. Ancak Yunanistan, Ege’de egemenliği devredilmemiş coğrafi formasyonların, gri bölgelerin olduğunu kabul etmiyor. Yani, tüm bu ada, adacık ve kayalıkların 1923 ve 1947 itibariyle kendisine devredildiğini iddia ediyor. Bu durum Türkiye ve Yunanistan arasında önemli bir sorun. Bu sorunun kamuoyunca en çok bilinen örneklerinden bir tanesi, Türkiye ve Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren Kardak Kayalıkları’dır. Ancak Kardak sadece bir örnek. Kardak’a benzer statüde bulunan ada ve adacıkların bir kısmının bugün Yunan işgali altında olduğunu basından okuyoruz. Eşek ve Bulamaç Adası bu açıdan sadece iki ama önemli örnek. Yani Yunanistan bu ada ve adacıklarda fiilî bir durum yaratmış halde. Ben Ege’deki bu durumun Doğu Akdeniz kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu durum da, Yunanistan’ın denizlerdeki yaklaşımının bir başka tezahürü; Ege’de yaşadığımız sorunların bir parçasını oluşturuyor. Ve tabii her şeyden önce bir egemenlik meselesi.
TÜRKİYE’NİN HAKKANİYET İLKESİ
Türkiye’nin savunduğu “hakkaniyet” ilkesi Doğu Akdeniz’de (Ege dahil) ne anlama geliyor?
Temel olarak uluslararası deniz hukukunun da gözettiği adilane bir yaklaşımı ifade ediyor bu ilke. Örnek vermek gerekirse, Meis, nüfusu 1000’in altında olan ve kendisinden çok uzaktaki anakaranın egemenliğindeki çok küçük bir ada. Karşısında ise 85 milyonluk bir ülkenin 1500 km’lik bir kıyı şeridi var. Burada hakkaniyet ilkesi, bu adanın Türkiye’nin haklarını orantısız bir biçimde sınırlandıramayacağını söylüyor bize.
Türkiye’nin “hakkaniyet” ilkesini kabul ettirmek için ne yapması lazım?
Bu etapta, bu sorunun kısa vadede çözülebileceğini düşünmüyorum. Zira tek bir meseleden de bahsetmiyoruz. Doğu Akdeniz’den bahsederken meselenin Kıbrıs boyutu var. Ege’de de kıta sahanlığı, egemenliği devredilmemiş adacıklar, adaların silahlandırılması gibi sorunlar var. Kısacası, müzakere edilip hemen kabul ettirilecek ya da kolayca yargıya intikal ettirilecek tek bir sorundan bahsetmiyoruz. Alanda askeri gücünüzle var olmak önemli ancak bu tek dayanak olmamalı. Türkiye’nin bu süreçte diplomatik olarak elini güçlendirmesi gerektiğini, bölge ülkeleri ile ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiğini, orta büyüklükte devletler için “değerli yalnızlık” gibi söylemlerin kesinlikle bir opsiyon olmadığını düşünüyorum. Bunun yanında Türkiye, üyesi olduğu tüm uluslararası kurumlarda aktif bir politika izlemeli ve kamuoyuna ulaşma gibi de bir gaye gütmeli. Kamu diplomasisini daha aktif bir şekilde kullanmak gerekiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
23.05.2025
22.05.2025
18.05.2025
15.05.2025