Tayfun Atay
James Scott, Domination and the Arts of Resistance (Tahakküm ve Direniş Sanatları) adlı yapıtında (1990), "kamusal senaryo" (public transcript) ve "saklı senaryo" (hidden transcript) şeklinde bir kavram çiftini bize takdim eder. Bunların ne olduğunu basitçe netleştirmek istersek, tâbi konumda olanların hâkim konumda olanlar karşısında "sahneye koydukları" söylem ve pratik, "kamusal senaryo"dur. Bu, tahakküm sahiplerinin portresidir ve onların iktidarının görünürde onanması-doğallaştırılması anlamına gelir.
Ama bir de "saklı senaryo" vardır ki bu da tâbi olanların, iktidar sahiplerinin gözetiminden-denetiminden uzak oldukları noktada "sahne-gerisi"nde ürettikleri ve "kamusal-senaryo"daki iktidar onaylamasına karşıt bir direniş söylemidir. Fısıltılar, fıkralar, şarkılar, türküler, balladlar, bakışlar, dedikodular, gülüşmeler eşliğinde varlık bulan bir söylem.
Her iki "senaryo"nun ne olduğunu hiçbir şey, Scott'ın kitabının girişindeki şu Etiyopya atasözü kadar veciz ve başka söze ihtiyaç bırakmayan keskinlikte anlatamaz:
"Akıllı köylü, efendinin önünde saygıyla eğilir ve sessizce yellenir."
"Kamusal senaryo"da saygıyla eğilme vardır.
"Saklı senaryo"da ise sessizce yellenme.
"Bağlan Bağlan Bağlan" ki gösteri devam etsin!
Scott'ın, yaşamın siyasal asimetrisi içinde hâkim-tâbi, egemen-boyun eğen, ezen-ezilen eşitsizliklerinde işlerliğe soktuğu "kamusal ve saklı senaryo" tabirlerinin aslında hemen her türden toplumsal olay, olgu ve ilişkide de kullanılabilirlik arz ettiği söylenebilir.
Mesela savaş, savaşın anlamı ve anlamlandırılmasında olduğu gibi…
Savaşa dair "kamusal senaryo", pek çoklarınca şu "Barış Pınarı" harekâtında olduğu üzere ekranlarda bol bol ortaya kondu.
Görünürde neredeyse herkes, ordumuzun ve kahraman askerlerimizin vatanın-milletin-ülkenin bölünmez bütünlüğü için sınırlarımızda yuvalanmış şer odaklarına yönelik operasyonu karşısında saygıyla eğildi.
"Bu bir savaş; o askerler de bir savaş endüstrisinin durmaksızın dönen çarklarında canlarıyla öğütülen birer dişliden ibaret; vatan-millet için değil savaş tröstleri-silah tüccarları için savaşılıyor" demeye kalkanları asan, kesen, linç eden, tutuklayıp mahkûm eden "kamusal senaryo"nun "aslan-parçaları"ydı bunlar…
Ama işte bir de "saklı senaryo" var.
Kendisini bir küçük boş bulunuşla ele veren bir "saklı senaryo".
Arkasında patlayan bombanın "görüntü katsayısı"nı her şeyin üstünde sayarak, "Bağlan Bağlan Bağlaaaaann" diye yırtınan; o ânın kanlı dehşetindeki "anlam"ı değil, haber değerindeki "gösteri"yi dert etmiş muhabir örneğinde olduğu gibi…
"Haberin ahlâksızlık aşaması" olarak medya
Yukarıda bazı ifadelerimde Fransız sosyolog/düşünür Jean Baudrillard'ın kuramsal iddialarının içkin olduğunu fark edenler mutlaka olacaktır.
Günümüz dünyasında medya sayesinde "anlamın yitimi" ve bunun yerini alan "gösterinin seyri" ile karşı karşıya olduğumuz tezini biz Baudrillard'a borçluyuz.
Tezinin özellikle 1990-91'deki Birinci Körfez Savaşı'ndan başlayarak doğrulanması söz konusu olduğunda Baudrillard, dikkatlerin en çok üzerinde toplandığı isim haline geldi.
O, 1970'lerin sonuna tarihlenen Sessiz Yığınların Gölgesinde Ya da Toplumsalın Sonu (Ayrıntı, 1991) adlı kitabında, "insansallığın" artık en belirleyici etmeninin medya olduğu bir dünyada haber ve terör ilişkisi üzerinde duruyordu. Bunların birbirini besleyen unsurlar olduğunu işaret ediyor ve "medya olmasaydı terörizm olmazdı" deme noktasına kadar varıyordu.
Baudrillard için medya, haberin ahlâksızlık aşamasıydı.
İddiasının halihazırda da nasıl geçerli olduğunu düşündürecek bir dizi örnek şu "Barış Pınarı" hadisesinde bol bol düştü önümüze.
Ve "medya olmasaydı savaş da olmazdı" deme noktasına kadar bir uca savurdu bizi!..
Kitlelerin aradığı, "savaş gösterisi"
Baudrillard tezlerini bir bakıma doğrulamış olan Birinci Körfez Savaşı'nı "pornografik bir savaş" olarak nitelemiştir.
"Pornografik", çünkü bir "şiddet gösterisi"nin medya sayesinde kitlesel seyre, "temaşa"ya açılmasıdır söz konusudur olan…
Bir dolu "teknik prosedür" bu çerçevede işlerliktedir. Ve çoğu zaman "sahne-gerisi"nde kalan ama işte bir seferlik talihsizlikle "sahne-önü"ne düşmüş "Bağlan Bağlan Bağlan"ların bol miktarda telaffuz edildiği bir "profesyonellik", bu endüstriyel faaliyetin önemli-öncelikli bileşenidir.
Silah sanayii nasıl savaşın itici gücü ise savaş da medya sanayiinin en besleyici gücüdür.
Jean Baudrillard
Baudrillard'ın Türkiye okuyucusuna takdiminde öncü rol oynamış Prof. Dr. Oğuz Adanır'ın hem çevirdiği hem de yorum yazılarıyla katkıda bulunduğu "Sessiz Yığınların Gölgesinde…" kitabındaki şu çok önemli notlarını (s. 64-66) yazımız bağlamında paylaşıma açalım:
"(K)itlelerin aradığı şey gösteridir. Evet yalnızca gösteri. Bir komando eylemi gösterisi. ‘Körfez'de Savaş' kimsenin iştahını kesmemiştir. Tam tersine dükkanlar yağmalanırcasına boşaltılmıştır. Bu diziyi izlerken kimse içkisinden ve yemeğinden vazgeçmemiştir. Kitleler bu gösteriyi, Bush ve Saddam'a hazırlatmışlardır. Sonuç olarak olayın [savaş değil] bir gösteriden başka bir şey olmadığı tüm dünyaya gösterilmiştir. Çünkü kitleler medyalardan gösteri istemişlerdir yoksa anlam üretmelerini değil. Her zaman yaptıkları gibi! (…)
Bu sözde ‘savaş' sırasında yüzlerce uzman ve gazeteci günler ve saatler boyunca televizyon ve radyo kanallarında bir şey söylememe koşuluyla konuşturulmuşlardır. Çünkü bütün bu söylenenlerde anlam yararına olan bir şey yoktur. Tüm o ‘sözde bilgiler' haberin kapsamına girmektedir, yoksa anlamın değil. (…)
Kitleler uzun zamandır sistemin kendilerine gerçek bilgiyi aktarmadığının bilincindedir. Dolayısıyla gerçeklerin = anlamın açıklanmadığı bir olayda gösterinin tanığı olmak istemeleri çok doğaldır."
Kamuflaj pantalonlu muhabir simülasyonları
Adanır'ın Körfez Savaşı'na yönelik, Baudrillard düşüncesi üzerinden söylediklerini Türkiye'nin "Barış Pınarı" üzerine de yinelemek mümkün değil mi?
Bir hafta boyunca televizyonlarda "bir şey söylememe koşuluyla konuşturulan sözde uzman ve gazetecileri" görmedik mi? (Aralarında istisnai mahiyette, mesela Barış Yarkadaş gibi, "bir şey söylemek" isteyenlere yönelik linç kampanyaları eşliğinde tabii.)
Bir "komando eylemi gösterisi"nin parçası olmuş şekilde, gazeteci kimliğini kamufle eder mahiyette kamuflaj pantolonu, çelik yeleği, bileğinde Rolex'i ve yüzünde makyajıyla savaşı nakleden, sonra da "gösterisi"ni sosyal medyada paylaşıma açan muhabir simülasyonları" çıkmadı mı yolumuza karşıcı?..
Ve işte, "kitlelerin gösteri ihtiyacı"nı karşılamak üzere; "olayın bir gösteriden başka bir şey olmadığını tüm dünyaya gösterir" mahiyette "Bağlan Bağlan Bağlaaan" diye neredeyse üstünü başına yırtacak hale gelen "haberci"yi hüzünle izlemedik mi?..
"Barış Pınarı" oldu mu gerçekten?!..
Baudrillard, daha öteye giderek "Körfez Savaşı olmadı" da demişti.
Ona göre ortada olan, televizyon ekranında bir "belirim"den öte bir şey değildi.
Tabii ki "fiziksel" olarak savaşın yaşanmadığı anlamında söylemiyordu bunu.
Kastettiği, kitleler açısından, bu korkunç "fiziksel" olayın savaştan ziyade fantastik bir "seyirlik" olarak alınmasıydı.
Daha açık deyişle Baudrillard, günümüzde insanlığın adeta bir "elektronik yağmur ormanı"nda yaşarcasına maruz kaldığı medya sağanağında gerçekliğin anlamını kaybettiğini ileri sürmekteydi.
Hayat, insanlar için artık bir parçası oldukları değil, sadece izleyicisi oldukları bir "simülasyon", yani gösteriden ibaretti.
Ve işte medya, savaşı "gösteri" olarak alımlanır, algılanır, duyumsanır hale getirmişti.
Peki şimdi sizce "Barış Pınarı Harekâtı" diye bir şey oldu mu?!..
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019