Ümit KIVANÇ
Suriye’nin doğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (YPG ağırlıklı SDG) ABD desteğinde sağladığı denetim, Ankara’nın giriştiği askerî harekât sebebiyle dağılırken en çok merak ve endişe duyulan konulardan biri, “İslâm Devleti” örgütünün (İD/DAİŞ/IŞİD) doğan kargaşa ve boşluktan nasıl yararlanacağı. Yararlanacağından kimsenin şüphesi yok; yalnız bunun çapı, boyutları, zamanlaması vs. tartışılıyor.
Örgütü ve bölgeyi yakından izleyen uzmanlardan biri, durumu İD’in yeni bir seferberliği için, yalnız sahadaki dağınıklık nedeniyle değil, ideolojik motifler ve propaganda zemini açısından pek uygun görüyor. Charlie Winter’a göre muhtemel-potansiyel İD anlatımı: “…Batılı Haçlılar (ABD) İD ile savaştan yorgun düştü, ateistleri (SDG) yarı yolda bırakıyorlar, alanı Doğulu Haçlılar (Rusya) ve Safeviler (İran) tarafından desteklenen Nusayri’lere (Şam) açıyorlar”. Sahiden pek elverişli doğrusu.
Dikkat çekici ilk ayrıntı, örgütün propaganda aygıtında beklenen hareketliliğin görülmeyişi. Örgütün yerini yurdunu, gücünü belli etmeksizin yeraltında dolaştığı son zamanlardaki haliyle çelişkili şekilde ardarda birkaç gösterişli eyleme kalkışması, derli toplu yeni bir eylemlilik aşamasına geçildiği izlenimi vermiyor. Rakka’da bir SDG kontrol noktasına “inghimasi” (ateşli silah ve bombayla “düşmanın” arasına dalıp öldürme-ölme) saldırısı yaptılar, on üç kişiyi öldürdüklerini veya yaraladıklarını iddia ettiler. SDG’liler İD’in Rakka’da aynı anda pek çok eylem yaptığını ileri sürdü, ama bunlara ilişkin iz yok. TSK harekâtı başladığından bu yana İD’in en çarpıcı eylemi, Kamışlı’dakiydi: bombalı araç patlattılar, bir kişiyi öldürüp beş kişiyi yaraladılar, etrafa çok hasar verdiler. Başka bir-iki eylem girişimlerinden daha sözedildi, ama gerisi gelmedi. Her hâlükârda, örgütün tarzına uygun şekilde koordine eylemlilik ve ertesinde alışıldık propaganda tantanaları görülmedi. Planlı programlı gözükmeyen dağınık girişimlerin örgütün beklenen seferberliği başlattığına yorulamayacağı kanısı hakim.
Nitekim, örgüt lideri Bağdadi’nin aşağıda değineceğim konuşmasında buyurduğuyla tamamen çelişir tutumla, örgüt militanlarının tutulduğu cezaevleriyle kadın ve çocukların tutulduğu kampların civarında örgüt adına dağıtılan bildirilerde yöre ahalileri açıkça tehdit edildi. Örgütün bildik “vahşet-dehşet” politikasını hatırlatan bir tutum: “Esaretten kaçacak Müslümanlara yardım edin, onları saklayın, onları alıp götürmemiz için bize yardımcı olun. Aksi halde sizi öldürürüz. Burada veya başka yerde sizi koruyabilecek kimse yok!” Bu da dağınıklıktan sayılmalı.
Bağdadi’nin konuşması
Peki İD’in kendi yayınları ve haberleşmelerinde, önümüzdeki günlerde izleyecekleri strateji ve eylem politikasına dair işaret var mı?
Nisan ayında, elinde “Vilayet Türkiye” kapaklı broşürle gözüktüğü video ve ona ekli ses kaydından sonra, İD lideri, “halife” Ebubekir el-Bağdadi, 16 Eylül’de yeni ses kaydıyla ortaya çıktı. Konuşmanın başlığı, Tevbe sûresinin 105. ayetine göndermeyle konmuştu: “Onlara gayret göstermelerini söyle”. Sözkonusu ayet şöyle: “De ki: ‘Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, mü'minler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah'ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.’”
“Furkan Vakfı” tarafından yayımlanan ses kaydının hedeflerinden birinin, El-Kaide’yle giriştiği küresel cihat liderliği çekişmesinde örgüte puan kazandırmak olduğu görülüyordu. İkinci önemli hedef, (aşağıda değineceğim reorganizasyon döneminde) örgütün biraz dağıldığı belli olan disiplinini ve birimlerin ve militanların merkeze mutlak bağlılığını yeniden temin etmekti. Bağdadi, bu iki kuşu aynı taşla vurma amacıyla, bugüne kadar “modern cihat tarihinde görülmemiş” eylemler yaptıklarını hatırlatıyordu: Sekiz ayrı ülkede 92 tekil eylemi kapsayan “Levant halkı için öç alma” operasyonu dört gün sürmüştü; “ilk yıpratma operasyonu” üç, “ikinci yıpratma operasyonu” on gün sürmüş, ilkinde 11 ayrı ülkede 61 tekil eylem, ikincisinde 10 ayrı “eyalet”te 152 tekil eylem gerçekleştirilmişti.
Bağdadi, örgüt militanlarını tebliğ, medya, savaş ve güvenlik alanlarında çabalarını iki katına çıkarmaya çağırıyordu. Tebliğ ve dinî aydınlatma faaliyetleri konusundaki vurgusu, örgütün “kazanmaya” çalışacağı topluluklara karşı bundan böyle daha az haşin, daha çok anlayışlı davranacağı gibi bir izlenim yaratıyordu. Lider, elemanlarının “adil” davranmaya önem vermelerini istiyordu.
Siyasî alandaysa, herkesi, Mısır, Sudan, Libya ve Yemen dahil Ortadoğu’ya yayılmış gayri-İslâmî ve milliyetçi hareketlere karşı uyarıyordu. Bunlar, milliyetçilik ve demokrasi uğruna halkların zararına iş gören hareketlerdi. Oysa yerel ahaliyi koruyacak olan, “İslâm Devleti” örgütünün temsil ettiği değerlerdi.
Hapishaneler, kamplar
Ancak yerel ahaliden önce, kurtarılacak olan başkaları vardı: Örgütün kadınları, çocukları. Gerçekte birer açık cezaevi olan kamplarda toplanmış -ve hemen hepsi, yalnız “savaşçı eşi” değil, bizzat savaşa katılan militanlar- olan kadınların aşağılandığını, ıstırap çektiklerini, fakat örgütün “yoluna” güvenmeleri gerektiğini söylüyor, çektiklerinin öcünün alınacağına dair güvence veriyor, onların kurtarılmasını istiyordu.
İD’den yeni hareketlilik beklenirken en çok, SDG denetimindeki cezaevlerinde bulunan militanlarını ve kamplardaki kadın ve çocuklarını kurtarmaya girişecekleri ihtimali üzerinde duruldu, duruluyor. Nitekim bazı kaçma girişimleri ve bazı firar hadiseleri oldu.
Ancak hapishaneden insan kaçırma eylemleri hernekadar daha önceki başarılı “kampanya”larla örgütün tarihinde seçkin yer edinmiş sahip olsa da, tam da bu tecrübe, o işe öyle uluorta kalkışılamayacağını ortaya koyuyor. Zaten eğreti sayılabilecek “cezaevleri”ni basıp savaşmak, muhafızları öldürmek, “duvarları yıkmak”, militanlarının eylemde can vermesini sorun saymayan örgüt için işin görece kolay kısmı. Kaçırılacak yüzlerce -daha azının ne pratik ne simgesel anlamı var- kişinin, yakalanmadan, çatışma içine düşmeden, öldürülmeden güvenli yollardan yeraltına indirilebilmesi büyük plan program ve organizasyon, öncesinde de sağlam istihbarat gerektiriyor. Kaçarken topluca imha edilmelerindense savaşçılarının şimdilik kilit altında tutulması örgüt açısından şüphesiz tercihe şayandır.
SDG savaşçılarını cepheye gönderdiği, kamplar başıboş kaldığı için kendi başına kaçanlar oldu, Suriye’de son günlerde. Ancak bunların maceraları da, bizim, AKP ilçe örgütüyle Heyet Tahrir el-Şam’ı, Suriye’nin ortalama cihatçısıyla İD’i aynı şey sayan çarpık mantığımıza sığmayacak kadar tuhaf ayrıntılar içeriyor. Meselâ iki çocuğuyla kapağı bir şekilde Ankara’nın “Millî Ordu”sunun elindeki yere atabilmiş kadından bu ordunun paralı askerleri, onu Türkiye’ye geçirme karşılığında para istiyorlar!
İD’in Suriye’deki muhtemel-müstakbel serüveni hakkında düşünebilmek için Irak’a uzanmak zorundayız.
İD’in başı ve gövdesi Irak’ta
Özgün Kararlılık Harekâtı Baş Genel Müfettişi’nin ABD Kongresi için hazırladığı Ağustos-2019 raporunda, İD’in hâlihazırda bir reorganizasyon gayreti içerisinde bulunduğu tesbiti yeralıyor. Ebubekir el-Bağdadi’nin, dünya çapında işler başardıklarını hatırlattığı ve militanlardan daha çok gayret istediği ses kaydını bununla ilişkilendirmek şüphesiz yanlış olmaz. 1 Nisan-30 Haziran 2019 arasına ilişkin gelişmeleri kapsayan rapora göre, İD, örgütün merkezî birimlerini tamamen Irak’a taşımış bulunuyor ve yerel liderlere daha çok inisiyatif tanınacak bir örgütlenme tarzını yerleştirmeye uğraşıyor. Yerel inisiyatiflerin güçlendirilmesi, merkez açısından, doğal olarak, aynı anda liderliğe bağlılığın sağlamlaştırılmasını zorunlu kılıyor. Muhtemelen Bağdadi bu yüzden, birkaç yıllık aranın ardından kısa aralıklarla videolar, ses kayıtları yayımlıyor.
İD asıl olarak Bağdat’ın kuzeyi ve batısındaki dağlık bölge ve çölde kendine güvenli alanlar yaratabildi. Anbar (çöl), Neyneva (Mahmur dağları), Selahaddin, Kerkük ve Diyala’da etkin. Para, silah ve yiyecek stokladığı yeraltı depoları var. Taşra yerleşim birimlerinde, yerel düzeyde işbirliği yapamayacağını bildiği etkili insanları, köy muhtarlarını öldürüyor, tarlalardaki ekinleri yakıyor. Böylece Bağdat hükümetinin yurttaşları koruyamadığını gösteriyor, köyleri yaşanmaz hale getiriyor. İD eylemleri yüzünden bazı köylerin ahalisi topluca göçtü. Bunlar, Bağdat çevresinde toplumsal kargaşa ve güvensizliği besliyor. İD aynı zamanda Sünni-Şii gerilimini artıracak suikastları da -klasik eylemleri!- ihmal etmiyor.
ABD ordusunun istihbaratçılarına göre, Fırat’ın doğusunda Washington destekli SDG denetimi sağlandıktan sonra Suriye’den kaçıp gelen savaşçılar, İD’in Irak’taki varlığını güçlendirdi. Bu mecburî takviyeden sonra örgütün maddî imkânları arttı, emir-komuta mekanizması sağlamlaştı, eylemlerin koordinasyonu için lojistik kapasitesi genişledi. 2018 sonlarından itibaren, örgütün yeniden kapsamlı saldırılara girişebilecek kıvama ulaştığı sanılıyor.
Irak ordusu İD varlığına son verebilecek kapasiteye sahip değil. İD militanlarının boy gösterdiği yerlere ordu gelebiliyor, birlikler gelince İD çekiliyor, ama ordu oralarda sürekli kuvvet tutamıyor, o kışlasına döner dönmez ortalık yine İD’e kalıyor, ABD ordusuna göre. Raporda, Hemrin dağlarının hiç temizlenemediği, İD’in burada sürekli savaşçı kuvvet bulundurabildiği belirtiliyor. Irak ordusu, bu yılın Nisan-Haziran döneminde İD’e karşı bin kadar operasyon yaptı ve 550 İD militanını öldürdü veya yakaladı. Ancak örgüt kayıplarını kolay telafi ediyor, çünkü yerel düzeyde işbirliği yapabildiği ve eleman devşirebildiği Sünni aşiretler var.
Böylece anlıyoruz ki, Irak’ta ayağını basacağı sağlam yer tutabilmiş olan örgüt, Suriye’deki hücrelerini “canlandırmaya” ve yeniden seri eylemlere kalkışmaya muktedir. Tabiî bu sefer işi daha zor. Başını çıkardığı yerde rastlaşacağı herkes kendisiyle savaşmış olacak. Eğer hafta başı değişen ittifaklar ve saat başı değişen hesaplarla beklenmedik yerlerden dostluk görmezse, Suriye’de şimdilik daha çok, elverişli yer ve zamanı yakaladığı anlarda yapacağı, ses getiren, çok zayiatlı, gösterişli vur-kaç (ya da vur-öl) eylemleriyle yetinmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Onun da, yerini yurdunu terk eden çaresiz Kürt ahaliyi ilk elde hedef alması muhtemeldir.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024