Halil BERKTAY

En temel bazı noktalar
13.10.2012
3591

 Geçen hafta 95 yaşında hayata gözlerini yuman Eric Hobsbawm için, iki yıl önce 62 yaşında ölen Tony Judt’ın 2003 sonlarında yazdığı eleştirinin ikinci bölümünü, yer darlığından ötürü orijinalinden bir paragraf eksiğiyle, ayrıca dipnotlarına benim yaptığım ekleme ve genişletmeler de çıkarılmış olarak, bugün bu sayfada bulacak; tamamını ise internette okuyabileceksiniz. Bilvesile, dün yayınlanan kısmı hakkında tek bir noktayı düzeltmek isterim. İki büyük tarihçiyi birlikte anmak, benim giriş notumun başlığıydı. Asıl Judt’ın yazısı ise Eric Hobsbawm ve Komünizm Romansı başlığını taşıyordu. Karışıklık için okurlardan ve herkesten özür dilerim. 


Bu son 17,000 vuruş ve 2300 sözcük içindeki sadece birkaç hususun altını çizmek istiyorum. Bizde Stalin terörü denince, hemen sadece 1930’ların Moskova duruşmaları anlaşılır; 1945 sonrasında Sovyet rejimi Doğu Avrupa’ya klonlanırken yaşanan ikinci aşaması, Nazizm yıllarını Moskova’da geçirmemiş herkesten şüphe eden Stalin’in, sırf bir iktidar gösterisi olarak ve dehşet salmak uğruna, başta Macar ve Çekoslovak partileri olmak üzere hemen bütün “millî komünist” önderlikleri (Laszlo Rajk, Rudolf Slansky ve çevrelerini) dilim dilim doğraması, Koestler’e rağmen o kadar iyi bilinen ve konuşulan bir olay değildir. Oysa Judt’ın fevkalâde yakından bildiği ve Postwar’unda da [1945 Sonrası] geniş yer ayırdığı bu olay, sosyalizm tarihi açısından büyük önem taşıyor. 

İkincisi, burada ve gene Postwar’da anlattıkları ya da bu konuya ilişkin başka yeni yayınlar karşısında, ben Togliatti’ye ve İtalyan Komünist Partisi’ne eskiden açtığım kredileri de, şahsen geri almak ihtiyacındayım. 

Üçüncüsü, Sovyetler Birliği hakkındaki hükmün ağırlığı: İnsanlığa “sıfır katkıda bulundu. Sıfır.” Ben de Judt’la birlikte sormak ihtiyacını duyuyorum: “Olumlu miras” diye herhangi bir şey kaldı mı geriye? Dördüncüsü, komünizmin komünist olmayan kurbanları. Hakikaten, biz kendimizi onlarla mı özdeş tutuyoruz, yoksa onlara hâlâ, kendimizi her nasılsa özdeşleştirmeye devam ettiğimiz bir sosyalizmin “hatâları” perspektifiyle mi bakıyoruz ? 

Beşincisi, kutsallık duygusu. Sosyalizm tartışmalarımız sırasında ve şimdi bu yazıyı çevirirken tekrar tekrar da okuyarak, şu soru hep takıldı ve takılıyor aklıma:Eski komünistlerin sosyalizmi ve komünizmi ahlâkî bir üstünlük, kendi kendilerine bahşettikleri bir kutsallık pâyesi olarak taşımaya ne hakları var?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar