Halil BERKTAY
[2 Haziran 2015] Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçim kampanyasına müdahil olma, neredeyse el koyma ve kapıp götürme biçimlerine karşı olduğumu daha önce de yazdım. Kısmen benzer, kısmen farklı fakat örtüşen fikirleri Cengiz Alğan (Seçimlerde ‘bel altı’ vuruşlar, 27 Mayıs) ve Oral Çalışlar da dile getirdi (Dini ve eşcinselliği siyaset malzemesi yapınca, 29 Mayıs).
Sırf Erdoğan sorununa en kapsamlı değinmeler ise Vahap Coşkun’dan geldi. Coşkun konuya ilişkin ilk yazısında, her ne kadar cumhurbaşkanından mutlak bir tarafsızlık beklenemeyecek de olsa, Erdoğan’ın kabul edilebilir limitleri çok aştığına dikkat çekti (Seçim ve tarafsızlık, 28 Mayıs). İkinci yazısında, bundan AKP’nin yarar değil pekâlâ zarar da görebileceğini; esasen böyle bir rahatsızlığın doğrudan doğruya AKP içinde mevcut olduğunu belirtti (Seçim ve siyasî rüşt, 1 Haziran). Son ayların bu tür yanlış müdahaleciliklerini ve Erdoğan’ın hükümete yönelik eleştirilerini kestirmeden kamuoyu önüne taşıdığı örnekleri hatırlattı (Dolmabahçe mutabakatının reddi; faiz inadı, Merkez Bankasına amatörce karışma ve sonunda doların aşırı yükselmesi). Bunlara, en önemlisi, başkanlık sistemini zorla seçim kampanyasının merkezine yerleştirmesi eklenebilir. Acaba Erdoğan, seçimin nasıl olsa kazanılacağını varsaydı da, kazanıldığı takdirde başkanlık sisteminin de fiilen tasvip görmüş olacağını mı öngördü? Tersini, yani muhalefete önemli bir tutamak, karşısında sonuna kadar direnilecek ve birleşilebilecek bir iddia sunmanın geri tepip yüzde 42-43 dolaylarında olası bir kriz hattı yaratabileceğini hiç mi hesap etmedi? Öyle veya böyle; Vahap Coşkun’un, bu yüzden AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde herhangi bir başarısızlık yaşaması halinde, faturanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a değil de Başbakan Davutoğlu’na kesilmek istenmesinin çok büyük haksızlık olacağını vurgulaması dikkat çekiciydi.
Hemen hepsine katıldığım bu endişelerin üzerine, bir de Fetih Şöleni geldi. Türkiye’nin Millî Mücadele ve Cumhuriyet etrafında dönen ulusal bayram (19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim) ve anmalarının (10 Kasım) yanı sıra bir “Osmanlı bayramı”na da ihtiyacı var dense, herhalde katılırım. Ama bu öyle genel ve kapsayıcı bir kutlama değil; AKP’nin ikinci ve asıl büyük İstanbul mitingi oldu.Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i’nin hemen ilk sayfasında Marx, insanların tam da en büyük değişimleri gerçekleştirirken, atalarının otoritesinden kuvvet almaya ihtiyaç duyduklarını kaydeder. Fetih Şöleni’nde de tarih tamamen güncel siyasetin emrine ve iktidar partisinin tekeline verildi. 1453 ile 1950 (Demokrat Parti’nin 14 Mayıs seçim zaferi), 1994 (Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilmesi) ve önümüzdeki 7 Haziran oylaması arasında kesintisiz bir devamlılık belirlendi. Özetle, “Fetih = AKP’nin yeni bir seçim zaferi” denklemi kuruldu.
Bu arada öğrendik ki “Fatih’in ve sancağımızın yere düşmesi” tehlikesi varmış. Keza, “İstanbul’u kutsal emanetler başında kesintisiz Kuran okunan bir şehir olmaktan çıkarmaya çalışanlar” mevcutmuş. Aynı fikrin biraz değişik bir ifadesiyle, İstanbul’a “namahrem eli”nin değmesi olasılığıyla yüz yüzeymişiz. Hepsinde, İslâmî temalarla yoğrulmuş bir milliyetçilik doruğa çıktı. Hiçbirine müsamaha gösterilmeyeceği, göz yumulmayacağı, müsaade edilmeyeceği, imkân verilmeyeceği vurgulandı.
Ne kadar gerçek, ne kadar hayalî olduklarının tartışmasına girmek istemiyorum. Ama bir noktada, bu göz yummama ve müsaade etmeme söylemi çok somuta indirgendi. Bilmem farkında mısınız; imkân verilmeyecek şeyler veya kişiler arasında “Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı diyen hainler” de yer aldı. İlginç bir ayrıntıyı da ekleyeyim: Ben bu ifadeyi daha 30 Mayıs Pazar gecesi Milliyet’in web sitesindeki ilk haber özetinde kendi gözlerimle okudum. Ertesi sabah kalktım; şunu kopyalayıp bir yere yapıştırayım da saklayayım dedim -- ama yok. Her nasılsa çıkmış; sadece şu kalmış: “Zulüm 1453’te başladı diyen hainlere göz yummayacağız.” Bana göre, içinde “hain” sözcüğü ve isnadı geçen her şey kötü ama Ermeni soykırımı demenin tekrar hainlikle suçlanmaya başlaması daha bir kötü, kolayca tahmin edebileceğiniz ama aşağıda tekrar izah edeceğim nedenlerle. Aman zaman, nereye gitti bu ibare? Başka yerlere de baktım ve sonunda iki ayrı yerde, iki ayrı versiyonuyla buldum (ki bu da gazeteciliğimiz açısından tereddüt yaratıyor): (a) “Zulüm 1453′de başladı, Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı diyen hainlere imkân vermeyeceğiz. …” (Sözcü) (b) “Bilesiniz ki zulüm 1453’te başladı diyen, yok Pontus, yok Ermeni soykırımı diyen hainlere göz yummayacağız.” (Hürriyet) Gördüğünüz gibi, imkân vermemek ile göz yummamak arasında küçük bir fark oluşuyor da, Ermeni soykırımı demenin hainlikle bir tutulması her ikisinde aynı kalıyor.
Gelelim sorulara, başlıkta söz verdiğim gibi. (1) 23 Nisan 2014 ve 20 Nisan 2015 tarihlerinde AKP hükümeti Cumhuriyet tarihinde eşi görülmedik bir adım attı; geleneksel 24 Nisan soykırım anmalarının yıldönümüne denk getirerek, 1915 mağduru Osmanlı Ermenilerinin anısına peş peşe iki taziye mesajı yayımladı. Bu mesajlarda soykırım demedi (ve muhtemelen, Ermenistan’ın ve Ermeni diaspora örgütlerinin ne istediği kesinleşinceye kadar da, siyasî taktik gereği demeyecek; bkz 20 Nisan’dan bu yana Etyen Mahçupyan’ın ve benim çeşitli yorumlarımız). Öte yandan, çok net bir tolerans ve tartışma özgürlüğü vaadinde bulundu. Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 metninde “1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir” dendi ve herkes “farklı söylemleri empati ve hoşgörüyle karşıla”maya çağırıldı. Bir yıl sonra, Başbakan Davutoğlu’nun 20 Nisan 2015 metninde, Türkiye’nin “tüm görüşlerin serbestçe dillendirilip, özgürce tartışılabildiği, her türlü belge ve bilginin soruşturulabildiği bir ortam sağlayarak, ortak geleceği inşa etme hedefi doğrultusunda önemli pozitif adımlar atmakta” olduğu vurgulandı.
İyi, güzel de, ifade ve tartışma serbestliği nasıl bir dil ve üslûp gerektirir dersiniz? Soruna ilişkin “farklı görüş ve düşünceler”den biri olduğunu herkesin bildiği (ve yeryüzünün ciddi akademik çevrelerinin de büyük ölçüde benimsediği) soykırım tezi, ülkenin cumhurbaşkanı tarafından “hain”lik olarak nitelenirse, başbakanken taahhüt ettiği empati ve hoşgörünün hayata geçmesi mümkün mü? Ben bu soruyu, Papa’nın Vatikan’daki bir âyinde “20. yüzyılın ilk soykırımı” cümlesini sarfettiğinde karşılaştığı resmî tepki üzerine de sormuştum (Eski yanlışlar sökün etti, 14 Nisan; Taziyenin özgürlüğü Papa’yı kapsamıyor mu, 15 Nisan). Bir buçuk ay geçti; aynı ezici, mahkûm edici ifadeler döndü dolaştı, dışarıdan ve diplomatik ilişkiler alanından ülke içine yöneldi. Dolayısıyla kendim ve benim gibi düşünen bütün aydın ve sosyal bilimciler için de tekrarlayabilirim aynı soruyu. Hani meseleyi tarihçilere bırakmak istiyordunuz? Hem tarihçilere bırakılacak, hem de cumhurbaşkanı bir kısım tarihçiye peşinen hain diyecek; olacak iş mi bu? Bütün bir tarihsel, bilimsel tartışmayı tek bir sözcüğe indirgemekten yana olmadığım; Türkiye’ye soykırımı ne yapıp yapıp kabul ettirme siyasasına karşı çıktığım biliniyor. Ama aynı zamanda, illâ bu soru sorulacaksa, evet, soykırımdır dediğim ve diyeceğim, zira elimizdeki bütün verilerin bilinçli ve kasıtlı devlet emirlerinin varlığına işaret ettiği kanaatinde olduğum (ya da başka bir ifadeyle, soykırım sözcüğünü kullanmasam da olguları sıralayış ve yorumlayış tarzımdan soykırım sonucunun çıkacağı) da biliniyor. Peki, şimdi ben bilimsel düşüncelerim ve vicdanî kanaatim sonucu gene bir hain mi oldum; böyle düşünenler hep hain mi, Erdoğan’ın, hükümetin ve AKP’nin gözünde? 15 yıl önce, resmî ideoloji dinozorlarının gözünde haindim, kuşkusuz. Dönüp dolaşıp 2000’lerin başlarına geri mi döndük? Dönmediğimizi biliyorum. Dönemeyiz, çünkü toplumdaki fiilî özgürleşme buna engel. Ama gene de, bu tür patlamaların kimseye güven vermediğini; böyle atavistik refleks ve reaksiyonların gölgesinde “tüm görüşlerin serbestçe dillendirilip özgürce tartışılması”nın kolay olmadığını herkesin anlaması lâzım.
Ve (2) Fetih Şöleni haberinin 30 Mayıs akşamı web sitesine yüklenen ilk versiyonundan Milliyet niçin çıkarmış olabilir, “Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı diyen hainler[e göz yummama]” ifadesini?Hürriyet ve Sözcü’nün o cümleyi eksiksiz alıntılamaları normal, çünkü kendi kafalarına çok uygun; Erdoğan’ı hep durdukları yere getirmekten memnun olmaları lâzım. Buna karşılık anti-AKP olmayanMilliyet’in kısaltma operasyonu nasıl yorumlanabilir? Olumlu bir yan vehmedebilir miyiz bu basit işlemde? Artık bu tür klişelerden, kim kullanırsa kullansın rahatsız mı oluyorlar? Erdoğan’ı mı gözetiyorlar, can sıkıcı bir gafa karşı? Ağzından kaçtı, bunu çıkarın diye bir talimat mı aldılar? Gelişen bir toplumsal duyarlılık ve sorumluluğun belirtisi mi?
Böyle bir sofistikasyon beklemiyorum ama keşke öyle olsa deyip, gelecek sefer Sorular (II)’yi Aydınlar Bildirisi’nin tuhaflıklarına hasredeyim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024