Halil BERKTAY
[2 Haziran 2015] Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçim kampanyasına müdahil olma, neredeyse el koyma ve kapıp götürme biçimlerine karşı olduğumu daha önce de yazdım. Kısmen benzer, kısmen farklı fakat örtüşen fikirleri Cengiz Alğan (Seçimlerde ‘bel altı’ vuruşlar, 27 Mayıs) ve Oral Çalışlar da dile getirdi (Dini ve eşcinselliği siyaset malzemesi yapınca, 29 Mayıs).
Sırf Erdoğan sorununa en kapsamlı değinmeler ise Vahap Coşkun’dan geldi. Coşkun konuya ilişkin ilk yazısında, her ne kadar cumhurbaşkanından mutlak bir tarafsızlık beklenemeyecek de olsa, Erdoğan’ın kabul edilebilir limitleri çok aştığına dikkat çekti (Seçim ve tarafsızlık, 28 Mayıs). İkinci yazısında, bundan AKP’nin yarar değil pekâlâ zarar da görebileceğini; esasen böyle bir rahatsızlığın doğrudan doğruya AKP içinde mevcut olduğunu belirtti (Seçim ve siyasî rüşt, 1 Haziran). Son ayların bu tür yanlış müdahaleciliklerini ve Erdoğan’ın hükümete yönelik eleştirilerini kestirmeden kamuoyu önüne taşıdığı örnekleri hatırlattı (Dolmabahçe mutabakatının reddi; faiz inadı, Merkez Bankasına amatörce karışma ve sonunda doların aşırı yükselmesi). Bunlara, en önemlisi, başkanlık sistemini zorla seçim kampanyasının merkezine yerleştirmesi eklenebilir. Acaba Erdoğan, seçimin nasıl olsa kazanılacağını varsaydı da, kazanıldığı takdirde başkanlık sisteminin de fiilen tasvip görmüş olacağını mı öngördü? Tersini, yani muhalefete önemli bir tutamak, karşısında sonuna kadar direnilecek ve birleşilebilecek bir iddia sunmanın geri tepip yüzde 42-43 dolaylarında olası bir kriz hattı yaratabileceğini hiç mi hesap etmedi? Öyle veya böyle; Vahap Coşkun’un, bu yüzden AKP’nin 7 Haziran seçimlerinde herhangi bir başarısızlık yaşaması halinde, faturanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a değil de Başbakan Davutoğlu’na kesilmek istenmesinin çok büyük haksızlık olacağını vurgulaması dikkat çekiciydi.
Hemen hepsine katıldığım bu endişelerin üzerine, bir de Fetih Şöleni geldi. Türkiye’nin Millî Mücadele ve Cumhuriyet etrafında dönen ulusal bayram (19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim) ve anmalarının (10 Kasım) yanı sıra bir “Osmanlı bayramı”na da ihtiyacı var dense, herhalde katılırım. Ama bu öyle genel ve kapsayıcı bir kutlama değil; AKP’nin ikinci ve asıl büyük İstanbul mitingi oldu.Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i’nin hemen ilk sayfasında Marx, insanların tam da en büyük değişimleri gerçekleştirirken, atalarının otoritesinden kuvvet almaya ihtiyaç duyduklarını kaydeder. Fetih Şöleni’nde de tarih tamamen güncel siyasetin emrine ve iktidar partisinin tekeline verildi. 1453 ile 1950 (Demokrat Parti’nin 14 Mayıs seçim zaferi), 1994 (Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilmesi) ve önümüzdeki 7 Haziran oylaması arasında kesintisiz bir devamlılık belirlendi. Özetle, “Fetih = AKP’nin yeni bir seçim zaferi” denklemi kuruldu.
Bu arada öğrendik ki “Fatih’in ve sancağımızın yere düşmesi” tehlikesi varmış. Keza, “İstanbul’u kutsal emanetler başında kesintisiz Kuran okunan bir şehir olmaktan çıkarmaya çalışanlar” mevcutmuş. Aynı fikrin biraz değişik bir ifadesiyle, İstanbul’a “namahrem eli”nin değmesi olasılığıyla yüz yüzeymişiz. Hepsinde, İslâmî temalarla yoğrulmuş bir milliyetçilik doruğa çıktı. Hiçbirine müsamaha gösterilmeyeceği, göz yumulmayacağı, müsaade edilmeyeceği, imkân verilmeyeceği vurgulandı.
Ne kadar gerçek, ne kadar hayalî olduklarının tartışmasına girmek istemiyorum. Ama bir noktada, bu göz yummama ve müsaade etmeme söylemi çok somuta indirgendi. Bilmem farkında mısınız; imkân verilmeyecek şeyler veya kişiler arasında “Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı diyen hainler” de yer aldı. İlginç bir ayrıntıyı da ekleyeyim: Ben bu ifadeyi daha 30 Mayıs Pazar gecesi Milliyet’in web sitesindeki ilk haber özetinde kendi gözlerimle okudum. Ertesi sabah kalktım; şunu kopyalayıp bir yere yapıştırayım da saklayayım dedim -- ama yok. Her nasılsa çıkmış; sadece şu kalmış: “Zulüm 1453’te başladı diyen hainlere göz yummayacağız.” Bana göre, içinde “hain” sözcüğü ve isnadı geçen her şey kötü ama Ermeni soykırımı demenin tekrar hainlikle suçlanmaya başlaması daha bir kötü, kolayca tahmin edebileceğiniz ama aşağıda tekrar izah edeceğim nedenlerle. Aman zaman, nereye gitti bu ibare? Başka yerlere de baktım ve sonunda iki ayrı yerde, iki ayrı versiyonuyla buldum (ki bu da gazeteciliğimiz açısından tereddüt yaratıyor): (a) “Zulüm 1453′de başladı, Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı diyen hainlere imkân vermeyeceğiz. …” (Sözcü) (b) “Bilesiniz ki zulüm 1453’te başladı diyen, yok Pontus, yok Ermeni soykırımı diyen hainlere göz yummayacağız.” (Hürriyet) Gördüğünüz gibi, imkân vermemek ile göz yummamak arasında küçük bir fark oluşuyor da, Ermeni soykırımı demenin hainlikle bir tutulması her ikisinde aynı kalıyor.
Gelelim sorulara, başlıkta söz verdiğim gibi. (1) 23 Nisan 2014 ve 20 Nisan 2015 tarihlerinde AKP hükümeti Cumhuriyet tarihinde eşi görülmedik bir adım attı; geleneksel 24 Nisan soykırım anmalarının yıldönümüne denk getirerek, 1915 mağduru Osmanlı Ermenilerinin anısına peş peşe iki taziye mesajı yayımladı. Bu mesajlarda soykırım demedi (ve muhtemelen, Ermenistan’ın ve Ermeni diaspora örgütlerinin ne istediği kesinleşinceye kadar da, siyasî taktik gereği demeyecek; bkz 20 Nisan’dan bu yana Etyen Mahçupyan’ın ve benim çeşitli yorumlarımız). Öte yandan, çok net bir tolerans ve tartışma özgürlüğü vaadinde bulundu. Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 metninde “1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir” dendi ve herkes “farklı söylemleri empati ve hoşgörüyle karşıla”maya çağırıldı. Bir yıl sonra, Başbakan Davutoğlu’nun 20 Nisan 2015 metninde, Türkiye’nin “tüm görüşlerin serbestçe dillendirilip, özgürce tartışılabildiği, her türlü belge ve bilginin soruşturulabildiği bir ortam sağlayarak, ortak geleceği inşa etme hedefi doğrultusunda önemli pozitif adımlar atmakta” olduğu vurgulandı.
İyi, güzel de, ifade ve tartışma serbestliği nasıl bir dil ve üslûp gerektirir dersiniz? Soruna ilişkin “farklı görüş ve düşünceler”den biri olduğunu herkesin bildiği (ve yeryüzünün ciddi akademik çevrelerinin de büyük ölçüde benimsediği) soykırım tezi, ülkenin cumhurbaşkanı tarafından “hain”lik olarak nitelenirse, başbakanken taahhüt ettiği empati ve hoşgörünün hayata geçmesi mümkün mü? Ben bu soruyu, Papa’nın Vatikan’daki bir âyinde “20. yüzyılın ilk soykırımı” cümlesini sarfettiğinde karşılaştığı resmî tepki üzerine de sormuştum (Eski yanlışlar sökün etti, 14 Nisan; Taziyenin özgürlüğü Papa’yı kapsamıyor mu, 15 Nisan). Bir buçuk ay geçti; aynı ezici, mahkûm edici ifadeler döndü dolaştı, dışarıdan ve diplomatik ilişkiler alanından ülke içine yöneldi. Dolayısıyla kendim ve benim gibi düşünen bütün aydın ve sosyal bilimciler için de tekrarlayabilirim aynı soruyu. Hani meseleyi tarihçilere bırakmak istiyordunuz? Hem tarihçilere bırakılacak, hem de cumhurbaşkanı bir kısım tarihçiye peşinen hain diyecek; olacak iş mi bu? Bütün bir tarihsel, bilimsel tartışmayı tek bir sözcüğe indirgemekten yana olmadığım; Türkiye’ye soykırımı ne yapıp yapıp kabul ettirme siyasasına karşı çıktığım biliniyor. Ama aynı zamanda, illâ bu soru sorulacaksa, evet, soykırımdır dediğim ve diyeceğim, zira elimizdeki bütün verilerin bilinçli ve kasıtlı devlet emirlerinin varlığına işaret ettiği kanaatinde olduğum (ya da başka bir ifadeyle, soykırım sözcüğünü kullanmasam da olguları sıralayış ve yorumlayış tarzımdan soykırım sonucunun çıkacağı) da biliniyor. Peki, şimdi ben bilimsel düşüncelerim ve vicdanî kanaatim sonucu gene bir hain mi oldum; böyle düşünenler hep hain mi, Erdoğan’ın, hükümetin ve AKP’nin gözünde? 15 yıl önce, resmî ideoloji dinozorlarının gözünde haindim, kuşkusuz. Dönüp dolaşıp 2000’lerin başlarına geri mi döndük? Dönmediğimizi biliyorum. Dönemeyiz, çünkü toplumdaki fiilî özgürleşme buna engel. Ama gene de, bu tür patlamaların kimseye güven vermediğini; böyle atavistik refleks ve reaksiyonların gölgesinde “tüm görüşlerin serbestçe dillendirilip özgürce tartışılması”nın kolay olmadığını herkesin anlaması lâzım.
Ve (2) Fetih Şöleni haberinin 30 Mayıs akşamı web sitesine yüklenen ilk versiyonundan Milliyet niçin çıkarmış olabilir, “Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı diyen hainler[e göz yummama]” ifadesini?Hürriyet ve Sözcü’nün o cümleyi eksiksiz alıntılamaları normal, çünkü kendi kafalarına çok uygun; Erdoğan’ı hep durdukları yere getirmekten memnun olmaları lâzım. Buna karşılık anti-AKP olmayanMilliyet’in kısaltma operasyonu nasıl yorumlanabilir? Olumlu bir yan vehmedebilir miyiz bu basit işlemde? Artık bu tür klişelerden, kim kullanırsa kullansın rahatsız mı oluyorlar? Erdoğan’ı mı gözetiyorlar, can sıkıcı bir gafa karşı? Ağzından kaçtı, bunu çıkarın diye bir talimat mı aldılar? Gelişen bir toplumsal duyarlılık ve sorumluluğun belirtisi mi?
Böyle bir sofistikasyon beklemiyorum ama keşke öyle olsa deyip, gelecek sefer Sorular (II)’yi Aydınlar Bildirisi’nin tuhaflıklarına hasredeyim.
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024