Halil BERKTAY
7-8 Haziran 2018] Bütün takdim-tehir ve hatırlatmalardan sonra, şimdi geliyorum, peşpeşe bu üç yazıyı bana yazdırtan asıl nedene.
* * *
Harika bir şey yapmıştı, biz 68’lilerin 50. Mezuniyet Yıldönümü’müzü düzenleyen komite. Hemen ilk güne, 31 Mayıs Perşembe öğleden sonra 14:30 - 16:30 arasına özel bir Vietnam oturumu koymuşlardı. Başlığını Vietnam Remembered - Personal Reflections On Our Past koymuşlardı (Vietnam’ı Hatırlamak - Geçmişimiz Üzerine Kişisel Düşünceler). Madalyonun bir yüzünde, böyle bir toplantı düzenlemenin gerekçesi açıktı: dün yazdığım her şey, yani savaşın bütün bir kuşağın hayatında o kadar önemli yer tutmuş olması. Madalyonun diğer yüzünde, buradaki inceliğe dikkat edelim lütfen. Bir, “kişisel” düşünceleri vurgulamışlardı, çünkü herkesin farklı görüşleri olabileceğinin son derece farkındaydılar; kendileri ise sonuçta politik bir mitingin değil bir Mezunlar Buluşması’nın organizatörleriydi ve demokratik kurallar çerçevesinde, ne kadar aykırı olursa olsun bütün yaklaşımların ifade edilebilmesinden sorumluydular. İki, olası bütün farklar, hattâ karşıtlıklarla birlikte, bu geçmiş gene de “bizim”di, bizim “geçmişimiz”di ve gene hem demokrasi, hem dürüstlük (doğru tarih/çilik) adına, bir vakitler hangi tarafta yer almış olursak olalım bir kuşağın ve sınıfın ortak tarihi olarak anlaşılması; herhangi bir boyutunu kâh şuna kâh buna göre silip sansür etmeye kalkmaktansa, olanca çelişkili bütünlüğü içinde hatırlanması gerekiyordu.
Hemen altını çizmeliyim: fikirsizlikten ya da sahte bir tarafsızlık pozundan değildi bu; tersine, düzenleyicilerin de bu konuda hayli net bir duruşu olduğu apaçık ortadaydı. Esasen bu yüzden, bu münasebetle derlenip basılan bin sayfalık (abartmıyorum, net 1018 sayfalık) 50th Reunion Class Book (50. Mezuniyet Yıllığı) için, sınıf arkadaşlarımızdan Jacques Leslie’ye özel bir makale de sipariş etmiş, almış ve basmışlardı. Başlıbaşına bu, çok ciddî bir tercih demekti. Daha lisans yıllarında (Yale Daily News sayfalarında) gazeteciliğe yönelen Leslie, mezuniyetten sonra Los Angeles Times’a girmiş... ve 24 yaşında savaş muhabiri olarak gönderildiği Vietnam ve Kamboçya’da iki yıl geçirmişti. Mezuniyet Yıllığı’mıza The Vietnam War is Inside Us (Vietnam Savaşını İçimizde Taşıyoruz) başlığı altında yazdıklarında (ve sonra toplantıda özetleyerek tekrarladıklarında), tanık olduğu dehşeti hiç lâfını sakınmadan aktarıyordu. Dünkü yazımda değindiğim her şeyi bizzat, kendi gözleriyle görmüştü Jacques Leslie: Kaplan Kafesleri’nden kasları erimiş, vücutları çarpılmış çıkanları (çıkabilenleri), Amerikalı danışmanların gözetiminde Güney Vietnamlı askerlerce uygulanan elektrik işkencesinin kadınlar üzerindeki sonuçlarını... Viet Kong’un denetimindeki “kurtarılmış bölge”lere ilk giren Amerikalı gazeteci olmuş, bu arada yaralanmış, Güney Vietnam generallerince yürütülen bir kaçakçılık şebekesini deşifre etmiş... ve belki tahmin edilebileceği gibi, sonu Güney Vietnam makamlarınca ülkeden kovulmak olmuştu. Bir hükümet sözcüsü Jacques Leslie’yi sınırdışı etme kararını, yazdıklarının gerçeklere uygun olmamasıyla değil (anlaşılan sözcünün hiçbir itirazı yoktu bu noktada), “Vietnam Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki imajına zarar vermesi”yle açıklamıştı.
Kısacası, Leslie’nin savaş hakkındaki kendi tavrı çok açıktı: “müstehcen” bir savaştı bu; yanlıştı, gereksizdi, haksızdı, sahadaki gerçekler konusunda Amerikan halkına sürekli yalan söylemek, kamuoyunu aldatmak, dezenforme etmek suretiyle sürdürülmüştü. Öte yandan, titiz ve gerçeklere bağlı bir gazeteci olarak Leslie, kendi görüşlerini bütün sınıf arkadaşlarının görüşü gibi sunmaktan çok uzaktı. Mezuniyet Yıllığı’ndaki incelemesi için, bin küsur kişilik “1968 Sınıfı”nın askere alınıp Vietnam’a giden 68 mensubunu tek tek saptamış, Vietnam’da ölen iki kişi dışında diğerleriyle haberleşmiş, yazışmış, neler yaşadıkları ve düşündüklerini inceden inceye saptamıştı. Ben ne anladığımı kendi sözcüklerimle ifade edeyim; (bu çok küçük ve özel, elit örneklem içinde dahi) genel ve ilkesel bir savaş karşıtlığı yoktu Leslie’ye göre. Nitekim birçoğu gönüllü gitmişti, orduya ve Vietnam’a. Gene bir kısmı, donanmada, savaş gemilerinde veya Deniz Piyadelerinde, ancak isteyerek yapılabilecek üst düzey (özellikle istihbarat) görevlerinde bulunmuştu. Aralarında, muharebe meydanlarında kahramanlık gösterip defalarca madalya kazananlar da vardı (Leslie de, 31 Mayıs’taki Vietnam oturumuna katılan herkes de, “kahramanlık” deyimini insanların hangi tarafta ve ne uğruna savaştığından bağımsız olarak kullanıyordu -- yani savaş kötü bir savaş olabilirdi, ama bu, birey olarak askerlerin kişisel cesareti ve yararlılığını gözardı etmeye neden olamazdı). Gelgelelim... nereden ve nasıl yola çıkmış olurlarsa olsunlar, 68’in Vietnam’da görev yapan Yale’lilerinin ezici çoğunluğunun geldiği nokta, yaygın bir hayal kırıklığıydı. Kimisi savaşın “gerçek yüzü” ve niteliğine tepki duymuştu, kimisi savaşın “yukarıdakiler”ce yürütülüş tarzına, kimisi “hatâ”lara, kimisi yalanlara, kimisi yolsuzluklara. Ama ister kısmî, ister daha yaygın ölçekte ciddî bir reaksiyon söz konusuydu. Buna karşılık sadece bir iki kişi, hem savaşın (yani dönemin resmî ideoloji ve siyasetinin), hem de savaştaki kendi rolü ve yaşam tecrübesinin yüzde yüz yanında duruyordu.
Jacques Leslie’nin bu dökümü gayet realistmiş -- çünkü 31 Mayıs öğleden sonraki özel Vietnam’ı Hatırlamak oturumuna neredeyse bire bir yansıdı. Mezuniyet Komitesi toplantı prosedürünü bazı basit fakat çok önemli kurallara bağlamıştı. Amaç, aynen program broşüründeki başlıkta ifade edildiği gibi, herkesin “geçmişimiz”e ilişkin “kişisel düşünce”lerini dile getirmesine olanak sağlamaktı. Dolayısıyla özel panelist veya konuşmacılar diye bir şey yoktu, çünkü prensip olarak herkes konuşmacı olabilirdi. Müzik Fakültesi’nin ana konser salonunun girişinde dağıtılan kağıtlarda (bkz. yukarıda, en tepedeki resim), “Vietnam Savaşı’nın üzerinizdeki en güçlü etkisi ne olduysa” serbestçe dile getirmeniz öneriliyordu. İsteyen el kaldırıp söz isteyecek; mikrofon dolaştırılacak; herkes sadece bir defa ve 3 dakika süreyle konuşabilecek; en önemlisi, kimse “başka bir konuşmacıya cevap vermeye veya başka bir şekilde hitap etmeye” kalkmayacaktı (You may not rebut or address another speaker). Bu bir tartışma, münazara veya iktidar mücadelesi değildi; kazananı veya kaybedeni olmayacaktı. Düzenleyiciler kutuplaşmayı değil, sakin ve olgun bir atmosferde farklılık ve çeşitliliğin sergilenip kabullenilmesini amaçlıyordu.
Öyle de oldu. 68 mezunları ve eşleri (bazen dul eşleri) dahil, tahminimce en az üç, belki dört yüz kişi katıldı Vietnam’ı Hatırlamak oturumuna. Sanırım en az otuz kırk kişi söz alıp konuştu. Bazıları 3 değil belki 4-5 dakika sürdü ama hiç bıktırmadı, moderatöre (Jacques Leslie) veya üçüncü kişilere “artık kesseniz” dedirtmedi. Çünkü kimse kötü niyetli değildi; mikrofonu ele geçirip bırakmamaya kalkmadı; konu dışına çıkmadı; bir tür korsan bildiri sunmadı; lâfını rastgele, başı sonu belirsiz biçimde yaymadı. Gene herkes, başkalarıyla tartışmaya girmeme kuralına kesinlikle riayet etti (ben çıkıncaya kadar tek bir ihlâl yaşanmadı bu konuda); herkes gerçekten ne yaşamışsa içtenlikle ve dili döndüğü kadar ifade etmeye çalıştı. Leslie bir tek kere müdahale etmedi. Hani kürsüde olabilirdi de, olmayabilirdi de. Zira âdetâ tümüyle moderatörsüz bir sohbet cereyan etti.
Bu çerçevede, ortaya çıktı ki büyük çoğunluk hiç sevmemiştir Vietnam Savaşını. Bir çizgiyi çok dikkatle çizdiler: askerlerin (askerlerimizin) dürüstlüğüne, fedakârlığına, kahramanlığına saygı duyuyoruz. Onlar görevlerini yapıyordu ve en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Ama (a) zaten savaş hep kötüdür; veya (b) özel olarak bu savaş kötüydü (gördüm ki kötüymüş); veya (c) kötü ve yanlış yönetiliyordu. En çok ilk iki tavır, hem de uzun uzadıya alkışlandı. 30 küsur üzerinden belki 5-10 kişi, denebilir ki ordu övgüsünü biraz ileri boyutlara taşıdı. Tek bir kişi, savaşın toptan lehinde konuştu (yazmıştı; okudu demek daha doğru olur). Sonunda yıkmayı başardığımız komünizme karşı verdiğimiz sayısız haklı ve doğru mücadeleden biridir, dedi. Kabul edelim ki Amerika’nın çıkarlarını ve temsil ettiği değerleri silâhlı kuvvetlerimizden başka hiçbir şey koruyamaz, ayakta tutamaz. Onun için geçmişte de, bugün de ordumuza, silâhlı kuvvetlerimize zerrece leke sürdürmemeliyiz. Bütün Amerikalılar bunun etrafında birlik olmalıyız. Aksini Amerikalılığa aykırı buluyorum... Âdetâ 1940’ların sonları ve 50’lerin başlarının McCarthycilik cereyanından fırlamış, su katılmadık bir militarizm ve çıplak emperyalizm söylemiydi. Ama ona dahi en ufak bir müdahale olmadı, nezaketsizlik gösterilmedi. Dinleyici kitlesi beğenmezliğini çok az (en az) alkışlamak suretiyle sergiledi.
* * *
Bitti, çıktık. Yürüdüm yeşillikte sessizce. Kafam esastan (içerikten) çok usule (tarza veya biçime) takıldı. Ya da burada asıl öz, usul veya biçimin ta kendisi miydi acaba? Atilla Yayla’nın sürekli hatırlattığı bir husus vardı: Demokrasi öncelikle bir usul sorunudur. Türkiye’yi düşündüm ister istemez. Bir. Bütün farklılıklarımızla birlikte, gene de “geçmişimiz” diyebileceğimiz bir ortaklık var mı (kabul ediyor muyuz), içimize sindirdiğimiz? İki. Bizim de ideolojik çatılarımız altından konuşmak dışında bir varlık ve birbirimizle ilişki biçimimiz olabilir mi, olacak mı? Bu nasıl edinilir, öğrenilir?
Üç. Bu kadar özgür, sınırsız ve aynı zamanda sakin, olgun, kavgasız bir görüş sergileme egzersizini, şu topraklarda yaşanmış tarihin (tarihlerin) hangi büyük, travmatik, muhataralı olayları hakkında yapabiliriz? 6-7 Eylül 1955? Tek Parti dönemi? Otoriter laisizm? Kontrgerilla? Demokrasisiz modernleşme? Ermeni soykırımı? MC hükümetleri? 1 Mayıs 1977? 1970’lerin sokak savaşları? Hangi konuda, şu veya bu ideo-politik çizgi dışındaki öznelliklerin serbestçe sergilenmesi suretiyle “tek doğru”nun yerini “çeşitli gerçeklik”lerin almasını göze alabiliriz? (Ve öyleyse dört. Biz tarih diye aslında ne öğretiyoruz kitaplarımız ve sınıflarımızda?)
Beş. Diyelim ki toplumun bütün alt-kimlik ve aidiyetlerinden derlenmiş böyle beş yüz kişiyi biz de bir salonda topladık; bir konu seçtik ve mikrofonu dolaştırdık; en fazla üç dakika konuşacak, sadece kendi görüşlerinizi dile getirecek ve kimseyle polemik yapmayacaksınız dedik... Kim, buna ne kadar uyar? Hoşlanmadığı fikirlere, nereye kadar tahammül gösterir? Küçük değil büyük harflerle konuşma ne zaman başlar, sesler yükselir ve nutuk atmaya dönüşür? Olay kaçıncı dakikada tümüyle dejenere olur? Âdâb değil âdâbsızlık galebe çalar? Televizyonlardan TBMM’ye kadar her yerde sayısız örneğini gördüğümüz karşılıklı bağrışma, lâf atma ve söz kesme faciaları bizim değişmez kaderimiz midir?
* * *
Şimdi isterseniz Batı hayranlığı deyin benim bu kötümserliğime. İster alla franca’lık. İster Avrupa-merkezcilik. İster Oryantalizm. Vallahi aldırmıyorum. Artık canınız ne çekerse.
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları









































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024