Mücahit BİLİCİ
Baştan söyleyeyim: bu bir kişisel hasbihal. Biraz da uzunca. Filistin konusunun benim açımdan anlamına dairdir.
Bilenler bilir, Filistin meselesi benim için merkezi bir konu olmadı hiç bir zaman. Çünkü Müslümanların gündemini hakettiğinden daha fazla işgal eden, Müslüman devlet yöneticilerinin şahsi ve ülkesel çıkarları için suistimal ettiği bir konu idi. Filistinlilerin mazlumiyetinden bağımsız olarak ajitasyona konu olan, dini duyarlılığı siyasi bir krediye dönüştürüp harcıyan ziyadesiyle “dünyevi” bir konu idi. Filistin konusundaki popüler İslamcı heyecana mesafeli durmamın arkasında şu vardı: Çoğu İslamcı ve/ya milliyetçi Müslüman gibi İslam’ı Müslümanların malı olarak görmüyordum ve Müslüman menfaatini din belleyen bir tarafgirlik sarhoşluğuna katılmayı hep redettim. “Din adına siyaset”in veya “din üzerinden siyaset”in dini bir dünyevi alet seviyesine düşürmesini “inanmaya değer bir din”e yakıştıramadığım için siyasi İslamcılığın bu tür galeyanlarını İslamiyet adına üzülerek izledim.
Yazılarımı takip edenler hatırlayacaktır: İslamcılığı, meşru ve modern bir dünyevi ideoloji olarak tanımlıyorum. Çünkü İslamcılık bir Müslüman milliyetçiliğidir. Müslümanların menfaatini savunmayı ve onurlarını korumayı önemseyen bir uyanış cereyanıdır. Geçmişte epeyce sert eleştirdim, İslama zarar veriyor diye. Bugün bu dünyevi ideolojinin Müslümanların çıkarını savunan bir hareket olarak meşru ve bazan gerekli olabileceğini teslim etmekle birlikte bir din ikamesi olarak görülmesini veya dinin gereği sayılmasını bir sapma olarak görüyorum.
Filistin davası benim için bir din davası değildir, olmadı hiç. Filistin davası bir işgal ve zulme karşı bir halkın meşru mücadele davasıdır. Ve bu özelliği ile her Müslüman ve vicdanlı insan için bir meşru davadır. Türkiye toplumundaki Türkler ve Kürtler için mazi ve akrabalık hukukları bunu herhangi bir milli kurtuluş davası olmaktan daha değerli kılar ve kılmalıdır. Ancak İslamcılığın Kudüs romantizmini dini bir hassasiyet olarak görmüyorum, Filistin davasının meşruiyet ve hakkaniyeti için bu tür bir dinselleştirmeye ihtiyaç olduğunu da düşünmüyorum. Böyle meşru siyasi davalarda yapılabilecek hataların İslam’a sayılmaması için bu ayırımın silinmemesi gerektiğine inanıyorum. Muktedirken veya mağdurken dinin kavgaya alet edilmemesini istemek bir dini hassasiyettir. Gaddar bir işgalci karşısında mücadele eden biçare Filistin halkının bu tür kaygılar taşımaması normaldir ve bahsimizden hariçtir.
İsrail’in Filistinlileri kriminalize etme ihtiyaç ve arzusu, önce bütün Arapları ve sonra bütün Müslümanları kriminalize etme ihtiyacını doğuruyor. İsrail’in hakim ideolojisi olan Siyonizm bir Yahudi milliyetçiliğidir. Yani Siyonizm de İslamcılık gibi dünyevi ve modern bir ideolojidir. Ve tüm milliyetçilikler gibi bencil ve insafsızdır. İsrail’in mütehakkim ve işgalci pozisyonunu meşrulaştırması için Filistinlilerin direnişini teröristlik kafesine alması gerekiyor. İsrail’in Filistin’deki şiddetine karşı ortaya çıkan veya ona referansla kendini meşrulaştıran şiddet biçimlerinin terörizm olarak çerçevelenmesi de Filistin üzerinden Müslümanların tüm dünyada terörizmle ilişkilendirilmesini gerektirdi. Bu kah Oryantalizm kah İslamofobi biçimlerini alabiliyor. İsrail’in propaganda makinesi bu yüzden Filistin’deki konumunun meşruiyetini koruyabilmek için neredeyse her Müslümanı terörizmden yana şüpheli statüsüne sokmak istiyor. Müslüman olmayanları da antisemitlik ithamı ile derdest etmek istiyor. İsrail eleştirisinin antisemitism olarak kodlanması ve insanların tepesine bindirilmesi bundan.
Bu realitenin iki veçhesi var. Birincisi bu yapılan şeyin haksızlığını görmek ve buna Müslümanların haklı olarak tepki göstermesidir. Bu herkesin göreceği bariz bir şey. Ancak asıl önemli olan bunun ikinci veçhesi. Bütün bir dünya Müslümanlarının Filistin üzerinden gayrimeşru hale düşürülmeleri ve dünyanın her tarafında İsrail taraftarı lobi ve propaganda aygıtlarının Müslümanların aleyhine mobilize edilmesi sorunu.
Bu ikinci konu beni düşündürmüştür. Varsa eğer bütün bir İslam aleminin Filistin davası yüzünden bu denli meşruiyet saldırısına maruz kalması ve mesela Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların kaderinin Filistin’in kaderine bağlanması ne kadar akıl karıdır? İslamiyet’in pratik aklı ve Müslümanların maslahatı açısından bu tür bir bedel ödemek doğru mudur? Bu soru her Müslümanın sorabileceği ve hatta sorması gereken meşru bir sorudur. Madem İsrail’in zulmünü izale edemiyorsunuz, o zaman bu kanayan yaranın bütün bedeni kangren etmesine veya sürekli kanamaya maruz bırakmasına izin vermemek nasıl mümkün olabilir diye düşünmek gerekmez mi? Bu meselenin Müslümanların dikkat, enerji ve meşruiyetini kurutmasını önlemek ve Müslümanları güce tapan bir insafsızlığın saldırılarına hedef kılmamak için ne tür bir çözüm mümkündür?
Yirmi küsur senedir Amerika’da yaşıyorum. Ana akademik araştırma konum Amerika’daki Müslümanların bir azınlık olarak yurttaşlık ilişkileri ve tavattun süreçleridir. Amerika ve Avrupa’daki Müslüman nüfusların kaderinin, ikbalinin, beşerî kaynaklarının, insan psikolojisinin Filistin meselesinin merkezi mesele yapılmasıyla heder edildiğini düşünegeldim ve Amerika’da yaşayan bir Müslüman olarak halen buna inanıyorum. Müslümanların maslahatı ve insanlığın selameti açısından bu meselenin çözülmesi gerekiyor. Ta ki o kangren üzerinden bütün bir Müslüman varlık zarardide olmasın.
Adaletin çözemediği bu zulmü belki sulh önceliği ve İslam’ın şefkat kabiliyeti çözebilir(di). Yani mazereti ne olursa olsun vicdansız ve insafsız bir saldırganlığı dindirmek için Filistin halkının rızasını tahsil ettikten sonra “sadaka” kabilinden kısmen toprak bağışlamak gibi bir ahlaki üstünlük hamlesi. Karşılığında bir tasalluttan kurtulunabilirdi. Şüphesiz bu ancak dini hassasiyetin üretebileceği bir çözüm şekli idi ve Müslüman devletlerin hiç de böyle bir hassasiyet ile hareket etmeyeceğini hesaba katmıyor bu yaklaşım. Ve bu haliyle nahif bir idealizmden hareketle konuşuyor. Dine dair hüsnuzanlarımızın çoğunun gerçek hayatta karşılıksız kalması gibi bu da safça bir çözüm fikri olarak görülebilir. Ancak Müslümanların umumen selameti açısından dinin içinden düşündüğüm bir çözüm bu. Bir mu’min ve Müslüman olarak bu musibetin bitmesi, başta Filistinliler olmak üzere, insanlığın selameti açısından Siyonist saldırganlığın propaganda bahanelerini elinden almak gerekiyor.
Yukarıda düşünegeldiğim çözüm İslam’ın içinden bir fedakarlığı gerektiren bir çözüm. Konuya bir Müslüman değil de sade bir insan olarak yaklaştığımda ise kalbim ve vicdanım buna itiraz ediyor. İşgale direniş hakkı, zulme itiraz sorumluluğu bir insanlık görevidir. Üstelik İsrail’in gaddarlığına karşı başka türlü düşünmek saflık olur. Garip bir şekilde (aslında değil), insaniyetimin infial hissine karşılık İslamiyetim affedebilmeyi ve sulhu önceliyor. Çünkü İslam bir savaşçının hayranlık uyandıran cesareti kadar, savaş esirine de insanca davranan o “rahm” duygusunda yatıyor. Çünkü bu, düşmanını bile düşmanlıktan kurtaran bir kahramanlıktır.
Benim açımdan Filistin davası İslami bir dava olmaktan ziyade insani ve meşru bir dünyevi hak davasıdır. Dolaylı olarak İslamidir ama doğrudan bir din kavgası değildir. Propaganda makinasının bunu bir din savaşı ve hatta ezeli bir kavga gibi sunduğu malumdur. Çoğu Müslümanın da Filistin’in haklı davasını dini bir dava gibi gördüğünü biliyorum. Ancak bunun doğru olmadığını söyleyebilirim. Karşı tarafın saldırganlığını dini sebeplere dayandırması bu gerçeği değiştirmez. Uygurların hürriyet ve eşitlik davası ne kadar İslam davası ise Filistin de o kadar dini bir davadır. Kürtlerin hürriyet ve eşitlik davası ne kadar İslam davası ise Filistin de o kadar dini bir davadır. Ama her hak ve adalet davası direkt veya dolaylı olarak Müslümanların davasıdır, öyle olmalıdır. Filistinlilerin haklılığının Mescid-i Aksa’ya ve hatta Müslüman olmalarına ihtiyacı yoktur. Ki zaten bir kısım Filistinli Hıristiyan olup aynı kaderi paylaşıyor. Bir zulüm var. Müslümana isabet etmiş bir zulüm. Bunun kaldırılması insani ve İslami bir ödevdir.
Bu yüzden ben Yahudi-üstünlükçülüğünü reddediyorum. Yahudilerin bulundukları devletin sahibi olma haklarını savunuyor, bu devletin Filistin topraklarında sadece bir Yahudi devleti olmasını ise ırkçı buluyorum. Türkiye’de Kürtler ve Türkler için ne istiyorsam, Filistin ve İsrail’de Filistinliler ve Yahudiler için aynı şeyi istiyorum. Herkesin devletin sahibi olabildiği bir egemenlik ortaklığı ve insani eşitliği ideal olarak görüyorum. Tek-devlette yurttaşlık ve egemenlikte eşitliğin mümkün olmadığı yerde ikinci çözüm şu olur: işgali bitiren bir iki-devletli çözüm. Ancak bu son çatışmanın herkesin gözüne soktuğu bazı gerçekler var: İsrail’in aslında iki devlet gibi bir derdinin olmadığı. Zamana yayılmış bir etnik temizlik ve askeri üstünlüğe yaslanan bir etnik-dinsel üstünlükçülük söz konusu.
Daha önce de yazmıştım: Siyonizm’de bile bir dane-i hakikat var. O da Yahudilerin azınlık ve devletsiz kalmalarının onlar için soykırıma yol açan bir durum olduğu duygusu. Bu duygu gerçek bir duygu ve Müslümanlar bunu takdir etmekten biraz uzaklar. Yahudilerin de Filistin/İsrail dahil dünyanın her yerinde onurlu bir şekilde yaşamaya hakları var. Eğer İsrail orantısız güç putuna tapıyor olmasaydı, mağdur olduğu Hamas hamlesinden sonra saldırganlık yerine çözüm ve barış çağrısı yapsaydı belki bugün her şey başka bir çizgide olabilirdi. Ancak ne çoğu Müslüman devletin ne de İsrail’in barış gibi bir derdi var. İsrail’de Siyonizm’in sömürdüğü o devletsizlik endişesi duygusunun üstüne bina edilen çılgınca bir gaflet ve ırkçı bir kibir var. İsrail’i yöneten siyonist ideoloji bu mazeretle hareket edip kendinden başka hiç kimseyi insan yerine koymayan bir barbarlığı işlemekte bir sakınca görmüyor. Ve bunu kendi kendini koruma adı altında meşrulaştırıyor. Antisemitizm yaftası tüm dünyada, özellikle de Batı toplumlarında, İsrail’e yönelik haklı eleştirileri susturmak ve insanları terörize etmek için insafsızca kullanılıyor. Bunun yolaçtığı ilginç bir durum var: Dikkat edin Filistin konusundaki gerçekleri antisemitizmle suçlanmadan duymak ve dile getirmek isteyen Batıdaki tüm özgürlükçü insanlar ve Müslümanlar orantısız bir şekilde hakperest Yahudi entellektüellerin yazı, kitap ve konuşmalarını paylaşıyorlar. Çünkü konuşma özgürlüğü tehdit altında.
Erdoğan’ın Holokost suçunun tarihsel ağırlığı altında irrasyonel ve infantal bir ezikliğe sürüklenen Almanların cumhurbaşkanıyla görüşmesinde söylediği gibi Müslümanların Yahudilere ve Avrupalılara Holokost’tan doğan bir borcu yok. Müslümanlar arasında son dönemde ortaya çıkmış antisemitizmin de bir numaralı sorumlusu Holokost’un mirasını Filistin’de etnik temizlik yapmak için araçsallaştıranlardır. Antisemitizmi bir ‘recruitment’ tekniği olarak teşvik eden ve Filistinlilere insandan aşağı bir muameleyi reva görenlerin ırkçılıktan yana şikayette bulunmaları bir ikiyüzlülüktür.
Hasıl-ı kelam, Gazze’de yaşananlar benim nispeten uzak durduğum Filistin meselesinde beni (başka insanlar gibi) yüzleşmeye zorladı. İtiraf etmem gerekirse, Gazze denilen ve iki milyondan fazla insanın hapsedildiği bir toplama kampının gerçek mahiyetini görmek zorunda kaldım. İçim acıdı. Müslümanlığım beni teskin etse de insanlığım bu zulme isyan ediyor. Güce tapan bir barbarlık makinasının insanlık adına durdurulup barışa ve adaletli bir çözüme zorlanması bütün insanlığın görevidir. İnsanların vicdan ve hakkaniyet duygusu son tahlilde gücü ve güç tapıncını yenecektir. Tüm dünyadaki Yahudileri koruma ve kurtarma iddiasındaki bir savaş makinesinin tehdiş yoluyla her yerde antisemitism tohumları ekerek tüm dünyada Yahudiler için bir kara deliğe dönüşmesini önlemek için hakka, adalete, iyiliğe inanan tüm insanların ellerinden geleni yapması gerekiyor. Bugün hem Müslümanların hem de Yahudilerin selameti için gerekli bir uyanışın yankılarını görüyoruz. Bunun belki de ilk adımı “cesaret”tir. Hakkı söyleme cesareti. Güç’ten korkmama cesareti. Firavun karşısında Musa olabilme cesareti. Çünkü insaniyetimiz orda yatıyor. Kekeme de olsak, konuşabilmekte.
Yazarlar
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
22.07.2025
10.07.2025
1.07.2025
28.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025