Gülay GÖKTÜRK
Son yazım üzerine mesaj atan bazı okurlarım, yaptığım “Çözüm sürecinde son durum” değerlendirmesinde HDP’nin adını hiç anmadığımı, bunun da önemli bir eksiklik olduğunu yazmışlar.
Doğrusu, ben bunun önemli bir eksiklik olduğunu, hatta eksiklik olduğunu bile düşünmüyorum. Zira yaşadıklarımız, çözüm sürecinin izlediği seyir açısından HDP’nin tamamen etkisiz eleman durumunda kaldığını yeterince koydu ortaya.
Ama müsaadenizle, söz konusu eleştiriye cevap verirken meseleyi biraz genişletmek ve HDP’yle ilgili beklentiler konusunda gördüğüm bazı yanlış eğilimleri de işin içine katmak istiyorum.
Birinci olarak söyleyeyim ki, HDP’nin “Türkiye Partisi olma” projesini başından beri pek ciddiye almadım. Birçok arkadaşımın bu kadar ciddiye alıp bel bağlamasını anlamakta da zorlandım.
Çünkü, bir siyasi partinin anlamlı olabilmesi ve demokratik sistem içinde olumlu bir rol oynayabilmesi için ille de Türkiye’nin bütün sorunları hakkında söyleyecek lafı olması gerekmiyordu. Demokrasilerde pekâlâ tematik partiler de olabilir ve önemli misyonlar yüklenebilirlerdi. Hele hele temsil ettikleri tema Kürt meselesi gibi o ülkenin kilit meselelerinden biriyse varlıkları çok hayati de olabilirdi.
İkinci olarak, HDP’nin “Türkiyelileşmesi”nden “Tek vatan- tek bayrak-tek devlet” formülünü benimsemesini anlayanlara da hiç katılmadım.
Zira, çözüm sürecinin başından bu yana tekrarlayıp durduğumuz gibi, “çözümün siyaset yoluyla olması” aynı zamanda bu sürecin siyasi sonuçlarının öngörülemez olması, ucu açık bir süreç olması anlamını taşıyordu. Yani, Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile gelecekte nasıl bir idari ilişki içinde olacağını demokratik siyasetin meşru mekanizmalarının belirleyeceğini baştan kabul etmeliydik. Sonu baştan belli bir sürece, demokratik bir süreç denemezdi.
Özetle HDP’nin bir Kürt partisi olarak kalmasında ve “tek bayrak - tek vatan - tek devlet” formülasyonu dışında başka siyasi projelere sahip olmasında bir sakınca yoktu.
Yeter ki Kürt meselesinin ve Çözüm Süreci’nin siyasi platforma taşınması ve ilerletilmesi konusunda olumlu bir rol oynayabilsin.
Son olarak, bütün bu süreçte HDP’ye biteviye “PKK’yla bütün bağlarını kes” deyip durmanın da pek anlamlı olduğunu düşünmedim. Bu söylemin pratikte pek karşılığı olmadığı gibi, siyaseten çok arzulanır bir durum olup olmadığı da tartışmalıydı. Zira HDP’nin önemi, bir bakıma da PKK’yla olan bağından geliyordu. HDP, PKK’dan tamamen kopuk bir örgüt olsaydı, siyasi yelpazemize bir renklilik katabilirdi kuşkusuz ama ondan beklediğimiz rolü de oynayamazdı.
Tabii, varolan organik bağını yasalara meydan okur tarzda gözümüze sokması, yaşadığımız geçiş döneminin ruhuna uygun olarak, durumu idare etmeye çalışan bütün iyi niyetli güçleri zor duruma sokması gerekmezdi. Ama gerçekte hepimiz, HDP’yi değerli kılan asıl özelliğinin söz konusu illegal yapıyla sosyolojik ve siyasi bağı olduğunu biliyorduk.
Beklentimiz, HDP’nin bu bağı çözüm süreci lehine kullanması; genişleyen kitle tabanıyla silahlı yapıyı daha gerçekçi müzakere şartlarına ikna etmeye çalışması, çözüm sürecinin kaderinin ve ağırlık merkezinin Türkiye dışına kayması karşısında, bu süreci yerli bir süreç olarak tutma noktasında PKK’yı etkileyebilmesiydi.
Ama anlaşılan gerçekçi bir beklenti değildi bu.
Kobani olaylarından bu yana ortaya çıkan tablo, PKK’yla HDP arasındaki ilişkinin karşılıklı bir etkileşim ilişkisi değil, katı bir ast-üst ilişkisi olduğunu; HDP’nin artan siyasi gücüne rağmen silahlı kanat üzerinde herhangi bir olumlu etki yapamadığını ortaya koydu. HDP, ne Rojawa’nın ön plana çıkarılıp Türkiye’de çözüm sürecinin kaderinin Suriye’deki gelişmelere endekslenmesine itiraz edebildi; ne AK Parti’nin uluslararası bir kampanyayla IŞİD yanlısı gibi gösterilmesine karşı çıkabildi; ne seçim öncesi dönemde PKK tarafından belirlenen “AK Parti’yi başdüşman ilan etme” politikasını biraz olsun yumuşatabildi ne de son olarak PKK’yı ateşkesi bozma kararından caydırma konusunda en ufak bir etki yapabildi.
PKK’yla ilişkili ama onunla arasında farklılıklar olan bir siyasi aktör haline gelemedi.
Böyle olunca da, siyasi olarak önemini kaybetti.
Gelecekte ne olur bilinmez ama şu anda Meclis’te 80 milletvekili gibi çok güçlü bir temsile sahip olmasına rağmen, herhangi bir siyasi ağırlığı olduğunu söylemek zor.
Çözüm Süreci’nde geldiğimiz noktayı değerlendirirken HDP faktörü diye bir faktörden bahsedemiyorsak, bu yüzden bahsedemiyoruz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015