Hadi ULUENGİN

Çar ve Sultan
19.12.2014
1655

 VLADİMİR Putin’in Ankara’ya geldiği gün yazıma şu paragrafla başlamıştım:

Dün öğle saatlerine doğru bir avro atmış beş virgül sekiz ruble ediyordu.

Oysa daha temmuz sonunda aynı Avrupa parası kırk üç rubleye alınıyordu.

Rus para ünitesi sadece son bir ay içinde o avroya oranla yüzde yirmi altı, dolara oranla ise yüzde yirmi yedi değer kaybetti.

Yılbaşı referans belirlendiği takdirde ise parite çöküşü yüzde kırk üçe ulaşıyor.

***

HATIRLATAYIM, “Rusya’yla nereye” başlığını taşıyan ve Erdoğan iktidarının Moskova’yla göbek bağı ilişkiler kurmasını eleştiren bu makale 5 Aralık tarihinde yayınlandı.

Oysa yazıya bugün, yani aradan henüz iki hafta bile geçmeden başlayacak olsam rakamları ve oranları değiştirmem gerekecekti.

Çünkü aynı Rus para birimi dün aynı avroya karşı ancak yetmiş yedi ruble ediyordu.

Dolara kıyasla da tepetaklak düşüş yine 2014 başına kıyasla yüzde elliyi geçmişti.

***

KÜRESEL ekonomide yaşıyoruz, tabii ki bize ne diyemeyiz!

Hele hele biz hiç mi hiç diyemeyiz!

Dış ticaretinin önemli bir bölümünü eski SSCB’yle gerçekleştiren ve hemen bütün doğalgazını dolar ödeyerek oradan ithal eden; buna karşılık ihracatının ciddi bir kesimini ruble karşılığında yapan Türkiye’nin stepler ülkesindeki krizden etkilenmemesi imkânsızdır.

Henüz çok erken ama etkilerini önümüzdeki kısa- orta vadede fazlasıyla hissedeceğiz.

Zira yegâne girdisi akaryakıt olan Rusya’nın varil fiyatındaki fahiş artış sebebiyle son yıllarda tutturduğu refah seviyesi tamamen yapay ve geçici bir temele oturuyordu.

Fiyatlar düştü, Putin’de de kalpak düştü ve kel göründü…

Yani önce “Avrasyacılık” mavrasıyla ulusalcıların, sonra da otoriterleşme ikizliğiyle “Erdoğancıların” yerlere göklere sığdıramadığı o Putin ki, ayakları alçıdan bir heykeldi.

Değirmenin suyu kesildiği an kaidesinden oynamaya mahkûmdu.

Ve şimdi bu mukadder gelişme kapıya dayandı ki, eğer biz de göbek bağını asgariye indirmek için hızlı davranmazsak “Rusya’yla nereye” sorusu daha çok başımızı ağrıtacak.

***

DEDİĞİM gibi, ilkin ulusalcıların, sonra da onların rotasına giren “Erdoğancılar”ın Rusya ve Putin sevgisi her şeyden önce Batı’ya, yani aslında demokrasi, çoğulculuk ve sivillik gibi o Batı’nın temel ilkesi addedilen değerlere duydukları husumetten kaynaklanıyor.

Malûm, kızıl veya beyaz, sözkonusu Rusya tarih boyunca ne yukarıdaki değerlerle bütünleşti, ne de onları benimsemek iradesini yansıttı. Yukarıdaki Batı’yı daima hasım gördü.

Artı, kâh Ortodoksluğu, kâh Slavlığı ön plana çıkartarak tıpkı Türkiye’deki gibi “biz bize benzeriz” ideolojisi çerçevesindeki rejimlerle haşır neşir oldu.

İki ülke arasındaki bu ruhi ortaklık Moskova’da Vladimir Putin’in, Ankara’da ise Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı pekiştirmesiyle de belirli bir “kader ortaklığı”na dönüştü.

Nitekim gerek her ikisi de diktatorya marjlarında dolanan otoriter ve pederşahi yönetim mekanizmaları inşa ettiklerinden; gerekse hem tarihî perspektifte, hem de hâl ve oluş tarzında ikizlik yansıttıklarından, dış gözlemcilerin birini “Çar Vladimir”, diğerini ise “Sultan Erdoğan” diye nitelendirmesi son derece doğru bir metafor oluşturuyor.

***

OYSA son krizle birlikte Rusya’da deniz bitti, bitiyor, bitecek…

Stepler diyarı mutlaka çalkantılara gebedir ve ceremesini bütün bir ülke çekecektir.

Ve umalım ki Türkiye’de iş oraya varmadan “Sultan” “kader arkadaşı” (!) “Çar”ın bu gidişatından ders çıkartır da “Rusya’yla nereye” sorusu artık ebediyen gündemden düşer.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar