Hakan AKSAY
Partili gazetecilik. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ndeki derslerimizden birinin adı böyleydi.
Dersi veren yaşlı profesörü severdim. Aydınlık yüzlü bir adamdı. Açık tenli, mavi gözlü, ak saçlıydı. Genellikle gülümseyerek konuşurdu.
Bana iyi davranırdı. Hatta bir keresinde çay bile ısmarlamıştı.
"Partili gazetecilik"; komünist partisinin, parti yönetiminin, aslında tek bir kişinin, yani Genel Sekreter'in politikalarını ve çıkarlarını gözetmek anlamına geliyordu.
Bu uğurda bazen gerçeği gizlemek veya "bekletmek", zaman zaman da sessiz kalmak ya da bilerek manipülasyon yapmak gerekebiliyordu.
Aydınlık yüzlü profesörümüz bize bunları uzun süre ve uygun bir lisanla anlattı durdu. Aklıma takılan veya kabul edilmez bulduğum şeyleri dile getiremedim. Çünkü o dönemde ben de bir komünisttim ve "parti çıkarları" maalesef benim için de her şeyden önce geliyordu.
* * *
Lider Brejnev, ben Sovyetler Birliği'ne gittikten aşağı yukarı bir yıl sonra öldü. Yerine geçen Andropov'un kalan ömrü de sadece 1,5 yıldı. Sonra da bir yıl kadar Çernenko başta kaldı. Sıra "genç lider" Gorbaçov'a gelmişti.
Bir Rus arkadaşım benim "uğursuz ve lanetli" olduğumu söylüyordu. Öyle ya, SSCB'ye gelişimden itibaren birkaç yıl içinde dördüncü lideri görüyordum.
Bu arada Gorbaçov'un ilk ayları da dahil, "partili gazetecilik ilkeleri" yaşıyordu. Ünlü Pravda gazetesi bir o bir diğer lidere övgüler düzüyordu.
Sonra hareketli bir süreç başladı. Önce "hızlandırma" dediler, sonra "yenilenme", ardından "perestroyka" (genellikle yeniden yapılandırma diye Türkçeye çeviriyorlar ama ülkemizdeki bugünkü siyasi gelişmeler ışığında "değişim" diyebiliriz sanki). Medya ve tartışmalarla ilgili boyut, işin "glasnost", yani şeffaflık denilen boyutuydu.
Artık eleştirilemeyen hiçbir şey ve hiç kimse kalmamıştı. Komünist partisi de lider de kıyasıya eleştirilebiliyordu. Eski komünistler bu durumdan çok rahatsızdı.
Bense mutluydum. Çünkü 20 yaşında "dünya cennetidir" diyerek geldiğim Sovyetler'de gördüğüm türlü olumsuzlukların "güler yüzlü sosyalizm" ile halledilmesi yolunda son bir şans belirmişti.
* * *
Fakülte bitti. Yönetici yoldaşlar benim Türkiye'ye dönme isteğimi reddettiler. Yolum Doğu Almanya'ya, Leipzig'e düştü.
Bizim parti yayınlarında "perestroyka ve glasnost" rüzgârı estirme zamanı gelmişti.
Bir keresinde çok uğraşmış ayrıntılı bir eleştirel makale yazmıştım. Politbüro'dan bir yoldaş beni çağırmış önce yazımı uzun uzun övmüştü. Son övgüler dudaklarından dökülürken yüzü biraz karardı, gözleri sağa sola kaydı. Nihayet o an gelmişti:
"Yazın çok güzel, yoldaş, ama şimdi böyle bir şeyi yayımlamanın zamanı değil."
Ne diyeceğimi bilememiştim.
Aklıma bizim aydınlık yüzlü profesörümüz geldi. Hani genellikle gülümseyerek konuşan. Bana bir keresinde çay bile ısmarlamış olan...
Bir süre sonra Türkiye'ye döndüm.
Bu benim yalnızca "partili gazetecilik" ile değil, parti ve komünizm ile vedalaşma sürecimdi aslında.
* * *
Kendi hesaplaşmamı yaparken SSCB yıllarında gülüp geçtiğim bir anekdot aklıma geliyordu:
Kızıl Meydan'daki askerî törende Büyük İskender, Cengizhan ve Napolyon kendi aralarında konuşuyordu.
Büyük İskender "bende böyle tanklar olsaydı, dünyayı ele geçirirdim" diyordu.
Cengizhan "bende böyle füzeler olsaydı tüm yeryüzünün hâkimi olurdum" diyordu.
Napolyon'un dediği ise şuydu:
"Bende Pravda gibi bir gazete olsaydı, hiç kimse Waterloo Muharebesi'ni kaybettiğimi öğrenemezdi."
Üniversitedeki son aylarımda Çernobil felaketi yaşanmıştı ve biz SSCB'de yaşamamıza rağmen bu olayı pek çok ülkeden sonra öğrenmiştik.
* * *
Erdoğan, iktidarının ilk yıllarında "şöyle 10-15 milyon tirajlı bir gazete olsa" diye bir hayalinden bahsedince aklıma yine Pravda gelmişti.
Pravda 10 milyon tiraja ulaşmıştı, 12 milyon bastığı da olmuştu. Erdoğan niye bir "Kasımpaşa Pravdası" çıkarmasındı?
Öyle bir tiraj, hiç gerçekleşemeyen bir hayal olarak kaldı.
Ama "partili gazetecilik" ilkeleri pekâlâ uygulanıyordu. İktidarın, AK Parti'nin, aslında tek bir kişinin, yani Erdoğan'ın politikalarını ve çıkarlarını gözetmek şarttı.
Bu uğurda bazen gerçeği gizlemek veya "bekletmek", zaman zaman da sessiz kalmak ya da bilerek manipülasyon yapmak gerekebiliyordu.
Oralardan buralara geldik. Bizdeki birçok gazetenin (sadece gazetelerden de söz etmiyorum tabii) adı Pravda değil, ama işlevi aynı.
Üstelik sadece iktidar yanlısı ve/veya sağcı medya değil, kendini "muhalif" olarak konumlandıranlar da çoğu kez "partili gazetecilik" yapıyor. Onların da gerçek ile ilişkileri ideolojik, siyasi süzgeçlerden geçiyor.
Kimisi çok hoş şeyler söylüyor ve yazıyor. Çalışanları, köşe yazarları ve programcıları da sempatik. Aklıma yıllar öncesinden o yaşlı profesör geliyor.
Hani genellikle gülümseyerek konuşan. Bana bir keresinde çay bile ısmarlamış olan...
P.S.: Bu yazı, geçen hafta Ankara'da Gazeteciler Cemiyeti'nin yüzlerce meslektaşımızın katılımıyla düzenlediği "Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar" konulu konferansta yaptığım konuşmanın bir bölümüydü. 26-27 Nisan'da Türkiye Barolar Birliği'nin ev sahipliğinde uluslararası, ulusal ve yerel gazetecilik meslek örgütleriyle, sendikal kuruluşların, RTÜK üyelerinin, milletvekilleri ve akademisyenlerin katkı verdiği çok yararlı bir etkinlikti. Emeği geçen herkes sağ olsun, var olsun.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025
20.02.2025
13.02.2025
16.01.2025
9.01.2025