Hilâl KAPLAN
Geçtiğimiz Pazar günü "başıma gelmese inanmazdım" diye tabir edilen türden bir hadise yaşadım. Ak Parti'nin bir ilçe teşkilatı gençlik kollarının düzenlediği bir panelde konuşmacıydım. Söz kaçınılmaz olarak yeni çıkan kitabım "Türkiye'nin 'Ölmeyen' Babası: Atatürkçü Gençliğin İmkânsız Yası"na geldi.
Kitapta da savunduğum gibi Atatürkçülüğün rızaya dayalı ortak bir konsensüs sonucu değil, baskı ve zorla her türden siyasî görüşe sahip kişinin eklemlenmek zorunda bırakıldığı bir egemenlik süreci olduğundan bahsettim. Mevcut anayasa ve kanunların bu baskının zâhirdeki dışavurumu olduğunu ifade ettim. Her görüşten insanın 'Atatürk' gösterenine eklemlenmesini sağlamanın bu gösterenin siyasal alanın merkezindeki konumunu canlı tutmaya sebep olduğunu anlattım. Bu yüzden Atatürkçülüğün bir ideolojiden ziyade, toplumu homojenleştirme amacına hizmet eden totaliter bir egemenlik süreci olduğu düşüncemi paylaştım. Ve bulunduğum mekân itibariyle "Mesela bazı Ak Partililer Atatürkçü olmasa bile söylemlerinde Atatürkçü olduklarını vurgulamak zorunda hissederler" diye bir örnek verdim.
Sen misin bazı Ak Parti'lilerin Atatürkçü olmadığını dillendiren! Mikrofonu alan başörtülü bir genç kadın "Biz de Atatürkçüyüz, biz böyle olduğumuzu kanıtlama savaşı veriyoruz. Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diye çıkışmasın mı? Sonradan kendisinin öğretmen olduğunu ve mesleğini yasak dolayısıyla başını açarak yapmak zorunda kaldığını öğreneceğim bu genç kadın, "Siz bunun savaşını veriyor olabilirsiniz, saygı duyarım. Ancak ben de Atatürkçü değilim; olmadığımdan ötürü savaşınıza da ortak olmak durumunda değilim" minvalindeki sözlerimi müteakip beraberindeki birkaç kişiyle salonu terk etti.
Bu kadının, biraz da "Burası Atatürk Türkiyesi" söylemi sayesinde "ya sev ya terk et" bağlamında yapılan zulümler üzerinden kaç kuşaktır gadre uğratılmış bir geçmişin yükünü omuzlarında taşıdığını ve bu yükün ağırlığı sebebiyle bugün çıkış noktasını "En Atatürkçü benim" demekte aradığını görmek çok da zor değildi. Roland Barthes'ın sıklıkla anılan bir faşizm tanımı vardır. "Faşizm, konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir" diye tercüme edilir. Sanırım gerçekten öyle. "Atatürk diktatör müydü, değil miydi" tartışmasına gelmeden evvel günümüzde bu söyleme mecburiyeti sebebiyle yaşanan/ yaşatılan baskı ortamına odaklanmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bugüne kadar "Stockholm sendromu" toplumsal seviyede hep Alevilerle bağdaştırıldı ama biraz da işin bu yönüne bakmakta fayda var sanırım. Zira anlaşılan hepimiz Atatürkçüyüz ve Stockholm sendromuyla malûlüz...
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019