Tuncay TOP

Tuncay TOP
Tuncay TOP
Tüm Yazıları
DERSİM KATLİAMININ SORUMLUSU KİM?
25.11.2011
4374

 Tarihe bakmak ihtiyacı, ‘’eskide kalanın’’ kaba bir derlemesini yapmak , ‘’eski’’ olanın bilgilerini depolamak için değil;  ‘’geçmişte kalan’’ şeyin, asıl olarak günümüz dünyasının toplumsal ilişkilerine projeksiyon tutması ihtimali üzerinden ortaya çıkmıştır büyük ölçüde.

Geçmişte yaşanmış bir hadise, bugünün siyasal-toplumsal süreçlerinde bir karşılık bulabiliyorsa eğer, başka bir deyişle,’’ tarihsel olan’’ kişi ya da olay,  ancak, ona bakanların bir gelecek tasavvuru içerisinde kendine yer bulabiliyorsa ‘’anı derlemesi’’ ya da efsane olmaktan çıkarak yaşayan bir gerçeklik halini alır.

1937-38’de yaşanan Dersim katliamı üzerinden yürüyen tartışmalara baktığımızda, tartışmayı yürüten tarafların, AKP ve CHP sözcülerinin, meseleye objektif olarak bakmak ve tarihsel bir felaketle sahici bir yüzleşme yaşamak için değil ama, bugünün temel sorunu olan Kürt sorunu ve onun bağlaşıkları üzerinden bir mevzî kazanmak ve siyaseten rakibe üstünlük sağlamak gayretiyle hareket ettikleri ileri sürülebilir. 

Cumhuriyet tarihi, acıların da tarihidir bir yanıyla... Cumhuriyet’in ideolojisi, kurucu kadroları ve kullandıkları yöntemler üzerine çokça talep edilmesine rağmen ‘’hakikat komisyonlarını’’ kurarak yakın geçmişte yaşananlara bir neşter vurmaktan özellikle kaçınan AKP ile, Cumhuriyet ideolojisinin katı bir uygulayıcısı olmaktan başka bir meziyeti olmamış CHP’nin Dersim felaketi üzerinden yaptıkları tartışma açıktır ki, sorunu etraflıca araştırmak ve yaşananları en yalın haliyle kamuoyuna sunmak için değil, aksine yüzeysel karalamalarla meseleyi sulandırmak ve siyasetin dolambaçlı yollarında çözümsüz bırakmak içindir.

Ermeni kırımını, Rumların mübadelesini, Kürt inkârını, mecburî iskân, varlık vergisi, 6-7 Eylül, Çorum, Maraş ve diğer kitlesel katliamları araştırmak için kılını kıpırdatmayanların Dersim konusunda heyula çıkartmaları da göstermelik bir çabadır ve beyhudedir.

Bu siyasetçilerin Dersim üzerine yaptıklar tartışma, bir bütün olarak katliamı yapan ‘’devleti’’ işaret etmek yerine, Atatürk’ün bu katliamdan haberdar olup olmaması üzerinden yürütülüyor. Atatürk’ün Dersim katliamdan tabi ki haberi vardı ve olan biten her şey devletin başı olarak onun bilgileri dahilinde yapılıyordu, başka türlüsü olsaydı ancak, abes olurdu…

Kanlı harekâtın “asıl” sorumlusunun kim olduğuna dair tartışma öteden beri yapılıyor aslında... Sağ muhafazakâr veya İslami muhafazakâr çevrelere göre ‘’tek parti’’döneminin sembol ismi İnönü “asıl” sorumludur. CHP’lilere göre ise, 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kuran Celal Bayar “asıl” sorumludur.

Suçun İnönü ve Bayar arasında paylaştırılmasını mümkün kılan ise, Dersim’in Tunceli’ye çevrildiği 1935’ten Dersim’in dinî ve siyasi lideri Seyit Rıza’nın ele geçirilmesine kadarki dönemde İnönü’nün başbakan olması; 1938 yazındaki ‘’İkinci Harekât’’ döneminde ise, Celal Bayar’ın başbakan olmasıdır. Her iki kesimin de ortak noktası, olaylardan Atatürk’ü sorumlu tutmama eğilimidir. Onlara göre Atatürk o sırada hasta olduğu için, Dersim’de gerçekleştirilen katliamlardan haberi yoktur. CHP’li Onur Öymen gibi bazıları ise, gerçek sorumlunun Atatürk olduğunu bilirler ancak bunu günümüzde Kürtlere karşı yürütülen baskı politikalarını meşrulaştırmak için kullanırlar.

Gerçekte ise, katliamdan bu üç şahsiyet de sorumludur. Ama en büyük sorumluluk, ölümüne kadar iktidarın hem hukuken hem de siyaseten en güçlü adamı olan Atatürk’ündür.

Öncelikle Atatürk, Dersim’de iplerin kopmasına neden olan uygulamaların yürürlüğe konulduğu dönemde, örneğin 1935’te “Tunçeli Kanunu” çıkarıldığında gücünün doruklarındadır. Öyle ki, Kemalizm bu dönem için katı bir ideoloji olarak tanımlanmıştır.

İkincisi Atatürk 1936’da TBMM açılışında yaptığı konuşmada “Bu korkunç çıbanı tümüyle temizleyip koparmak, kökünden kesip temizlemek ve bunu her ne pahasına olursa olsun yapmak gerektiği”ni savunurken sapasağlamdır.

Dersimlilerin üstüne uçaklarla “Teslim olmazsanız Cumhuriyet’in kahredici ordusu tarafından mahvedileceksiniz” bildirileri atıldığı 4 Mayıs 1937 günü Dersim’in kaderini belirleyen Bakanlar Kurulu’na da Atatürk başkanlık etmiştir.

Atatürk, uçağıyla Dersim’i bombalayan manevi kızı Sabiha Gökçen’i 22 Mayıs 1937’de Ankara’daki Devlet Hava Yolları salonunda karşılamış, 10-12 Haziran 1937 tarihinde Trabzon’u ziyaretinde, bugün Atatürk Köşkü denen konakta Dersim’le ilgili harekât planlarını hazırlamıştır.

Atatürk, Seyit Rıza ve adamlarının asılmasından birkaç gün önce yanına Sabiha Gökçen’i de alarak Dersim’i de kapsayan bir geziye çıkmış, önce Elazığ yakınlarındaki Singeç (Soyungeç) Köprüsü’nü açmıştır. Seyit Rıza asıldıktan sonra da, önce Elazığ’a uğramış, sonra da Diyarbakır’a doğru gezisine devam etmiştir.

Atatürk, 1 Kasım 1937 günü yaptığı TBMM’yi açış konuşmasında “Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını engelleyecek hiç bir engel düşünmeğe yer bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle bahtiyarım. Tunceli’deki icraatımız neticeleri bu hakikatin ifadeleridir” demiştir.

Ocak 1938’de başlatılan ikinci harekât da Atatürk’ün kararıyla olmuştur. Bu kararın nasıl alındığını Celal Bayar yıllar sonra gazeteci Kurtul Altuğ’a şöyle anlatmıştır: “Şimdi, Mareşal Erkan-ı Harbiye Reisi (Genelkurmay Başkanı), ben Başbakan’ım. Atatürk malum... Üçümüz Dersim’de yapılan büyük ordu manevralarındayız. Manevranın da sonuna gelmek üzereyiz. Üçümüz birarada ‘Ordunun emniyeti bakımından strateji ne olmalıdır?’, onu görüşüyoruz... O sırada biz konuşurken, Dersimlilerin Jandarma karakollarımızdan üç-dört tanesini bastıkları haberi geldi. Atatürk’le göz göze geldik. Birbirimizi anlıyorduk. Atatürk benim yüzüme baktı. ‘Ne olacak?’ dedi. Anlıyorum, orada emniyet tesis edilecek. Ne olursa olsun bana hitap edecekler. Hükümet reisi benim. ‘Anlıyorum efendim, bana hitap edişinizin manasını’ dedim. Atatürk: ‘Sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i’ dedi ve vurduk...”

Örnekler çoğaltılabilir. Kaldıki bu konuda yazılmış bir hayli de kitap var. Bu veriler ışığında, Dersim’le ilgili tüm hayati kararları Atatürk başkanlığındaki heyetin verdiği açıktır. Kısacası, bundan 74 yıl önce Dersim’de yaşanan korkunç olayların sorumluluğundan, ne Cumhuriyetimizin kurucu babası Atatürk, ne CHP geleneğinin sembol ismi İnönü, ne sağ muhafazakâr geleneğin temsilcisi Celal Bayar, ne de İslami muhafazakârların saygıyla andığı Fevzi Çakmak kurtulur.

En az bu şahsiyetler kadar sorumlu olanlar ise tarihimizin bu karanlık sayfalarıyla hesaplaşmaya, Dersim’in kayıp kızlarını bulmaya, kısacası Dersim’in yaralarını sarmaya teşebbüs etmeyen, Hakikat komisyonları kurmaktan bilakis kaçan siyasetçiler, bu konuyu gündeme getirmeyen aydınlar, bilim insanları, gazetecilerdir...

Son olarak Başbakan Erdoğan’ın devlet adına Dersimlilerden özür dilemesi büyük bir inceliktir ve son derece önemlidir. Fakat, Dersim katliamının yaralarını sarmak için bir özürden daha fazlasını yapmalıdır Başbakan.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar