Yıldıray OĞUR
Dün Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün vefatının 49. yıldönümüydü.
İnönü, 1922 ile 1972 arasındaki 50 yıllık aktif siyaset hayatının ilk 27 yılındaki tek parti iktidarı devrinde Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu.
1950’de çok partili hayata geçildikten sonraki siyasi hayatının son
22 yıllık son dönemini ise 27 Mayıs darbesinin ardından kurulan hükümetteki dört yıllık başbakanlığı dışında 18 yıl boyunca muhalefet lideri olarak geçirdi.
Siyasete de 88 yaşında parti kongresini 47 yaşındaki genç bir siyasetçiye karşı kaybetmiş bir muhalefet partisi lideri olarak veda etti.
27 yıllık Tek Parti rejiminin Milli Şef’i olarak girdiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidarı kaybettikten sonra siyasete devam ederek ana muhalefet lideri olmayı içine sindirmesi Türkiye’deki demokrasinin kırılma noktalarından biriydi.
Geçen 72 yılda yakın ve uzak coğrafyamızda bir daha seçimle koltuğu terk edip muhalefet lideri olmayı kabul eden bir diktatör çıkmadı.
Fakat bu büyük demokratik fedakarlık da aslında hiç kolay olmamıştı.
Çünkü CHP ve İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimlerine giderken seçimleri kazanacağından son derece emindi.
İnönü, Mart ayının sonunda başladığı seçim kampanyasında gittiği illerde büyük ve çoşkulu kalabalıklar tarafından karşılanmıştı.
Adana’daki karşılama için Atatürk’ün bile böyle karşılanmadığı yazılmıştı. Son durak İstanbul’daki kalabalığı gösteren Vali Fahrettin Kerim Gökay’ın o meşhur “İşte Paşam İstanbul” sözünü bu sırada söylemişti.
İnönü için seçini kaybetmek, üzerinde şaka yaptığı uzak bir ihtimaldi. Hatta bu yüzden daha sonra seçimi kaybedince kendisini bağlayan meşhur konuşmasını yaptı:
“İktidar iken bütün tenkitlerinize tahammül ediyorum. Hele bir karşınıza geçeyim de görün bakayım. Ben bu mevkie yumuşak koltuktan gelmedim. Hep mücadele ede ede geldim. Bu davada tutacağım yol şudur: Hesapsız bir sabır, hiçbir güçlük karşısında eğilmeyen bir sebat. Seçimi kaybedersek, gördünüz diyeceğim bu şeref de benim, bir daha benim kadar sabırlısını bulamazsınız. Bir daha elinize bu fırsat geçmez.”
CHP’li gazetelerine de halkın savaş kahramanı Milli Şef’i, ülkeyi kuran Atatürk’ün partisi CHP’yi satmayacağına olan temkinli bir iyimserlik hakimdi.
CHP’nin bir nevi Sabah gazetesi olan Ulus’un başyazarı Falih Rıfkı Atay, meseleyi nankörlüğe kadar getirmişti:
“Muhalifler güneşi çamurla sıvamak için gece gündüz çalışsınlar. Türk Milletinin sağduyusu ve muhakemesi yalan ve iftiralara rağmen realiteyi görmesine kafidir. Ve tekrar ediyoruz: Türk milleti nankör değildir.”
Yine o devir CHP’nin en ateşli kalemşörlerinden olan Peyami Safa, “Sırası mı?” adlı yazısında muhalefeti dış güçlere bağlamıştı:
“Bu partinin ve onun iktidar sisteminin Bayar’lardan, Bayur’lardan ve daha başka parti ve particiklerin mümessil ve mensuplarından fazla yıkıldığını görmeğe can atan düşman sınırımız dışındadır: malum. CHP iktidarını yıkmağa çalışmak, onunla ister istemez cephe birliği yapmaktır. CHP iktidarı ebedi kalmayacaktır. Fakat her değişmenin tarihte bir eşref saati vardır.”
CHP’liler o eşref saatinin henüz gelmediğinden emindi. Halkın böyle bir nankörlük yapmayacağını düşünüyordu.
O yüzden 14 Mayıs gecesi ortaya çıkan tablo, seçim sonuçlarını İnönü ile birlikte Çankaya Köşkü’nde izleyen CHP kurmaylarını şoke etmişti.
Bakanlar kurulunda İnönü dışında hiçbir bakan kendi seçim bölgesinden Meclis’e girememişti.
Eğer İnönü de memleketi Malatya yerine daha önce mebusluğunu yaptığı Ankara’dan aday olsaydı o da Meclis’in dışında kalacaktı.
İnönü ilk sonuçlar geldikten sonra etrafındakilere konuştu. Ankara’ya özellikle kızgındı. CHP’ye karşı içeride propaganda yaptığını iddia ettiği Rusları, aydınları suçladı, bir sene sonra yeniden iktidara geleceklerini iddia etti:
“Biz elli kişi olarak meclise girsek, yine bize koalisyon önerirler. Kabul etmeyeceğiz. Bu sonuç, iç politikanın bizi suçlamasıdır, dış politikanın bizi suçlamasıdır. Kitlelerin suçu yoktur, aydın denilen zümre bize karşı neler aşılamamıştır. (...) Son zamanlarda onları yendiğimizi sanıyorduk, yanılmışız. İç politikanın suçlamasıdır, çünkü bu parti, karşımızdaki parti fırsatı kullanıyor, devrimler henüz kökleşmemiştir. Dış politikanın suçlamasıdır, çünkü Ruslar’ın geniş ölçüde propaganda yaptıkları kuşkusuzdur. Tek kaygım, İkinci Dünya Savaşından kurtardığımız ülkenin Üçüncü Dünya Savaşının öncesinde yönetimsiz kalışıdır. Şimdi biz birbirimize düşmemeliyiz. “Falan şunu yönetemedi, bunu parti yapamadı” dememeliyiz. Bütün suçlar hep benimdir. Abartmayayım ama, bir yıl sonra duruma bütünüyle egemen olacağız. Bize teslim olacaklardır. Bu masadaki arkadaşlarımla övünüyorum, biz çarpışmak için yeterliyiz. Ben kendilerinden iç güvenlik ve dış güvenlik için güvence isteyeceğim”
Yaşanan bir kaç günlük hayal kırıklığı ve şokun ardından İsmet Paşa, ilk demokratik seçimde yenilgiyi önceki konuşmasındaki gibi “bu şeref de bizim” diyerek CHP’lilere kabul ettirdi, görevi Doğu meselesi, irtica gibi kırmızı çizgilerde güvenceler isteyerek Bayar’a devretti, Pembe Köşk’e gitmeyip muhalefet sıralarının başına oturdu.
CHP’liler halkın muhalefet tarafından kandırıldığını, bir sonraki seçimde bu geçici yanılgının değişeceğine inanıyorlardı.
Yaşanan değişimi Ulus’taki başyazısında Falih Rıfkı Atay veciz biçimde anlatmıştı:
“Kapanan sayfa ‘milli kahraman’ cumhurbaşkanları devridir. Açılan safha alelâde fani vatandaşlar arasından seçilmiş alelade cumhurbaşkanları devridir.”
14 Mayıs 1950 seçiminde halk iki parti ve iki aday arasında bir seçim yapmadı.
Seçin ana konusu yasaklar, kimliklere, dini hayata baskı, ekonomi, tarım, yoksulluk, işsizlik değildi.
Bütün bunların hepsi vardı ama esas soru şuydu: 27 yıllık tek parti rejimi ve Milli Şeflik sistemiyle devam mı tamam mı?
Seçimden çok bir referandumdu bu. Bayar başbakanlık yapmış, çok da popüler olmayan bir teknokrattı. Menderes henüz bu kadar meşhur olmayan, toprak ağası genç eski bir CHP milletvekiliydi.
O yüzden DP, “Yeter söz milletindir” dışında neredeyse hiçbir şey demeden seçimleri kazandı.
Benzetmek her bakımından haksızlık olabilir ama önümüzdeki seçimler de 22 yıllık kesintisiz bir iktidar için bir referandum olacak.
Ekonomik sorunlar, yasaklar, hukuksuzluklar karar anını etkileyecek ama seçimin ana konusu yanında bütün bunlar tali kalacak.
Hatta muhalefetin önerileri ve hatta aday bile…
Çünkü muhalefet kimi aday çıkarırsa çıkarsın karşısında hapishanelerden yasakları dele dele gelmiş, muhtıralar, kapatma davaları, darbe girişimleri atlatmış, son 22 yılda girdiği 15 seçimi de kazanmış, son olarak kurduğu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle parti ve devleti birleştirmiş, İmamoğlu’nun bile ofisinde portresi olan, Türkiye’nin dünyadaki en meşhur markası, Putin dışında modern dünyada en uzun süredir iktidarda kalmayı başarmış Erdoğan olacak.
Adı geçen ve geçmeyen hiçbir rakip adayın hikayesi ondan parlak ve heyecanlı değil, kabul etmek gerekir ki şu an Türkiye’de yaşayan hiçbir siyasetçi onun kadar karizmatik ve iyi hatip de değil.
Bu seçimde toplum bir beş yıl daha Erdoğan tarafından ve bu sistemle yönetilmek isteyip istemediğine karar verecek.
Muhalefet ne kadar hazırlık yaparsa yapsın, hangi adayla ya da adaylarla karşısına çıkarsa çıksın bu seçimin bir referandum olduğu gerçeğini değiştiremeyecek.
Bu seçim Erdoğan ile tamam mı devamı mı seçimi olacak. Yerine kimin geçeceği tali bir mesele olarak kalacak.
Bu seçimin bir referanduma dönmesi sadece muhalefet açısından değil, iktidar açısından da bir avantaj.
Onlar da ekonomik sorunlardan, haksızlık ve yolsuzluklardan şikayet edenlerin karşısına bu seçimin bir referandum olduğu büyük hakikatini koyacaklar.
Erdoğan kaybederse onunla birlikte bir sosyal sınıfın, fikrin de kaybedeceğini ve kimsenin bunun vebaline ortak olmaması gerektiğini anlatacaklar.
Özellikle seçim kampanyasında muhalefet cephesinden gelebilecek bu tezi güçlendirecek açıklamalar, eylemler, siyasetler bu vebale ortak olmayanlar üzerinde tahmin edilenden daha çok etkili olacak.
(2017 referandumunda son anda çıkan Evet bunun somut bir örneği)
Bu argümana karşı muhalefetin elindeki en değerli panzehir ise aday değil, masa olacak.
Masa ve ittifakın varlığı bu seçimi bir sosyal sınıfın, fikrin iktidardan tasfiyesine karar verilecek bir referandum olmaktan kurtarabilir.
Seçim masadaki çokluk sayesinde bir kültürel ve demografik nüfus sayımına dönmeyebilir.
Yoksa iktidarın seçim kampanyası sırasında sık sık üfleyeceği, “saldırı var, herkes kendi evine” sur sesiyle bu demografiden çıkacak sonuç malum.
Muhalefet bu seçimin bu özünü bu aralar kaçırmış gözüküyor.
Karısı için mezar olarak yaptırdığı Taç Mahal’den en son karısının mezarını estetiği bozduğu için çıkartan Şah Cihan gibi, çıkış noktasından uzaklaşma hali bu.
Halbuki aday tartışmalarında enerjisini ve birliktelik ruhunu kaybetmeye başlayan muhalefetin bu seçimlerdeki en güçlü adayı hala aynı kişi: Erdoğan’ın karşısındaki aday.
Hiçbir adayın vasfı onun Erdoğan’ın karşısındaki aday olmasından daha güçlü olmayacak.
Seçimi kazanan adayın da muhtemelen biyografisindeki en parlak cümle 22 yıl sonra Erdoğan’ı sandıkta yenmiş olmak olacak.
Falih Rıfkı’nın dediği gibi “Milli kahraman’ cumhurbaşkanına karşı alelâde fani vatandaşlar arasından seçilmiş alelade cumhurbaşkanı” adayı arasındaki bir seçim olacak.
Mesele aslında bu kadar basit.
Siyaset bilimciler bile bu kadarını anlayabilir…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025