Yıldıray OĞUR
“Partiler arasında kurulan koalisyonlar, bu koalisyona katılan partilerden her birinin kendi görüşlerinde belli ölçülerde fedakârlık yapmasını gerektirir. Bu bakımdan partilerin kendi programlarını tam olarak tatbik etmeleri eksiksiz olarak gerçekleştirmeleri beklenemez. Bununla birlikte … koalisyon hükümeti kırgınlık ve acıları gidererek bütün geçmişin bir yana bırakılmasını, karşılıklı bağışlama ve hoşgörüye dayanan bir kardeşlik ortamının kurulmasını ilk görev sayar.”
Eğer önümüzdeki 45 gün içinde bir koalisyon hükümeti kurulabilirse imzalanacak protokolün girişinde muhtemelen benzer cümleler yazacak. Zor ama imkânsız değil. Öyle olsa 1974 yılının Ocak ayında yukarıdaki protokolde üç noktalı yerde CHP ve MSP’nin adları yan yana gelemezdi.
Bir tarafta laikliğe aykırı eylemleri yüzünden iki sene önce kapatılmış, lideri İsviçre’ye gitmiş Milli Nizam Partisi’nin devamı olan Milli Selamet Partisi. Tam karşısında da onun “hak geldi batıl zail oldu”da batıl olarak kastettiği pek çok şeyi temsil eden CHP.
Laiklerle dindarlar arasında ilişkilerin 0 düzeyinde olduğu, dinci, yobaz terminolojisinin ayıp olmadığı zamanlar…
Evet, o günkü CHP, inançlara saygılı laiklik diyen, jakoben cumhuriyetçiliği eleştiren Ecevit’in CHP’siydi ama CHP’ydi işte. MSP de ilk hedefini tebliğ, ahlaki kalkınma olarak belirlemiş, tecrübesiz, sert çekirdek bir ''İslamcı'' parti.
1973 seçimlerinde de bugüne benzer bir sonuç çıkmıştı. CHP 185, Adalet Partisi 149, MSP 48 vekil çıkarmış, Demirel “Halkımız bize muhalefet görevini verdi” diyerek kenara çekilmişti.
En imkansız seçenek CHP-MSP koalisyonuydu. Erbakan kapıları önceden kapatmış, CHP içinden zaten bu “Şeriatçılarla” yan yana gelinemeyeceği itirazları yükselmişti. 3.5 ay hükümet kurulamadı. Ecevit, kendisine verilen hükümet kurma görevini iade etti. İşte tam o sırada geriye kalan tek ihtimal olarak CHP-MSP temasları başladı. Görüşmeleri yürütenlerden biri ne tesadüfdür ki CHP’nin Antalyalı genç genel başkan yardımcısı Deniz Baykal’dı.
İki taraftan da sert tepkiler geldi. CHP’li Kemalist medya iş birliğine karşı çıktı, Necip Fazıl’ın aralarında olduğu isimler Erbakan’ı sert sözlerle uyardı. Meclis’teki af kanunu oylamasında “Komünistler affediliyor” diyerek çatlak ortaya çıktı, çoğunluğunun Nurcu olduğu söylenen 20 MSP’li affa oy vermedi..
İki parti arasında girişteki umutlu ifadelerle başlayan 109 maddelik bir protokol imzalandı, MSP aralarında Adalet ve İçişleri’nin de olduğu 7 bakanlık aldı. Ama homurtu sesleri geçmedi.
Ama 7.5 aylık bu iktidar döneminde CHP ve MSP asla buna izin vermez denen pek çok şey yapıldı 141, 142, 163’ten içerde olan solcular, sağcılar, İslamcılar afla serbest kaldı, Osmanlı hanedanının yurda giriş yasağı kaldırıldı, İmam Hatiplerin orta kısmı yeniden açıldı, İsmail Cem TRT genel müdürü oldu, haşhaş yasağına karşı ABD'ye birlikte posta kondu ve tabii Kıbrıs Barış Harekâtı oldu.
Bunca engeli aşan koalisyon Ecevit, İskandinavya’ya giderken vekaleti yardımcısı Erbakan yerine CHP’li bakana bırakmak isteyince çöktü.
Kıbrıs Fatihi olarak erken seçime gitmek isteyen Ecevit’in hamlesi kendi partisine takıldı, sonra doktor Sadi Irmak’ın 450 vekilden 18 güvenoyu almış bağımsız iktidarlarına kaldı ülke…
CHP’yle koalisyon yaptığı için Erbakan yıllarca topa tutuldu. Necip Fazıl, Erbakan’a mektup yazıp “İslam davasını batırmakla suçladı”, Mehmet Şevket Eygi “Mütevazı ol, manyaklığı terk et'' diye yazılar yazdı. Koalisyon sırasında AP’li Nurcu Yeni Asya gazetesi MSP’li Korkut Özal’ın içki içtiğini iddia eden fotolar bile yayınladı.
1973’ten bu yana katı olan pek çok şey buharlaştı. CHP başka bir CHP, Milli Görüş içinden üç parti kapatmadan sonra AK Parti çıktı. Ama hâlâ katı olan çok şey var. CHP ile AK Parti arasında tarihi karşıtlığın harareti geçse de hâlâ canlıdır, Cumhurbaşkanı’nın konumundan, 17/25 Aralık’a, Suriye meselesine kadar da daha taze ve daha uzlaşmaz çelişkiler mevcuttur.
MHP ile AK Parti arasında da pek çok benzerlik bulunabilir. Belki en az çelişki HDP-AK Parti arasında var ama orada da öylesine büyük ve haklı güvensizlikler, uluslararası ilişkilere uzanan çıkar farklılıkları var ki bütün o benzerlikleri örtmekte….
Yani bu denklemde bir koalisyonun neden olmayacağını yazmak çok kolay bir iş. Her partinin şahinleri, kendi partisini diğer partililerin yanına layık bulmayan inançlı, has çekirdekleri için malzeme bol. Bir koalisyonun neden olmayacağına ikna edici, haklı, meşru yüzlerce sebep bulunabilir. Kurulsa bile “çok yaşamaz” denecek pek çok mayınlı alan gösterilebilir.
Kurulduktan sonra da “bunu da mı yaptınız, bir daha size oy falan yok” diye atar yapılacak pek çok gerekçe de çıkacaktır.
Ama unutmayalım; 7 Haziran’da bir seçim oldu. Hatta bir kere daha yazmakta yarar var; 7 Haziran 2015 Pazar günü bir seçim oldu. Bu seçim olmamış gibi davranılamaz artık.
Hiçbir anket bu seçim yenilendiğinde önümüzdeki matematiğin değişeceğini söylemiyor. HDP artık baraj üstünde rahat bir parti, belki AK Parti, acilen seçime giderek koalisyonfobik, istikrar isteyen, elinin ayarı kaçmış hisseden eski seçmenlerinin bir kısmını geri alabilir ama bunun tek başına bir iktidara yetip yetmeyeceği hakkında kanaatte bulunmak için elde bir veri yok. Bu bir kumar da olabilir. Bu iç ve dış karışık denklemde bir hata, elde olmayan bir olay daha da kötü bir sonuca sebebiyet verebilir.
AK Parti de dahil bütün partiler için tek çare kısa süreli ya da gittiği yere kadar koalisyonları denemektir. Seçmen davranışı, seçime doğru giderken koalisyon kurma niyetleriyle değil, ancak koalisyon içinde performans göstererek, yeni mevziler kazanarak değiştirilebilir. Hatta bir koalisyonu bozma gerekçesiyle bile…
AK Parti en şanslı partidir. Sadece AK Partili seçeneklerin mümkün olduğu muhalefetin yanlış stratejisiyle erkenden ortaya çıkmıştır. Mümkünse AK Parti diğer üç partiyle de kısa süreli koalisyonlar yaparak onların AK Parti düşmanlıklarını törpüleyebilir, tabiri caizse onları “kirletebilir”. Çünkü esas sert düşmanlıklar AK Parti’den diğer partilere doğru değil, CHP, MHP ve HDP’den AK Parti’ye dönüktür. AK Parti onlara yaklaştıkça aleyhine dönen “uzlaşmaz, sert” görüntüsünü yumuşatır, diğer partiler AK Parti’ye yaklaştıkça ise tek sermayeleri ona karşıtlık olduğu için oy kaybeder.
Yani AK Parti için böyle bir koalisyon denemesinde yapılacak ilk ve en faydalı iş yol, baraj, havaalanı yapmak değil, karşısındaki monoblok hale gelmiş cepheyi kırmak, yumuşatmak, yeni müttefikler kazanmaktır. Neredeyse HDP ile MHP’yi, Cemaatle PKK’yı, İsrail’le İran’ı kendisine karşı yan yana getirmiş AK Parti’nin hepsiyle aynı anda kavga etmesi artık zordur ve bu kutuplaşmadan yüzde 40’dan fazla oy çıkmadığı ortaya çıkmıştır.
Baykal’la ve onun üzerinden klasik CHP’lilerle kurulan temas, İsrail’le görüşmeler, Kürt cephesinde Barzani’yle daha sıkı yan yana durmak bu cephe kırma hamlelerine örnek olarak da okunabilir.
Muhtemel bir AK Parti-CHP iktidarı, intikamcı cemaatin, “yargılanacaksınız”cı Gezicilerin ve AK Parti’yle koalisyon yaparsanız köşemde kendimi yakarımcı emekli liberallerin huzur bozucu, can sıkıcı şahinler olarak marjinalleştiğine, “ya bir dakika ama” diye azarlandıklarına şahit olabiliriz. Muhtemel bir AK Parti-MHP koalisyonunda ise, söylendiğinin aksine aslıyla yan yana gelince AK Parti hakkındaki faşist, milliyetçi ithamların altı boşalabilir, örneğin Erdoğan sürpriz bir şekilde Kürt meselesinde inisiyatifi ele alan Özalvari bir aktör haline gelebilir. Bir HDP koalisyonu ya da azınlık hükümetinde ise, HDP’nin bütün siyasi stratejisini üzerine kurduğu IŞİD'çi şeytani AK Parti hikayesi tepetaklak yıkılır.
Bu koalisyonların her biri AK Parti cephesinde de partilerini kimselere layık görmeyen, her türlü koalisyonu ihanet olarak kodlayan şahin kanadın geri çekilmesine neden olacaktır. CHP’yle koalisyon yapmaya cesaret etmiş Erbakan’ın siyasi mirası hâlâ yaşarken, onu ihanetle suçlamış Necip Fazıl’ın sadece bir usta şair olarak hatırlanmasından çıkarılacak çok ders var…
O yüzden mevsim şartları oldukça uygun olsa da şahinliğin, siyasi tekfirciliğin tuzaklarına düşmeyenlerin kazanacağı, cepheleri daraltmanın, tasfiyeciliğin değil (hele kendi adamlarını yemenin, dar çekirdeğe çekilmenin hiç değil) iyi siyasetin, cepheleri genişletmenin yükseleceği ve bu testleri geçenlerin bir sonraki levele geçmeye hak kazanacağı bir dönem bu…
Herkese iyi şanslar…
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları









































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025