Yıldıray OĞUR
Tarih Vakfı’nın 302’inci sayıya ulaşan aylık tarihi dergisi Toplumsal Tarih’in son sayısında yayınlanan bir yazı, hepimizin en az bir kere espri olsun diye kullanmış olduğu bir klişenin izini sürüyor: “Almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık”
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Sinan Yıldırmaz’ın yazısını okuyunca, açıklama yapmaksızın hepimizi güldüren bu klişeyi nereden duyduğumuzu hatırlıyorsunuz.
Tabii ki okuldan.
Yazıda 1931’den 1997’e kadar yazılmış okullarda okutulan tarih kitapları incelenmiş ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgimizin 80 yıldır yeni nesillere hep aynı mazeretin arkasına saklanarak açıklandığı ortaya çıkmış.
Bir kaç örneğe bakalım:
“Bu harpteki mağlubiyetin başlıca sebebi de kendi zaafından ziyade dört sene süren yıpratıcı mücadelede kaynakların tüketilmesinde ve dünyanın dört bucağına kuvvetlerin israf edilmesinde ve nihayet müttefiklerin daha evvel boyun eğmesindendir.” (Tarih IV- 1931- Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti)
“Bulgarlar, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Almanya silahlarını bırakarak teslim olmuşlardı. Osmanlı Devleti de onların tarafından savaştığı için 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi ile yenilgiyi kabul etmiş oldu.” (Tarih Ortaokul-3- Faik Reşat Unat/Kamil Su- 1951)
“Birinci Dünya Harbi’nde Osmanlı ordusu büyük başarılar kazanmıştı. Fakat bu başarılar, müttefiklerin mağlup oluşu yüzünden neticeye tesir edemedi.” (Tarih Ortaokul-3- Hilmi Oran- 1957)
“Birinci Dünya Savaşı’nda ortakları yenilip savaş dışı olunca Osmanlı İmparatorluğu da silahlarını bırakmak, savaştan çekilmek zorunda kaldı.” (Türkiye Cumhuriyeti Tarihi- Mükerrem Kamil Su- 1971)
“Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı hükümeti bağlaşıklarının birer birer yenilgiyi kabul ederek savaştan çekilmeleri üzerine o da barış istemek zorunda kaldı.” (TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük- Ortaokul- İsmet Parmaksızoğlu- 1985)
“... Almanya’nın yenilmesine yol açtı. Bunun üzerine Çanakkale ve Doğu cephelerinde başarılı bir mücadele veren Osmanlı Devleti de anlaşma istemek zorunda kaldı.” ( Lise Tarih-2/ İlköğretim Milli Tarih 7- Erdoğan Merçil/ İsmet Miroğlu/ Yusuf Halaçoğlu- 1991)
“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu devletler topluluğu, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilince, Osmanlı Devleti de savaştan çekildi. İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı.” ( Ortaokullar için TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük- 1997)
80 yılda kaç nesil Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın neden yenildiğini, şimdi duyunca gülümsenen bu mazeretle öğrenmiş.
İçlerinde en makule yakın açıklama henüz hafızaların taze olduğu 1931’de yazılmış, zaman geçtikçe, tanıklar azaldıkça, efsane büyümüş, yalanın dozajı artırılmış.
Halbuki biraz dikkatli bir ortaokul öğrencisi bile, aynı tarih kitaplarına verilen bilgilere bakarak Osmanlı’nın mütareke anlaşmasını 30 Ekim 1918’de, Avusturya’nın 3 Kasım 1918’de, Almanya’nın ise 11 Kasım 1918’de imzaladığını görüp, “Almanlar yenildiği için, müttefiklerimiz teslim olduğu için biz de yenildik ve anlaşma imzalamak zorunda kaldık” cümlesinin doğru olmadığını fark edebilirdi.
Fakat o mazeret de elden gidince son 100 yıllık tarihimizin en kritik yenilgisi hakkında, herkesin üzerine kafa patlatıp cevaplarını bulmak için uğraşmayacağı sorular ve birlikte yaşanması zor gerçeklerle baş başa kalırdık.
Nitekim, okul kitaplarında yeni nesillere Birinci Dünya Savaşı’nı anlatırken sayfalarca Çanakkale Zaferi’nden bahsedip, Osmanlı için esas savaşın sonucunu belirleyen Suriye-Filistin Cephesi’nden bir kaç satırla bahseden büyüklerimiz de böyle düşünmüş olacak ki yeni nesilleri bu yenilginin ağır yükünden, fazla düşünmekten, muhasebeden kurtarmak için “Almanlar yenilince biz de yenildik” pembe yalanını uydurmuşlardı.
Bugün artık bu mazeret bir espri malzemesi oldu ve ikna ediciliğini yitirdi.
Ama etrafımızda tarihi ve bugünü açıklamada hala iş gören, ciddiyetini koruyan, mutluluk, haklılık ve huzur veren onlarca mazeret ve pembe yalan mevcut.
Osmanlı 1838’de dış borç almaya başladığı çöktü ama nedense ondan sonra bir cumhuriyet tarihi kadar yaşadı ve savaşabildi.
Abdülhamit’i Yahudiler ve masonlar devirdi. Akif, Said Nursi diye başlayan uzun bir liste hariç...
Köy Enstitüleri kapatıldığı için geri kaldık, eğitim sistemimiz bu halde. Yoksa CHP iktidarında enstitü projesi yürümediği için eleştirilmeye başlandı ve öğretmen okullarına çevrildi değil.
Sanayimizin gelişememesi, tarımımızın çökmesinin hatta sağlıksız nesillerin sebebi, nedense yıkılmış Avrupa’da tam tersi etki yapan, açlık çeken Hollanda’yı tarım devine dönüştüren Marshall yardımları.
Solcular ve sağcılar aslında hiç çatışmadı, birileri onları çatıştırdı.
Sol gerilemedi, duvar çökmedi, “Yeşil Kuşak” projesiyle solu bitirip İslamcıları yükselttiler.
AKP ise zaten bir BOP projesiydi, seçimleri de hep hile ile kazandılar.
Özellikle AK Parti iktidarında üst üste seçim kaybeden muhalifler, Avrupa ve ABD’den iktidara verilen desteğe bakıp huzuru yıllarca uçsuz bucaksız komplo teorileri denizinde buldular.
AK Parti’nin gizli anlaşmalarla ABD’ye Kürdistan sözü verdiğinden, GAP bölgesinde İsraillerin toprak satın aldığına, Erdoğan, Gül ve Arınç’ın aslında Yahudi, dönme, Ermeni, Gürcü olduğuna kadar onlarca teori ciddiyetle dillendirilmiş, bunların yazıldığı kitaplar en çok satanlar listelerine girmişti.
AK Parti’nin o yıllardaki ekonomik başarılarının da muhalifler için tek bir açıklaması vardı: Seçim sonuçları gibi istatistiklerle de oynuyorlar...
Ne tuhaftır o günlerde güldüğümüz bütün bu haller bugün AK Parti medyası ve destekleyen kesimlerde yaşıyor.
Dünyada olan biten her şeyin Türkiye’ye karşı bir algı operasyonuna dönüşmesi saniyeler alıyor. Türkiye’de olan bütün iyi şeyler iktidarın başarısına, kötü şeyler ise dış güçlerin bir oyununa bağlanıyor.
Kartal’da bir bina durduk yere çöküp, 21 insan altına can verirken, televizyonlarda uzun uzun Birleşik Arap Emirlikleri’ne giden ve orada stadyumda yüz bin kişiyle ayin yapan Papa’nın ziyaretinin bölgemizi dizayn planlarının bir parçası olduğu konuşuluyordu.
Halbuki Papaların en çok ziyaret ettiği Müslüman ülke Türkiye. Son ikisi de AK Parti iktidarları döneminde.
Papa’nın ayin yaptığı 100 bin kişi de “ezik” “kimliklerini kaybetmiş”, “Batı’ya yaranmaya çalışan” Araplar değil, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşayan sayıları 1 milyonu aşkın, çoğunluğu Filipinli, Hintli Katolikler.
Ama artık gerçek kimsenin umurunda değil.
Gerçekle uğraşanlar da “başka işin yok mu”, “avukatı sen misin”, “niye hep savunuyorsun”, “şimdi böyle mi oldu” denip büyük planın bir parçası haline getiriliveriyor.
Öyle olunca da 2002’den sonra enflasyonu, faizleri düşüren, milli geliri artıran hükümetin başarılı ekonomi politikalarıyken, 2019’da enflasyonu, doları, faizleri yükselten, dış güçlerin operasyonu, fırsatçı kabzımal terörü oluyor.
Türkiye’nin işine gelmeyen hakikatlerle didişmesi bitmiyor.
Ama gerçek meselelerimizle yüzleşmemek, sorunlarımıza kalıcı çözümler aramamak için üretilen bu huzur verici mazeretler de ileride bir gün espri malzemesi olacak, hep birlikte bunları hatırlayıp, güleceğiz...
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025
30.08.2025