Ahmet TAŞGETİREN
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “Cumhurbaşkanı merkezli” bir yapı oluşturduğu biliniyor.
Bazen sistemler, yürütücüsünün karakterine göre biçim alabilirler. Cumhurbaşkanı merkezli bir yapı da, yetki dağılımı sırasında çok merkezli hale getirilebilirdi.
Ancak bu sistemin ilk uygulayıcısı Tayyip Erdoğan olunca, o, o göreve, “çift başlı” bir yapıdan şikâyet ederek gelince ve zaten kendisi de “başat bir liderlik” karakterinde olunca, sistem “merkezî otorite”nin alabildiğine güçlendiği bir yapıya dönüştü.
Hükümeti yönetmeye bir de “partiye hakimiyet” eklenince Erdoğan’ın üzerindeki yük, bir faninin kolay taşıyamayacağı bir ağırlık kazandı.
Bu tür yapılar, bir de “Alttakiler”de “Üst”ten onaylanma eğilimi geliştirirler. Her şeyi “Üst” belirliyorsa, “Üst’ün onayı, üst’e yakın olmak” ayrı bir mazhariyet haline gelir. “Üst’ün onayı” ile yapıldığı izlenimi veren davranışlar, operasyonlar ayrı bir etkinlik – meşruiyet görüntüsü kazanır.
Bakıldığında normalde bu sistem içinde de yargı bağımsızdır. Ama hukuku zorlayan pek çok uygulama sanki Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ın iradesi ile irtibatlı olarak değerlendirilmektedir.
Normalde “Yasama” da bağımsızdır. Ama Meclis’ in iradesinin “partili Cumhurbaşkanı” iradesi ile belirlendiği açıktır.
Bu görüntünün Türkiye’yi “özürlü bir demokrasi” içinde gösterdiğini, Erdoğan’ı da en hafif ifadesiyle “otokrat” bir yönetici olarak tanıttığını herkes biliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sistemin tam da böyle ete – kemiğe bürünmesini, kendisinin de böyle tanımlanmasını ister miydi? Sanmıyorum.
Ama ortada 7 yıllık bir uygulama var ve Erdoğan bu uygulama içinde gittikçe daha çok olmak üzere tartışılıyor. Tartışıldığının farkında olmadığı söylenemez. Çünkü oy kaybediyor. Bir oy kümesini her şeye rağmen tuttuğu açık ancak, o oy kümesinde bile rezervlerin arttığı, savunma psikolojisinin geliştiği de açık.
Acaba Erdoğan her şeye hakim mi?
Yani olan biten her şey, Erdoğan’ın ilgisi, bilgisi, kontrolü dahilinde mi gerçekleşiyor?
Bu soru, insanın taşıma kapasitesinin, yani tahammülünün sınırlı olması değerlendirmesi ile alakalı. İnsanüstü insan olsanız da tahammülünüz sınırlı. Etten kemikten yaratılmışsınız, fizik olarak sınırlısınız, beyin kapasiteniz de sınırlı. Bir de, bilgi olarak her alanı kuşatma imkânınız yok.
Bu söylenenlerin tamamının Erdoğan tarafından bilinmediğini düşünmek mümkün değil. “Erdoğan’ın kadro kurma konusunda çok tecrübeli olduğu” kanaati öteden beri bilinir. Ama bu her zaman böyle midir? “Güç” devâsâ boyutlara ulaştığında da böyle midir? Ya da akan zaman içinde devâsâ boyutlara ulaşan kadroları yönetmek de böyle midir?
Erdoğan’ın bir dönem “Ben ekonomistim” dediği ve ekonomiyi kendi bildiği çerçevede yönetmek istediği bir vakıa. Ona göre kadrolar da görevlendirdi. Ama o süreç dibe urdu. Sonra bir kişi getirdi ekonominin başına, o kişi dedi ki “Rasyonaliteye dönmekten başka çare kalmadı.” Demek ki öncesi “rasyonel” değildi. Türkiye Erdoğan’ın ekonomiyi taşıma gücünün yetersizliği sebebiyle kaybetti. Şimdi “ekonominin yükü” Mehmet Şimşek’in omuzlarında. Muhtemelen Erdoğan’ın en az yetki kullandığı bir alan ekonomi.
Türkiye’nin en sorunlu alanlarından birisi Yargı alanı. “Yargının siyasallaşması” diye bir ağır gündemi var Türkiye’nin. “Orada olan bitenlerden de Erdoğan mı sorumlu?” diye bir soru sorulduğunda, en azından kamuoyunda “Hayır canım öyle olur mu, yargı bağımsız değil mi?” gibi bir cevap gelmiyor. Oysa belki de haberi yoktur Erdoğan’ın. Diyelim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İmamoğlu kürsüden iner inmez soruşturma açmasından haberi yoktur. Ya da kürsüden indiğinden bir hafta sonra İmamoğlu için hem hapis hem siyasi yasaklılık getiren bir iddianame hazırladığından da haberi yoktur. Peki niye öyle oluyor? Niye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtemel rakip olarak İmamoğlu ile siyaseten cedelleşmesi, yargı alanındaki operasyonlarla örtüşüyor?
“Erdoğan her şeye hakim mi?” sorusu kolay cevaplanacak bir soru değil. İyi şeylerin merkez insanı olmak, evet, “Bu dünyada bir hoş sadâ” bırakmak, hayırla yad edilmek için önemli. Öyle dedirtecek pek çok iş de oldu muhakkak.
Ama ya toplumu boğulma hissine sürükleyen iklim? Ahlar, vahlar… Mehmet Akif’in anlattığı “Koca karı ile Ömer”de olduğu gibi aş kaynamayan bir evde bir nine “Bizden haberi olmayacaktı da niye devletin başına geçti?” diyorsa… “Onun yüzünden içerdeyiz” diyorsa insanlar… Hani “Dicle kenarında bir kurt bir koyunu parçalamışsa o Ömer’den sorulur…” diye bir özdeyişimiz vardı ya…
Ben, “Kendine bakmalı insan” derim. Ara ara durup bakmalı? “Bana nasıl bakılıyor?” diye sormalı. “Falanca yerdeki hukuksuzluk bana mı yazılıyor?” diye bakmalı… Üstelik henüz telafi edilecek konumda iken bakmalı… Hiçbir şeyi “son pişmanlık” denilen zamana bırakmamalı.
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
18.09.2025
16.09.2025
9.09.2025
7.09.2025
5.09.2025
4.09.2025
29.08.2025
26.08.2025
24.08.2025