Akın ÖZÇER
PKK’nın çöpe attığı Türkiye’deki Çözüm Süreciyle aşağı yukarı aynı dönemde Oslo’da başlayan ve Havana müzakereleriyle devam eden Kolombiya barış süreci, Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri FARC’ın münferit eylemleri nedeniyle yedi kez kesintiye uğramış olsa da, hükümetin müzakere heyeti Başkanı Humberto de la Calle’nin ifadesiyle “olabilecek en iyi” anlaşmayla sonuçlanmış bulunuyor. Anlaşma 2 Ekimde halkoyuna sunulacak.
Altı gündem maddesi üzerinden yürütülen müzakere süreciyle ilgili “Kolombiya barış sürecinde son dönemeç” başlıklı son yazımda altını çizdiğim gibi, “bu başarıda, muhalefetin (…) Çözüm Sürecimizin mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi “diktatör” olmakla suçladığı Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un (…) kararlılığının yanı sıra, FARC’ın süreci PKK gibi torpillememiş olmasının da rolü var. “ FARC, hükümetin süreç boyunca eylemsizliği şart koşmasına ve her eyleminin ardından müzakereleri askıya almasına karşın, PKK’nın 7 Haziran öncesinden başlayarak yaptığının aksine, sürecin mimarı Santos’u devirmek gibi mantık dışı bir hedefe hiç yönelmedi ve barışı içtenlikle istediğini ortaya koydu.
Konunun bu yönü barış süreçlerinin başarısı açısından büyük önem taşıyor. Javier Lafuente, El País’te yayımlanan “El giro de las FARC” (FARC’ın dönüşümü) başlıklı analizinde FARC’ın Oslo’dan itibaren barış yolunda giderek daha olumlu tutum izlediğine, bir dönüşüm geçirdiğine dikkat çekiyor. Terör örgütünün temsilcisi Iván Márquez’in Oslo’da görüşmelere başlarken okuduğu metnin son derece saldırgan ifadeler ve dünyanın artık geride bıraktığı dogmatik kavramlar içerdiğine işaret eden Lafuente, onu dinleyenlerin o zaman sürecin barışla noktalanacağına hiç ihtimal vermediğini de hatırlatıyor. (http://internacional.elpais.com/internacional/2016/08/24/colombia/1472066477_678821.html)
Márquez Oslo’da “masaya kalıcı barışa ulaşmak için öneri ve projelerle geliyoruz” demiş ve ardından “barış, devletin derin biçimde askerden arındırılmasını ve gerçek demokrasi, adalet ve özgürlüğün temelini oluşturan radikal sosyoekonomik reformları kapsar” diye eklemişti. Marksist-Leninist örgütün lideri sözlerine şöyle devam etmişti: “Kolombiya’da rejim sadece savaş planlarıyla, paramiliter unsurlarıyla değil, açlığa mahkûm eden ekonomi politikaları ile de öldürüyor. Bugün buraya piyasa denilen şu metafizik katilin maskesini indirmeye, finansal sermayenin suçluluğunu duyurmaya, neoliberalizmi suçlu koltuğuna oturtmaya (…) geldik. “
Lafuente, bugün barışın tarafı olmayı başaran terör örgütü mensuplarının böylesine sanal bir dünyadan geldiklerinin ve güncel gerçeklere adapte olmakta büyük güçlük çektiklerinin altını çiziyor. Ama barış konusundaki kararlılıklarının sonucu bambaşka bir noktaya geldiklerini, FARC lideri Timochenko lakaplı Rodrigo Londoño Echeverri’nin iki ay önce sarf ettiği şu dikkat çekici sözlerle ortaya koyduğunu vurguluyor: “biliyoruz ki hiçbir şey kolay ve hızlı gerçekleşmiyor. Anlıyoruz ki çabalarımızın başlıca kazananları gelecek kuşaklar olacak. Bu nedenle elimizi gençliğe uzatıyoruz. Bu, yeni bir ülke yaratma çağrısı; dolayısıyla barışın ve barışmanın korunması, yeni tür bir siyasi etkinliğin ve (…) çok daha geniş bir demokrasinin geliştirilmesi çağrısıdır.”
FARC’taki değişim sadece liderlerinin söylemlerinde olmadı. Örgüt 2002’de havaya uçurarak 119 sivilin ölümüne yol açtığı Bojayá Kilisesi katliamı gibi terör eylemlerinden ötürü halktan özür de diledi. Bir terör örgütünün ülkenin geleceği inşa edilirken kirli geçmişiyle yüzleşmesi son derece önemliydi elbette ama Lafuente ’ye göre müzakerelerin başarısında asıl önemli faktör FARC’ın askerlere bakış açısındaki büyük değişimdi.
Dört yıl önce Oslo’da Márquez askerlerle ilgili olarak şunları söylüyordu: “keşke yeni bir silahlı kuvvetler oluşturulabilse.
Artık Washington’a boyun eğmeyen, ABD’nin Güney Komandosu’na (US Southern Command) bağlı olmayan ve topraklarımızda yabancı askeri üslerin gelişmesine karşı çıkan bir ordu. Biz neden değil, devletin şiddetine (…) devlet terörizmine cevabız. “ Ama dört yıl sonra, Timochenko bu kez şöyle diyordu: “ savaşta devleşen, isyanları bastırmakta ve özel harekâtlarda maharetli Kolombiya Silahlı Kuvvetleri, artık barışı korumada ve ülke kalkınmasında da önemli bir rol oynayacak. Onlar bizim düşmanlarımızdı ama gelecekte Kolombiya için müttefik güçler olacaklar.”
Dört yıl önce Oslo’daki Marksist söylemiyle süreç hakkında dinleyenleri kötümserliğe sevk etmiş olan Iván Márquez’in Havana müzakerelerinin barış anlaşmasıyla sonuçlanması üzerine yaptığı çağrı son derece dikkat çekici. “FARC adına konuşuyorum” diyor Márquez sözlerine başlarken, sonra şöyle devam ediyor: “ dünya milletlerini, Kıta’nın en geniş çatışmasının geçmişte kalması (…) için dayanışmaya çağırıyorum. Ve gerillaya karşı yürütülen savaşı yıllarca desteklemiş olan ABD hükümetini, Kolombiya’nın barış çabalarına açık biçimde destek olmaya davet ediyorum. “
PKK, FARC’tan farklı pozisyonda
Iván Márquez’in Kolombiya’da barış çabalarına destek olmaya çağırdığı Amerikan yönetimi bugün Türkiye’de PKK’nın arkasına geçmiş durumda. Buna ABD’li “dostlarımız” PKK’nın terör listelerinde olduğunu belirterek itiraz edecek ve YPG’yi desteklemenin PKK’ya destek olmak anlamına gelmeyeceğini söyleyeceklerdir herhalde. Ama yarattıkları algı bu yönde; çünkü PKK Türkiye’ye saldırırken, eş zamanlı olarak Suriye kolu YPG’yi çekilmemekte direndiği Fırat’ın batısında Türkiye’ye karşı koruma altına aldıkları görülüyor. ABD’nin bu tutumundan ötürü ikili ilişkilerde mutlaka yaşayacağı sıkıntılar bir tarafa, bunun PKK’yı, FARC’tan farklı olarak, barış karşıtı pozisyon almaya özendiren bir etmen olduğu da ayrıca kabul edilmesi gereken bir gerçek.
PKK’nın bin bir dereden su getirerek Çözüm Süreci’ni bozmasının mantığını o dönemde pek anlayamamıştık. Çünkü ETA, IRA ya da FARC gibi siyaset hakkı karşılığı silah bırakmakla tatmin olacağını düşünüyorduk. Böyle düşünmek için de somut göstergeler vardı. Siyasi kolu yüzde 13’ün üstünde oyla 80 milletvekili çıkarmıştı. Siyaset yolu açıkken sürecin mimarı AK Parti ile köprüleri atması mantıksızlık, kalkıştığı devrimci halk savaşıysa tam bir çılgınlıktı.
Yaşadıklarımızı geriye sardığımızda anlıyoruz ki Çözüm Süreci’nin bozulmasının arkasında ABD’nin PKK’ya Suriye kolu aracılığıyla Daech’e karşı kara gücü oluşturması için verdiği destek var. Bu destek PKK’nın Türkiye’deki terör eylemlerini de kapsıyor mu bilmiyoruz ama terör örgütünce böyle yorumlandığı için sürecin çöpe atıldığı anlaşılıyor. Aslında bu yorumun çok da mantıksız olmadığı, Amerikan yönetiminin YPG’nin Suriye’nin Arap ve Türkmen nüfuslu bölgelerini işgaline, NATO müttefikini karşısına almak pahasına verdiği destekten belli oluyor.
Sonuç itibariyle kanlı Suriye macerasında Amerikan desteğini arkasında hisseden PKK’nın, FARC’tan farklı davranarak, Çözüm Süreci’ni elinin tersiyle itmeyi yeğlediği görülüyor. Bu tercihinin kendisi için hâlâ doğru olduğuna inanıyor olmalı ki Amerikan yönetimi aracılığıyla Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı sürdürüyor.
PKK, bu yanlışlığın faturasını arazide TSK’dan yediği darbelerle ödüyor ama asıl ödemek zorunda kalacağı daha büyük bir fatura var. O da çöpe attığı Çözüm Süreci’ni istese bile artık bir daha canlandıramayacağı gerçeği. Süreç devam etseydi PKK’nın silah bırakması sadece Türkiye ile sınırlı kalabilirdi belki ama üretilen bunca düşmanlık ve vahşetten sonra bunu bir daha düşünebilmek bile mümkün değil. Terör örgütünün silah bırakması Türkiye sınırlarını artık aşarak tüm bölgeyi kapsamış durumda. Bunun için bölgenin, öncelikle Suriye ve Irak’ın demokratikleşmesi ve topraklarının tümden terörden arındırılması şart. Kolay değil kuşkusuz ama gerçekleştiğinde faturası FARC’ı örnek almamış olan PKK’ya çıkacak kaçınılmaz olarak.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018
15.03.2018
1.02.2018
7.02.2018
31.01.2018