Celal DENİZ

Din adına dünden bugüne hep yaktılar
26.12.2016
2579

 İŞİD'li çetelerin iki Türkiyeli askeri kaçırıp 1 yıl sonra da diri diri yaktıklarını gösteren videolar sosyal medyaya düştüğünden beri içimde tuhaf duygular yaşıyorum. İnsan olan bunu yapar mı diye kendi kendime soruyorum. Bu soruyu sorarken kendimi duygusallık içinde buluyorum. İzlediğim görüntüler o gece beni sabaha kadar yatırmadı.

Ancak duygusallıktan biraz kurtulunca mantık devreye giriyor. Sorular geçidi başlıyor beynimde. İŞİD'in bu yakarak öldürme eylemi bir ilk miydi? Yoksa tarihte dinlerden kaynaklı bir yakma geleneği bir infaz yöntemi olarak var mıydı? Ülkemizde yakarak öldürme dinci gericiliğin yöntemlerinden birisi olmuş muydu? Yazının sınırları içinde bu sorulara küçük yanıtlar arayalım bakalım bu yazı bizi nereye götürür.

Ortaçağ dönemi Kilise'nin egemenliğinde yaşanmıştır. İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi olan Ortaçağda Katolik kilisesi mahkemeleri yani engizisyon mahkemeleri bu karanlık dönemin sorumlusu olarak tarihin kara sayfalarında yerini almıştır.

12. yüzyıldan başlayarak 600 yıllık bir dönemde milyonlarca insan engizisyon mahkemelerinde yargılanmış, bu insanlara din ve devlet ilkeleri adına kıyım uygulanmıştır. Bu dönemde bir milyona yakın kadın ''Cadı avına’’ kurban edilmiştir. O dönemde Ruhban sınıfın cinsel yaşamdan uzak kalışlarının sanki bir intikamı gibi kadınlar türlü türlü fantezilerle işkence edilerek ve yakılarak öldürülmüşlerdir.

O dönemde odun ateşinde yakılarak öldürülme yönteminin yanında boğa görünümlü bir metal içerisine suçlu görülen kişi yatırılır. İçerisi oldukça dardır. Boğa görünümlü metalin altında da odun ateşleri yakılır. Metal ısındıktan sonra metale değen her yer bir et parçası gibi kızarır. İçerideki insanın feryatlarından dolayı bu işkence ile infaz yöntemine o dönemde boğa böğürmesi işkencesi denilmiştir.

Yine o dönemde felsefe ile uğraşan, bilimle uğraşan insanlarda Kilisenin inancına ve tanrıya karşı gelmekle suçlanmış ve yakılarak öldürülmüşlerdir. Bunlardan birisi filozof Giordano Bruno'dur. Sekiz yıl hapiste kalarak tanrıya saygısızlık, ahlaksız davranış ve dinden çıkmak suçlarından soruşturuldu ve yargılandı. Uzun bir yargılamanın sonunda Hristiyanlığın ünlü ilkesine göre, “kanı akıtılmadan eziyet edilerek öldürülmesine” karar verildi. Ölüm kararını Bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır: "Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz"

Bruno şehrin meydanında diri diri yakılır.

Bruno'dan sonra Galilo Galile yargılanır. Savunduğu düşüncelerinden caydırılmaya çalışılır. Galile Bruno gibi direnemez. Galile, kendisini yargılayan engizisyon mahkemesinde yüzlerce izleyici ve jüri üyesi din adamlarının ortasında kendini kapana kısılmış bir av gibi hisseder. Ve son söz olarak ''Ben, 'Güneş evrenin merkezindedir' dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilisesi'ne yapılan tüm yanlışları da.'' der. Ve mahkeme onu ev hapsine mahkum eder.

Elbette 600 yıllık engizisyon dönemi bu bir iki örnekten ibaret değildir. Ancak insanlık engizisyon sonrasında da bu vahşet yöntemleri ile insanları cezalandırmaya devam etmiştir.

Hitler Almanya'sında Yahudiler, Komünistler ve eşcinseller altı milyondan fazla kişi sistemli bir şekilde ya gaz odalarında ya fırınlarda yakılarak öldürüldüler. Hitleri bu soykırıma iten nedenler arasında dinsel ve siyasal düşünceleri ve nefret yatar.

Kendi tarihimize dönersek daha 1915 yılından başlayan süreçte insanlar dinsel ve siyasal hesaplarla çeşitli biçimlerde öldürülmüşlerdir. Bu süreçte de Ermeni köylülerin evlerine hapsedilerek yakılarak öldürülme örneklerine rastlanır.

Cumhuriyet döneminde daha 1927'den başlayan süreçte Kürtlere karşı binlerce yakılarak öldürülme olayları yaşanır. Dersimde insanlar mağaralarda ''fareler'' gibi zehirlenir.

1969 Yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Kayseri'de genel kurul yapmaya karar verir. Ancak şehirde provokasyonlar yaşanır. Ve toplantının yapılacağı sinemaya benzin dolu şişeler atılarak içeride ki 800 delege yakılmak istenir. TÖS genel Kurulu’nu Ankara’da yapmak zorunda kalır.

Yıl 1978. Maraş'ta Alevilere ve solculara karşı bir provokasyon kol gezer. Bilinen taktikle bombalar patlatılır, insanlar din adına galeyana getirilir. Ve orada 111 insan çoluk çocuk kadın, hamile denilmeden öldürülür. Evler ateşe verilir.

Yıl 1993.Yer Sivas. Pir Sultan Kültür Derneği tarafından düzenlenen etkinlikte çoğunluğu alevi olan 33 yazar çizer sanatçı kaldıkları Madımak otelinde yakılarak öldürülür. Yine şehirde halk din adına galeyana getirilmiştir. Din elden gidiyor diye çağrılar yapılır ve bu yakılma olayı gerçekleştirilir.

1990 Kürdistan'da faili meçhullerin yaşatıldığı bir dönemdir. Muş’un Altınova beldesinde 9 kişinin yakılarak öldürülmesi olayı da bu dönem yaşanan katliamlardan biriydi.3 Ekim 1993’te operasyon sırasında bir evde sözde “yangın çıktı.” Mehmet Nasır Öğüt ile hamile eşi Eşref ve yaşları 3 ile 13 arasında değişen 7 çocuğun cesetleri kömürleşmişti. Bir aile askerler tarafından diri diri yakılmışlardı.

Son olarak 2016 yılında Kürt illerinde yaşatılan ablukalarda, Cizre'de onlarca insan bir binanın bodrumuna sığınmışlardı, tüm çabalara karşı devlet bir koridor açmadan onları bile isteye vahşice yakarak öldürdü.  Sonrasında duvarlara PÖH’ler tarafından yazılan yazı vahşetin belgesi gibiydi. '' Aşk bodrumda yaşanır güzelim.''

İŞİD yakarak vahşice insan öldürme görüntülerini ilk kez bize Ürdün'lü pilotu yakarak göstermişti. Bugünde iki askeri diri diri yakan görüntüler gözümüzün içine sokuldu.

Tarihte baktığımızda yakarak insan öldürme yöntemini kullananlar ya kiliseler olmuş ya da İslami cihat adına savaştığını düşünenler ya da faşizm dönemleri olmuştur. Hepsi din ve devlet adına işlenmiş birer vahşet cinayetleridir.

Bu yöntemle cinayetleri işleyenler din adına tanrı adına kendilerini birer infaz memuru gibi görmüşlerdir. Bu zihniyet için hukuk, demokrasi, yargı yoktur. Dün ortaçağ karalığından kurtulmak kolay olmadı. Bugün insanlığı ortaçağ karanlığına hapsetmeye çalışan cihatçı radikal İslam gerçeği ile karşı karşıyayız.

Ki ülkemizde Solculara, Kürtlere, eşcinsellere, gayri Müslümlere, inanmayanlara karşı İŞİD zihniyeti benzer düşünenlerin çoğunluğu geleceğimizi tehdit etmektedir. Aslında İŞİD dünden bugüne geçmişimizde, içimizde zihnimizde, iktidarlarda kendisine yer bulmuştur. Tehlike kapımızda avını bekliyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar