Ferhat KENTEL
Güney Afrika’da olup da, ırkçılık üzerine düşünmemek, konuşmamak, tartışmamak mümkün değil. Yaklaşık 50 yıl sürmüş olan ve Nelson Mandela ve ANC’nin (Afrika Ulusal Kongresi) mücadeleleri, sonunda sona ermiş apartheid rejiminin bir ülkeyi ne kadar çok mahvettiğini görmemek mümkün değil. 1994’te sona ermiş olmasına rağmen ve siyasal düzlemde çözülmüş olsa da ırklar arasında ağırlığı hâlâ hissedilen resmi ayrımcılığın sosyal ve kültürel hayattan sökülmesi belli ki daha uzun zaman alacak.
Irkçılık tek boyutlu bir şey değil. Yani ırkçılık sadece ırka dair önyargılardan, kalıp yargılardan oluşan, güçlü ve yıkıcı bir tutum ve davranışlar toplamı değil. Sadece bir takım insanların başka insanları ırklarından, renklerinden ötürü aşağılaması, ezmesi değil. Irkçılık aynı zamanda, başka amaçları yerine getirmek için, çok güçlü bir gerekçe üretme mekanizması.
SÖMÜRMEK İÇİN AŞAĞILAMAK
Çünkü ırkçılık, bir tür insanın başka tür insanlara kıyasla, “doğuştan” üstün olmasını iddia etmek demek. Ve dolayısıyla, bir insan türünün başka insanlar üzerinde, “doğal olarak”, tahakküm kurması demek.
Sömürgeci beyaz adam, ırkçılık sayesinde, Amerika kıtasının yerli insanlarını yok edip, topraklarına el koydu; onları köleleştirdi. Ve gene ırkçılık sayesindedir ki, Afrika’dan yüzbinlerce insan zincirlere vurulup, gemilere yüklenip, Amerika kıtasında köle olarak pamuk tarlalarında zorla çalıştırılmaya götürüldü. Bu insanlar o tarlalarda çalışırken sömürüldüler ve onlara, yaşadıkları her dakikada, ne kadar aşağılık oldukları anlatıldı.
Yani insanın insan üzerinde kurduğu tahakküm de sadece bir takım güçlü insanların güçsüz başka insanları kaba saba sömürmesi demek de değil. Bu tahakkümün yıllarca sürecek bir travmaya neden olması, insanın kendine olan güvenini kaybetmesi, yeteneklerinin körleşmesi demek.
Irkçılığın bıraktığı izler korkunç... Nesiller boyunca ırkçılığa maruz kalan insanlar her şeyden önce kendi bedenlerine yabancılaşıyorlar. Efendilerin kontrolünde, hayatları onların iki dudağı arasında çıkacak olan kararlara ve emirlere bağlı olan insan kendi bedenini değersizleştiriyor ve gerekirse o bedeni kolayca feda edebiliyor. Böylelikle, hayat, varlık ve yokluk, siyah ve beyaz basit ikiliği içine sıkışıyor. Hayatta kalmanın tabii ki gerekliliği ama aynı zamanda pamuk ipliğine bağlı basitliği karşısında umutsuzluk ve çaresizlik de normalleşiyor. İnsan aynı zamanda başkalarının bedenlerini de hızla yok sayabilir hale geliyor ve kolayca şiddete meylediyor.
APARTHEID
Bugünlerde Güney Afrika’da katıldığım sosyoloji kongre ve toplantılarında, içinde gezebildiğim sokaklarda anlıyorum bunları... Anlayabildiğim kadarıyla... Örneğin, Johannesburg’ta beyazlar akşam olduktan sonra sokağa çıkamazken, ülkenin güneyinde bulunan Grahamstown adlı şehrin merkezdeki bütün evlerin kapıları ve pencereleri demir parmaklıklarla kapalı. Lokantaların ve evlerin kapılarında “güvenlik altında” olunduğunu ve “gerekirse silahla cevap verileceğini” dile getiren tabelalar, şehrin ortalama ruh halini oldukça açıklıyor. Bu tabelalar biraz beyazların duyduğu “siyah korkusunu” yansıtıyor. Ancak merkez dışındaki mahallelere yani tamamıyla siyahlara ait mahallelerdeki duruma bakıldığında, işin vahameti daha da bariz biçimde karşımıza çıkıyor.
Çünkü bu mahalleler de siyahların, farklı etnik grupların, göçmen gruplarının kendi aralarında yaşadıkları ve yaşayabilecekleri tehlikeleri gözünüze sokuyor.
Fakirliğin, alkolün kol gezdiği, etrafı demir kapılarla ve dikenli tellerle çevrili mekânlar bunlar... Tecavüzlerin, çocuğuyla tek başına yaşayan annelerin, ölümlerin, dükkân yakmaların sıradanlığın mahalleleri...
Ama şu birkaç günlük Güney Afrika tecrübesiyle anlıyorum ki, ırkçılık meselesi sadece bu ülkeye mahsus değil; ırkçılığın farklı tezahürleri hayatın ve dünyanın her alanında karşımıza çıkıyor, yüzümüze çarpıyor.
Belli ki, sömürgecilikle çiftleşmiş ırkçılığın bıraktığı izler, ırk üzerine olmasa da, başkalarını aşağılamanın sıradanlaştığı hallere sirayet ediyor.
IRKÇILIĞIN VE APARTHEID’IN SIRADANLIĞI
Artık bugün ırkçılığın anlamı daha da genişledi. Bugün anlıyoruz ki, illâ ki, başkasını “ırk”ından ötürü ezmek ve aşağılamak gerekmiyor... Anlıyoruz ki, başkalarını herhangi bir özelliği nedeniyle “ırksallaştırmak” çok daha yaygın bir tutum ve davranış paketi. Ve “bizim kültürümüz daha üstündür” diyerek “doğal” üstünlükler kurmak da çok farklı bir paket değil...
Mesela, meslekleri nedeniyle bir insan grubuna insanlık dışı her muameleyi mubah görmek; yani onları doğuştan “aşağılık” görmek gibi... Maden ocağında kömür karası rengine bürünmüş işçilerin yüzer yüzer ölmelerinin işin fıtratına olduğunu söylemek gibi...
Bir memlekette yıllar boyunca başörtü takanları “aşağılık örümcek kafalılar” olarak görmek gibi... Ya da bir zamanlar “efendi” konumunda olanlar tarafından aşağılanan insanların gücü ele geçirdikleri zaman, diğer insanları aşağılamaları gibi...
Gazeteler ve TV kanalları adeta aparthied’in memurları olarak çalışıyor.
Doğu’dan Batı’ya; İslamofobya’dan Hıristiyan misyoner düşmanlığına; Kürt düşmanlığından entelektüel düşmanlığına kadar geniş bir alanda apartheid içine çekiliyoruz adeta... İnsanlar okudukları gazeteden sosyal medyada yazdığı mesajlara göre işlerinden kovuluyorlar, itibarlarını kaybediyorlar.
Artık öyle bir dünyadayız ki, sadece beyaz adamın ırkçılığı altında yaşamıyoruz... O beyaz adamın ve onların acentelerinin örselediği bir dünyada hepimiz küçük çapta apartheid rejimimizi kuruyoruz..
Yani örselemeye devam... Şimdilik...
KAYNAK: HABERDAR / FERHAT KENTEL
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020