Levent Gültekin
Asıl söylemek istediklerime geçmeden önce bir konunun altını çizmek istiyorum.
Bu yazının konusu muhafazakar kesimin endişelerine ve bu endişelerin hesaba katılmasına vurgu yapmak değil.
Çünkü ülke endişesi muhafazakarların endişesini kat be kat geçmiş durumda.
Dahası toplumun her kesiminde ciddi endişeler var, ülke muhafazakarlardan ibaretmiş gibi sadece onların endişelerine vurgu yapmanın, bu endişeyi önemseyip buna göre politika belirlemenin farklı kesimlerdeki rahatsızlığı daha da artırdığını, bütün bunların toplumu bir amaç etrafında birleştirmekten çok ayrıştırdığını düşünüyorum.
Yani ülke ağır bir tahribat altındayken ve toplumun geniş kesimlerini ülke ve yaşam endişesi sarmışken muhafazakarların endişeleri birinci öncelik olamaz, olmamalı.
Fakat benim başka endişelerim var.
Müsaade ederseniz bugün size son dönemde giderek artan ciddi endişelerimden bahsetmek istiyorum.
7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidarı kaybeden AK Parti ne oldu da beş ay sonra yapılan 1 Kasım seçimlerinde oyunu yüzde 8,63 artırarak yeniden tek başına iktidar oldu?
Veyahut 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerini muhalefet niçin kaybetti?
2018 seçim sürecinde yapılan mitinglere katılım yoğunluğu, oluşan siyasi atmosfer, özellikle de sosyal medyadaki hava CHP adayı Muharrem İnce’nin lehine görünüyordu.
İnce’nin ilk turda kazanamasa bile ikinci tura kalacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu.
Fakat seçim sonuçları açıklandığında beklentilerin tersine bambaşka bir tablo çıktı ortaya.
Peki niçin?
Bu soruya vereceğimiz cevap bugünler, özellikle de 2023 seçimleri için hayati derecede önem taşıyor.
“Endişeliyim” derken tam da bunu kastediyorum.
Yani ülke yeniden 2018 sendromuna doğru koşar adım ilerliyor.
Moral üstünlüğü muhalefette olmasına rağmen 2018 seçimleri niçin kaybedildi sorusuna yönelik yüzlerce analiz ve yorum yapıldı.
Bu analiz ve yorumlarda aklı başında siyasi gözlemcilerin, siyaset bilimcilerin ortaklaştığı bir nokta vardı. Seçim sürecinde, özellikle son haftalarda yaşam tarzı ve siyasi tercihler üzerinden oluşan ‘biz ve onlar’ ayrımı, muhalif kesimde giderek artan “Artık biz geliyoruz” vurgusu, muhalefet adaylarının katıldığı TV programlarının ülke meselelerine çözüm önerilerini konuşmak yerine iktidara yakın kimi gazetecilerin manipülasyonları sonucu bir horoz dövüşüne dönüştürülmesi… Bütün bunlar AK Parti’den kopmuş kararsız seçmenin yeniden partilerine dönmesine neden oldu ve nihayetinde Erdoğan’a bir seçim daha kazandırdı.
Yapılan yorumlar böyleydi.
Bu görüşe ben de katılıyorum
Hatta hem 2015 Haziran seçimleri öncesi hem de 2018 cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, hem yazılarımda hem konuşmalarımda bu endişelerimi sıklıkla dile getirmeye çalıştığımda ‘felaket tellallığı yapmak’, ‘oyun bozmak’, ‘karamsarlık yaymak’, ‘pişmiş aşa su katmak’ gibi akıl almaz suçlamalara maruz kaldım.
Şimdilerde benzer endişelerim var ve giderek de artıyor.
Amacım ne karamsarlık yaymak ne de felaket tellallığı yapmak.
Türkiye’nin, mevcut iktidar anlayışıyla yönetilmesine ne ülkenin ne de toplumun dayanacak gücü kaldı.
Mevcut durumdan çıkmak için hepimize büyük sorumluluk düşüyor.
Bu sorumluluk duygusuyla ve adeta bir feveran halinde giderek artan bu endişelerime dikkatinizi çekmek istiyorum.
Öncelikle belirteyim ki taşıdığım endişeler kişisel duygulara veyahut hissiyata dayalı değil.
Kimi siyasetçilerle yaptığım sohbetler, kararsız seçmenlerden aldığım mesajlar, AK Parti’den kopmuş kesimlerde dönen sohbetler…
Bütün bunlar bana 2018 benzeri bir sendromla karşı karşıya olduğumuzu söylüyor.
Lafı fazla uzattığımın farkındayım.
Ne demek istiyorum?
Anlatayım.
Bütün araştırmalar bize gösteriyor ki yüzde 21 oranında bir kararsız seçmen var.
Yazıya başlamadan önce yorumlarımdan emin olmak için araştırma şirketi Metropoll’ün başkanı Özer Sencar ile konuştum.
Son araştırmada kararsız seçmene şöyle bir soru yöneltmişler: “Bir partiye oy vermek zorunda kalırsanız yani mecburen vermek durumunda kalırsanız bu hangi parti olur?”
Yüzde 21’lik kararsız seçmenin yüzde 16’sı “Hiçbir şartta hiçbir partiye oy vermeyeceğim” cevabını vermiş.
Endişemin birinci kaynağı kararsız seçmenin sandığa gitmeme ihtimali.
Yani katılımın düşük olması durumunda bütün araştırmalar bize bundan en büyük kazancı Erdoğan’ın sağlayacağını söylüyor.
Bunca yıkım, bunca yolsuzluk, bunca yoksulluk, bunca tahribat, bunca adaletsizlik yaşanırken seçmenin yaklaşık dörtte birinin kararsız olması anlaşılır bir durum değil.
Kararsız seçmene durumun vahametini anlatacak, dahası sorunların çözümünde onlara güven verecek, onları inandıracak ve onların zihninde bu seçimin ülke için bir kader seçimi olduğu duygusunu yaratacak politikalara ihtiyaç var.
Fakat bu konuda yeterince cesur, yeterince kararlı, yeterince açık davranıldığı kanaatinde değilim. Hatta yeterli bir çaba gösterildiğini bile söyleyemem ne yazık ki.
Tam tersine bu seçimin bir iktidar değişimi, yani filan parti ile falan parti arasındaki bir yarışa indirgenmesi özellikle son dönemde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Biz geliyoruz” temalı vurgusunun seçmenin durumun vahametini kavramasını engellediğini, mevcut durumu normalleştirdiğini, meselenin bir rejim krizi değil sadece iktidar değişimi olduğu izlenimi yarattığını düşünüyorum.
Bu da ister istemez kararsız seçmeni rejim krizine daha duyarsız hale getiriyor.
Bir diğer endişe konusu ise muhalefet cenahında giderek artan “Artık biz kazanıyoruz” vurgusu ve bunun yarattığı rehavet.
“Biz kazanıyoruz” duygusu bütün muhalefetin birbirine ihtiyacını da görünmez kılıyor.
Öyle bir havaya girildi ki artık kimsenin kimseye ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşuyor.
Toplumda oluşan Erdoğan karşıtlığının Erdoğan’ın karşısına çıkan kim olursa olsun orada toplanacağı hesabıyla herkes o karşıtlığı kendi hanesine yazdırabileceği yanılgısına düşüyor.
Siyasetten biraz anlayan aklı başında herkes Erdoğan karşıtlığının tek başına bir adayın ya da bir partinin kazanmasına yetmeyeceğini söylüyor.
Fakat kimse bu uyarılara kulak vermiyor.
Daha üç beş ay önceki ‘Erdoğan kazansa da gitmez‘ anlayışından ‘İşleri bitti gidiyorlar‘ anlayışına bu kadar kolayca geçilmesini de şaşkınlıkla izliyorum
‘Kazansalar da gitmezler‘ anlayışı ne kadar sakıncalı, sorunlu bir anlayışsa ‘İşleri bitti gidiyorlar‘ yaklaşımı da benzer derecede gerçeklikten yoksun.
Dahası durumun ciddiyetinin kavranmasını da engelliyor.
Diğer taraftan Erdoğan’ın kaybetme, yenilme ihtimali üzerin kimilerinin yaşam ve anlayış temelli ‘biz ve onlar’ ayrımının, “Onlar Mehter Marşı ile gidecekler biz İzmir Marşı ile geleceğiz” türü tuhaflıklar ve buradaki ‘biz’ tanımının bir yaşam tarzını, bir mahalleyi işaret etmesi…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmişteki “Bu seçim demokrasiden yana olanlarla otoriterlikten yana olanlar arasından olacak” yaklaşımından vazgeçip seçimi CHP ile AK Parti arasındaki bir seçime indirgeyici politikalara yönelmesi…
AK Parti’ye kızanların haklı öfkelerini muhafazakar kökenli muhalefet partilerine de yansıtması ve “Hepiniz aynısınız, siz sadece bu iktidardan kurtulmamıza yardım edin, başka bir şeye karışmayın” tarzı yaklaşımları…
Özellikle sosyal medyada hakim olan muhalefetin moral üstünlüğünü bir iktidar üstünlüğü olarak görüp atılan erken sevinç naraları AK Parti’den kopan seçmenin kendini öteki hissetme duygusunu fena halde kabarttığını ve tüm bunların o insanların istemeyerek de olsa Erdoğan’a yöneleceğini bir kere daha görmemiz gerekiyor.
Tekrar edeyim: Muhafazakarların endişelerini odak yaparak politika yapmak ne kadar sorunluysa bu endişeyi kabartacak, büyütecek ve AK Parti’den kopmuş kararsız seçmeni yeniden Erdoğan’a döndürecek söz ve yaklaşımları da o kadar sorunlu buluyorum.
Çünkü bu çok ciddi bir sorun.
Aynen Kasım 2015 seçiminde olduğu gibi, aynen 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminin son haftasında olduğu gibi.
2015’den ders alınmadı, aynısı 2018’de de yapıldı.
Şimdi 2018’den de ders alınmayacaksa işimiz gerçekten zor.
Rol yapalım, dereyi geçene kadar ayıya dayı diyelim anlayışında değilim.
Ülkemizin bu girdaptan çıkması için gerçekten içsel, düşünsel, zihinsel değişikliğe ihtiyacımız var.
Kimseyi yaşam tarzı, tercihleri, kimliği, inancı nedeniyle öteki görmemek ve ‘biz’ derken bütün ülkeyi kastetmek dahası bunu hissettirecek sahici bir değişime ihtiyaç var.
İktidarı almanın Türkiye’yi almak anlamına gelmediğini, İzmir Marşı’nın da, Mehter Marşı’nın da bizim olduğu duygusunu içselleştirmek ve bunu da bütün topluma yansıtmak dahası bu tür ayrımları ortadan kaldırıp esas meselenin ülke olduğu vurgusunu ön plana çıkarmak gerekiyor.
Aksi takdirde kimse kazanmayacak, hepimiz kaybedeceğiz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023