Markar ESAYAN
17 Aralık operasyonu ile alenileşen çatışma, bir AK Parti meselesinden devlet meselesine dönüşmüş durumda. Bunun nedeni, hükümete yönelik mücadelenin meşru sınırlarından taşarak, devletin içindeki aktörleri de içine alması. Böyle durumlarda devlet, en büyük ve kapsayıcı organizasyon olarak harekete geçiyor ve kendisini koruma refleksi gösteriyor. Devlet, zaten bu refleksi göstermese veya gösterdiği halde başarılı olamasa, rejim değişiyor.
Her ülkenin geçmişinde buna benzer tecrübeler var. Devleti halkın iradesi dışındaki latent yapıların kontrol etmeye kalkıştığı dönemler, aslında devletin demokrasi zaafını ima ediyor. Demokrasi güçlü ve tüm kurumlarıyla halkın iradesine sunulmuş değilse, zaafları varsa, bu türden acı tecrübeler söz konusu olabiliyor.
İttihatçılar 1913 yılında Bab-ı Ali Baskını ile devlette varolan ciddi zaaf nedeniyle gizli bir yapılama kurabilmiş, suikastlar, ağır sansür ve zorbalık ile ülkeyi maceradan maceraya sürüklemişti. Ancak tasfiye edildiler. Bir süre için denetledikleri devleti ele geçiremediler.
Çünkü basit bir kuralı unuttular. Daim olan halktır. Daim olana dayanmayan bir yapı meşru ve asıl olamaz. Bu eforik veya popülist bir tesbit değil, demokrasinin güçlendiği oranda kurumsallaşan bir kuraldır.
1960 darbesinden sonra, darbeyi yapan cuntanın içinde bulunan Albay Talat Aydemir, Harp Okulu komutanlığına getirildi. Lakin 1962 ve 1963’te iki kez darbe teşebbüsünde bulundu ve tasfiye edildi. Bu sadece darbeciler arasındaki rekabet, “tamamcılar” ile“devamcılar” arasındaki çekişme ile açıklanamazdı. Her darbeden sonra askerin hızla parlamenter düzene –meşru olana- yetkiyi devretmesi de, herhalde darbecilerin demokrasi aşkından kaynaklanmıyordu. Çünkü o çizgi, devleti –en güçlü geleneği- ima ediyordu ve devleti bilenler bunu da iyi biliyordu. İttihatçıların kaderi hafızalarda yer etmişti.
Tabii, bu devlet denen şeyin çoğumuzun havsalasında iyi bir etki bırakmadığını biliyorum. Devleti sevmedik. Çünkü o bizim değildi. Bize itaat etmemiş, saygı göstermemiş ve çok zarar vermişti. Halka rağmen kurulmuş ve halkla mücadeleye ayırmıştı asıl enerjisini.
Zaten son 11 yıllık sürecin olumlu anlamı bu değil mi? Böyle bir devletin, halkın egemenliğine alınmasına yönelik reformları bu nedenle desteklemedik mi? Yeni nesillerin anlaması –ne iyi ki- zor ama, 1980, 1990’lardaki devlet ile bugünkü devlet arasındaki fark, bizim için hayati… Tek başına Çözüm Süreci bile bunun nasıl kritik bir fark olduğunu anlatmaya yeterli. Şimdi de bu farkın artık kapatılamayacak kadar açılmasını, eski devletle ilişkisini tamamen koparmasını diliyoruz.
Ve biliyoruz ki, bu ülke hâlâ eskiye dönme riski ile yaşıyor. 17 Aralık’ın mümkün olması, bunu bize en sert şekilde yeniden gösterdi. Geçmişle yüzleşme ve devleti dönüştürme sürecini tamamlamış olgun bir demokrasi değiliz. Bu nedenle, yargı, emniyet, bürokrasi içinde böyle bir çatışma ortaya çıkabiliyor ve ülke bundan büyük zarar görebiliyor. Tabii ki gerekçesi oldukça meşru; yolsuzluk iddiaları… Dün de irtica veya komünizm tehlikesiydi, fark etmiyor. Karşımıza en meşru halleriyle de çıksa, karşılaştığımız şey, halkın iradesini yok sayan bir vesayet dayatmasıdır. Siyasi meşruiyet sınırlarını aşan bir mücadele, siyasi olanı da aşar. Yani bu bir AK Parti veya Erdoğan’la mücadele konusu değildir.
Devletin tüm kurumlarını gasp etmekten daha büyük bir yolsuzluk yoktur.
Sorun, harekete geçen devlet refleksinin meşruiyetini nereden alacağı, mücadelesini kimin adına ve neyi kurmak için yapacağıdır.
Tarihten dersler çıkarırken, kimi yönleri ile tekerrür ettiğini de varsayabiliriz. Bununla birlikte her olay geçmişindeki benzerini andırdığı oranda biriciktir de. Aradaki farka“değişim” denir. Hiçbir şey değişmiyor gibi davranamayacağımız gibi, tekrarlanan hataları da görmezden gelemeyiz. Yeni önerilerimizin olması, durumu gerçekçi bir şekilde kavramamıza, bakış açılarımızı genişletmemize bağlıdır. Sol’un içine düştüğü durum bu darlıktan kaynaklanır. “Liberal”, “demokrat” celebrity aydınların ve akademisyenlerin bir kısmının “anlamak” yerine, Erdoğan karşıtlığının sakin gölgesinde akıllarını devreden çıkartmaları, 17 Aralık süreci gibi görmezden gelinemeyecek krizlerde ise sıkışarak en iyi ihtimalle “ne dediği anlaşılmayan” eforik yazıların arkasına gizlenmeleri de aynı nedenledir.
17 Aralık krizi yeni bir devletin miladı olabilir. Eski ve yeninin birarada barınamayacağı bir nevroz anını yaşıyoruz. Kırmızıçizgiler aşıldığı için buradan bir uzlaşma çıkmayacak. Hükümet, reformları kendi siyasi ajandasına göre işletme lüksünü kaybetti. Muhalefet ise, vesayetle son seçimlere giriyor. Artık hiçbirimiz için çoğu şey aynı kalamayacak.
Korkmayın; bu iyi bir haber. Önemli olan yeniyi doğru dürüst kurmak için gerekli aklı, cesareti ve ahlakı ortaya koymak.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019