Mehmet BARANSU

İnönü buldu mu tamamdır!
18.08.2014
1749

 Her fırsatta “Yeni Türkiye’den” bahsediyor. Seçilmiş “yeni” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu “yeni” Türkiye’nin nasıl olacağını partililere yaptığı veda konuşmalarında anlatıyor. Yönetimin nasıl olacağıyla ilgili ipuçları da veriyor:

“Ben teamül meamül bilmem. Biz yeni Türkiye’nin teamüllerini oluşturacağız. Bu teamüllerin içinde 2023 hedefi var, 2053 hedefi var.

Ben Köşk’e çıkıyorum partimin ne hali varsa görsün demem.

Çankaya’ya çıktığımda parti sahipsiz kalacak zannetmeyin. Çalışmalarınızı, disiplininizi, performansınızı izleyeceğim. Gözüm üzerinizde olacak.

Birlikteliğimiz yine devam edecek. Ayrılma, ayrışma sözkonusu değil. Bedenim burada olmasa da ruhum burada olacak.”

Erdoğan’ın söylemleri gayet açık. Yeni kurulan bir ülkenin lideri gibi konuşuyor. Teamül filan beni ilgilendirmez, partiyi yine ben yöneteceğim diyor.

Yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar “yeni” dese de bu sözlerin uygulamadaki karşılığı aslında çok eskilere gidiyor. Statükolu yıllara. Halkın 80 yıldır mücadele ettiği ve kurtulmaya çalıştığı “Kemalist despotizmi” hatırlatıyor.

Yeni Cumhurbaşkanı bu yazdıklarıma da sinirlenecektir. Tetikçileri yine saldırı ve iftiralara başlayacaklardır.

Bunlara aldırış etmeden ne demek istediğimi detaya girmeden, kısaca anlatayım.

Cadde ve sokaklara asılan dev fotoğraflara bakın. İki adımda bir Erdoğan resimleri. Koca harflerle yazılan “Sağlam İrade” yazıları, sloganları. Son olarak arabaların arkalarına yapıştırılan “RT Erdoğan” çıkartma ve imzaları. Hemen hemen hepsi tek parti dönemi ve sonrası “eski” Türkiye’de gördüğümüz manzaralar. Tek adamlık merakı, ikinci Atatürk olma isteği.

Benzer hastalığı yıllarca yerleşik sistemle mücadele eden, onu düşman gören PKK ve liderlerinde görmüştük. Eski Türkiye’yi örnek alan yaklaşım ve söylemler halen hafızalarda.Emine Ayna’nın, Aysel Tuğluk’un statükoyu kutsayan söylemleri. Örgütün aslında Kemalizm’i örneklemesi. Eskiye benzeme, cellâdına âşık olma hâli de denebilir. Ayrıntıya girmeye gerek yok. Her şey arşivlerde duruyor.

Bugünlerde cadde ve sokaklara baktıkça, Erdoğan ve partisinin son üç yıllık icraatını gördükçe “nereden nereye” demeden edemiyorum. İçinde benim de olduğum Türkiye, AK Parti’ye vesayeti bitirmesi için oy vermişti. Ve o parti vesayetle mücadele ederken, kendisini vesayetçilerin kollarında buldu. Meclis’te çıkan antidemokratik yasalara bakmak bile, partinin kimin kollarına düştüğünü göstermesi bakımından önemli.

Karşımızda demokrasi ve hukuku ayaklar altına alan, “parti devletini” savunan bir lider var. Tıpkı “Kemalist despotizm” gibi suçlarını, İstiklal Mahkemeleriyle aklama arayışı. Şu sıralar kendisine ikinci bir İnönü bulma telaşında.

Sonrası mı? Tarih, sonrasının ne olduğunu zaten yazmış. Anlamak için Atatürk’ten- İnönü’ye minik bir okuma yeterli.

“KARDEŞİM ABDULLAH GÜL”

19 Aralık 2011 günü bu köşede Abdullah Gül’ün yeni bir parti için kollarını sıvadığını, toplantılar yaptığını, AK Parti içindeki bazı isimlere “çalışma zamanının gelip gelmediğini” sorduğunu yazmıştım. Bu yazının çıktığı gün, parti beni fitne çıkarmakla suçlamış ancak Köşk dâhil kimse haberi yalanlayamamıştı.

Yaklaşık iki yıl önce de 1 Ekim 2012’de “Kardeşim Abdullah Gül” başlığıyla Erdoğan’ın katıldığı son kongreyi yazmış, ‘Kardeşim Abdullah Gül, önümden çekil sıra bende ve sen artık partide olmayacaksın’, mesajını aldığım yorumunu yapmıştım. Yalçın Akdoğan ve oligarşik yapının, Gül planlarını deşifre etmiştim. AK Partililer yine bana hakaret etmiş ve iftira attığımı, fitne çıkardığımı iddia etmişlerdi. Çok değil iki yıl önce yazdıklarım bugün tek tek hayata geçti.

Bakın o gün ne yazmıştım; (http://www.taraf.com.tr/yazilar/mehmet-baransu/kardesim-abdullah-gul/23343/)

[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar