Namık ÇINAR
“Artık İstanbul’da balıkçılık bile Kürtlere kalmış” dedi kadın, pazar arabasını söylene söylene çekiştirirken.
Fiyatları beğenmediği için miydi, yoksa satıcı kaşla göz arasında solungaçları güveze çalmaya yüz tutmuş istavritleri mi kakalamaya kalkmıştı, artık o kadarını bilemeyeceğim.
Ama gözlemi gerçekten de doğruydu.
Deniz yüzü görmeden, genzine iyot kokusu kaçmadan büyümüş ne kadar adam varsa; Erzincanlılar, Bingöllüler, Siirtliler, Hakkârililer; çarşı-pazarda, balık halinde, hâttâ Boğaz’ın ağzına dikilerek ebat-mebat dinlemeyip yavrulu sürüleri bile gözünün yaşına bakmadan ağlarına dolduran gırgır teknelerinde, askere yazılır gibi tayfalığa soyunan emekçiler gene onlardı.
Kafasını yüzyıllardır dışarıya çıkarmadan yaşayan kerpiç damdaki Doğulu, bütün dünyanın periferisinde çiçek açan bir süreci, bu topraklarda da başlatmış görünüyor.
Henüz kokusu, rengi, estetiği yabanıl olabilir. Biz bugünün yarayışlı buğdayının tadına da, nice deneyimsel aşamalardan sonra varmadık mı?
Önemli olan, kendimiz hangi kavim ve inanç grubundan gelirsek gelelim, olup bitenler karşısında ilkel ve bilim dışı bir değerlendirme metoduna saplanmadan, ezilenlerin yerlerinden doğrulmaya başladıklarını görebilmektir.
Bu olmayacaksa, solculuk, insancıllık ya da Tanrı’ya inanmak ne işe yarar?
Esasen ekonominin altında, gündelik hayatların işlediği örüntülerle şekillenen bir uygarlık; üstünde de, toplumsal hiyerarşiler yer alır.
O yüzden devlet dediğimiz şey de, gerisi fasarya olmak üzere, nihayetinde el koyduğu toplam “artı değer”i toplumsal sınıflara yeniden üleştiren bir mekanizma olmaktan ibarettir.
İşte bu gereç, bugüne kadar nalıncı keseri gibi çalışmış; toplumu, amaçlarına hizmet eden ideolojiler doğrultusunda kategorize etmiştir.
Türkçülüklerin, Kürtçülüklerin, İslâmcılıkların altında yatan esas neden bu olup; denizi olmayan Kürt’ün balıkçı olması da, denizden pay istemesinden başka bir şey değildir.
Kârı, faizi, kira ve rantı havuduyla yutarlarken, kendilerine hizmet eden bürokratik hiyerarşilerin ağızlarına da bal çalmayı ihmâl etmeyen deniz kıyılarının hakkaniyet nedir bilmez köhne düzeni, şimdilerin bu dinamik unsurları tarafından alaşağı edilmeye çalışılmaktadır.
Bunu ne oranda başarırlar; yenilirler mi, paylarını uzlaşarak mı alırlar, yahut da bu sefer yeni zorba kendileri mi olurlar, onu hayat belirleyecektir.
Eğer adam gibi adamlarsak, bize düşen, her safhada ezilenlerden yana olmaktır.
Mağdurları kollamak, mağrurlara göz açtırmamaktır.
Mağdurlukları kullanarak mağrurlaşanların da ipliklerini pazara çıkarmaktan geri kalmamaktır.
Bu da ancak sübjektif angajmanlara dâhil olmamakla mümkündür. Birinin adamı hâline gelmek, artık mutlak doğrunun peşinde koşmayı değil, adamı olduğun kimsenin nispi çıkarlarına hizmet etmeyi gerektirir.
Her türlü ırk, din, mezhep ayrımcılığına da; Kürt’ün ve devletin terörüne de karşı çıkmak, çağdaş olmanın birinci şartıdır.
İşte bu bağlamda olmak üzere, eğer bir ülke, Avrupa toplumlarının Westphalia Barışı’yla ele alarak 17. yy ortalarından itibaren cebelleşeceği ve giderek hâlledeceği benzer sorunları 21.yy’da dahi henüz çözemeyip, yok “ırk birliği” yok “din birliği”ydi diye sosyopolitik olarak hâlâ bunlar üzerinden çalkalanıyorsa; kalkıp başkalarına örnek olmayı hayâl edeceğine, saçını önüne döküp ne hâlde olduğunu düşünmeye başlasa, belki utanır da bir şeyler olur.
İnsanların, uygarlık ölçütü olmak bakımından artık esamisi okunmayan ırk, din ya da mezhep birliği gibi anakronik değerlerden giderek enikonu politika yapmalarını; matah bir şey sanıp belledikleri bu doneler çerçevesinde itişip kakışarak, akılları sıra ciddi ciddi devlet adamlığı, bilim adamlığı yahut âkil adamlıklar taslamalarını görüp izledikçe, böyleleriyle aynı nüfus cüzdanını taşıyor olmaktan utanç duyuyorum.
Sadece birkaçının değil, üstelik bazılarına profesör de denen bir sürü kazık kadar kadın ve adamın, halkın meclisinde bütün yüzsüzlükleriyle çıkıp insanları bu anlayışlarla kategorize etmeleri, birazcık olsun demokrat duyarlığı olan herkesi yerlerinde hop oturup hop kaldırmaya yetmiş olmalıdır.
Kendilerini Kürtlerden üstün sanan Türkleri hor görerek böbürlenen Yunanlılar ile, onları aşağılayan Sırpları ya da Polonyalıları veya Bulgarları, yahut gözlerine kestirdikleri bu halklara ilâveten Arapları, Zencileri, Asyalıları, Slavları bir vakitler kendileri de küçümsemiş bulunan Avrupalıların ve en üstte olanlardan da, Yahudilerden ve Çingenelerden de daha yukarılarda yer almış olduklarına kanaat getirmiş Almanların, kafataslarından el birliğiyle inşa ettikleri bu şeytanî kule, artık yalnız aşağılık duygusu olan insanların evidir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016