Bu yazıyı namuslu, masum; fakat sandıkta AKP’ye oy veren geniş kitleler için yazıyorum.

***

Yırtın gözünüzdeki perdeyi!

Bu dünya, bedelini ağır ödediği, ne sihir saçan Rasputinler, ne Hitlerler, ne Mussolinilergördü.

Kurtulun tılsımından!

Toplumun sizden daha fazlasının, onun baskısı altında ezim ezim ezildiğini...

bu ülkeye pahalıya patladığını...

taşınmaz bir külfete dönüştüğünü...

lütfen görün artık!

***

Uygar dünyada devlet, insan içindir.

Bizim burada ise, Erdoğan için.

Oysa liderin kendisi amaç değil ki...

halkın mutluluğu için o sadece bir araç...

bir hizmet organizatörü.

***

Ne ki, iş iyice çıkmış zıvanadan...

her şey ona servis veren bir unsur hâline gelmiş.

Şurdan şuraya mı gidecek?

Korunmasına en az beş bin polis gerekiyor.

Kestiği ağaçlardan fazla polis diziyor, geçeceği yollara.

Hizmetine kolordu tahsis etsen, yetmiyor.

***

Turneye çıkan “rock”çılar gibi...

TIR’lar dolusu sahne dekorlarına...

güvenlik barikatlarına...

ses düzenlerine...

polis ordusuna...

Reza’nın önüne yatan haramilerden kurduğu yağdanlık müfrezelerine...

“Ponpon kızlar” gibi âkillerine...

Ateş yutan, renkli gaz çıkaran havuzcu hokkabazlarına...

Yunan tragedyalarındaki korolar gibi, cazgırlık yapsınlar diye dizdiği AKtroller ile AKkefenli berduşlarına...

akıttığı oluk oluk paralar...

Karunolsa bu millet, yetmez gene de!

***

Ama o harcıyor, doymak nedir bilmeden...

Harcıyor boyuna, bıkmadan usanmadan...

ve harcıyor sadece, utanmadan sıkılmadan...

***

Yüzde seksenini...

yüzde on zenginin zurna yutar gibi yuttuğu “milli gelir”in...

artakalan yüzde yirmisiyle...

açlığını yatıştırmaya çalışan...

bu yoksul...

bu mazlum yüzde doksan halkın...

alıkoyaraktan emeğini.

***

Bu da yetmiyor...

milyonlarca liraya, kalkıp bir “saray” yaptırıyor.

Cumhurbaşkanlarının sarayı olmaz; kralların olur, hâlbuki.

***

Fakat hiç durur mu?

Artık nereye gidecekse?

Yeryüzünde düşman edinmediği ülke kalmamışken...

ona kim kucak açacaksa?

Bir de koskocaman uçak satın alıyor.

Neyle?

Gene o, açlık sınırı altında yaşayan gariban halkın alın teriyle.

***

Oysa neler yapılmaz ki, babasının çiftliğindeymiş gibi saçtığı o milyarlarca liralarla.

Örneğin hepimizin gözleri önünde ölmüyor mu işçiler, kitleler hâlinde?

Peki, neden ölüyorlar?

Çünkü, yeraltında “rasyonel pazar ilişkileri” yok da ondan ölüyorlar!

***

Tahtını koruyabilmenin bir yolu olarak, oy deposu gibi gördüğü sizlere “sadaka kültürü”yle biçim vermek için, “kömür”ü kullanıyor.

Bu maksatla da, tek müşterisi hâline getirdiği devlete, en ucuza kömür sağlasınlar diye, zaten hepsi de kendi adamı olan patronların gözünü doyurmaya yetecek kadar kârlar tertip ederek, ilkel bir sömürü düzenine çevirdiği bu madencilikten başka ne bekliyordunuz ki?

Ocak patronlarıyla kurduğu saadet zincirinde, ne işçinin rızkına, ne emniyet tedbiri yatırımlarına ayrılmış bir marj sözkonusu.

Zira kömürde dönen, “serbest pazar”ın gerekleri değil, bir zamanların vahşi kapitalizm çağında “Afrikalı köleler”in çalıştırıldığı “transplantasyonlar”daki gibi kolonyal vahşetlerin, şimdi bizde sürmekte olduğu gerçeği.

***

Erdoğan’ın ekonomik doktrini, kendi halkının sömürülmesine dayanır.

Teknolojik dünyanın fiyatlarıyla rekabet edemeyenler, dengeyi tutturmak için, terazi kefesinin “dara”sını almada “insan eti” kullanırlar.

***

Siz bu değilsiniz...

bu olamazsınız...

ey mazlumlar...

ey yoksullar...

ey ezilip de ezildiğini fark edemeyenler!

***

Size...

koli koli dağıtılacak o kanlı kömürlerle...

ısınamazsınız!

İliklerinize kadar üşütür sizi...

yalaza gibi görünen buzdan alevler!

***

Ne yüreğiniz kaldırır...

ne ahlâkınız.

İtin, elinizin tersiyle.

Ve AKP’yi de, cezalandırın ilk seçimde.

Bu yakışır size.

***

“Saklı kent”in Çin imparatorları gibi...

Kapanır sarayına, o da...

***

Cesaretinizi toplar da...

“ne Şam’ın şekeri

Ne Arap’ın yüzü”...

derseniz eğer.

[email protected]

twitter@cinarnamik