Namık ÇINAR
Bana ilişkin andıçı o tutuyor olmalı.
Sanırım dosyam onda.
Nasıl ki, 28 Şubatçıların “Batı Çalışma grubu” var idiyse, bunların da “Doğu Çalışma Grubu” mu var, nedir; “Havuz Medyası”nın çirkeflikten sorumlu tetikçisi Engin Ardıç, IŞİD’çilerin Kilis’e rastgele roket sallamaları gibi, dün bana Sabah’taki köşesinden, sabah sabah bir kez daha saldırdı.
Rastgele diyorum; iler tutar yanı olmayan, uyduruk, sallapati bir yazıydı çünkü.
İnsan ona, yazı diye imzasını mı atar?
Siparişle yazılan bir yazıdan, daha fazla ne beklenir ki?
Parayı verenin düdüğünü çalarak tahrikçilik eylerken, içindeki leblebilerine kadar götürdüyse, sesi de böyle loğusa osuruğu gibi çıkacaktır, elbet de.
Bir vakitler Uzanlar’ı sıvazlıyordu.
Şimdi arpa AKP’de ya!
Artık onlara tellâklık yapıyor.
Aslında bunları demezdim.
Ama geçen sefer de, şimdi de, fikirlerimi bir kenara bırakıp bedenimle eğlenmeyi yeğledi.
Ülkü Tamer’in bir dizesini kullanarak, sağlık sorunlarımdan kaynaklanan kilolarımla alay etmeyi seçti.
En büyük korkum, onun gibi edepsiz olmak, onun gibi yüzsüz görünmek.
Ama ağzının payını vermeden de olmaz, değil mi?
Farklı görüşte olduklarımızla tartışmayı şahsileştirerek bel altı vurmak, oysa ne kadar ayıp!
Ancak kişiliği bozuk kimselerin yapabileceği şeyler bunlar.
O bilmez; ben meselâ onun bacanağı da olan ünlü edebiyatçı rahmetli Hulki Aktunç’la, taa Selimiye Askeri Ortaokulu’ndan, Erzincan Askeri Lisesi’nden beri çocukluk arkadaşıydık.
Çok sıkı iki dosttuk ve onu yitirdiğimiz beş sene öncesine kadar sürekli görüşür, fırsat bulduk mu da çilingir sofraları kurar, yarenlik ederdik.
Benim hiç, kendisinin ne mal olduğunu ondan etraflıca dinlediğim şeyleri, kalkıp buralarda anlattığımı gördünüz mü?
Ordudan atılmışlığımla da dalgasını geçmeye çalışıyor.
Ben teğmenken, küçücük rütbeli gencecik cüssemle 12 Mart’ın faşist generallerine karşı hukuk mücadelesi vermiş, kazanmış, tekrar orduya dönmüş ve yüzbaşılıkta, bu sefer kendi isteğiyle ayrılmış biriyim.
Olsa olsa kutlanırım ben, utanmaz adam!
Senin bacanağın Hulki Aktunç da askeri liseden benimkine benzer sebeplerden atılmıştı. Bu durumda belli ki, onun hatırası için de aynı şekilde düşünüyor olmalısın.
Haberdar’da yeni olduğum için okurlarım bilmeyebilirler, birazcık anlatayım:
Ben bundan tam altı ay önce bir yazı yazmış, uğradığım haksızlıklara karşı duyduğum düş kırıklığıyla, tıpkı yüz sene önce Yeni Zelanda’ya göç etmeyi düşünme noktasına gelmiş Tevfik Fikret gibi, acaba alıp başımı buralardan gitsem daha mı iyi olurdu, diyerek okurlarıma yakınmıştım.
Ve bu “Şeref Haktanır” kılıklı adam, hemen yekinip, o rezil havuzun köpekleme yüzen o günkü nöbetçi görevlisi olarak, “Durduğun Kabahat” başlıklı bir yazı döşenmiş, demediğini bırakmamıştı bana.
Ben de “Dertlenmekte mi Yasak” diye bir yazıyla cevap vermiştim.
Yılgınlık değil, kırgınlığın bir dışa vurumuydu, benimkisi.
Bir yazar, çiçek de açar, yaprak da döker, demiştim.
Güneş gibi parlar da, bulut gibi kapatır da.
Gün gelir çavlanlar gibi coşar, bir bakarsın miskin su gibi durgunlaşır da.
Bırakın, ne doğallığı varsa yansıtsın size.
Onu yazar yapan bunlardır; o coşkuları, o elemleri, o hüzünleri, sevinç ve kahırlarıdır.
Hiçbir yere gidecek değildim, elbet.
Ne ki, onda sadece yazarlık kumaşı değil, içinde zerre erdem duygusu da olmadığı için bunları anlayamazdı.
Kalemini nalbur gibi kullandığı köşesinden, çark etti, dedi çıktı, benim için.
Oysa hiç mi yakınmamıştı, mesela Hasan Hüseyin?
Karınca hamaratlığıyla yazdığı şiirlerine karşı, kitlelerin kayıtsız kaldıklarını gördüğünde:
“…ben hep onlar için söyledim şiirlerimi
onlar için yazdım bütün yazdıklarımı
ne çektimse bunca yıl onlar uğruna
…ağaçlar anladı beni
kayalar sular yollar
ama onlar anlamadı
onlar eğilmedi şiirlerime” dememiş miydi?
Meselâ:
“bugün pazar
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
bu anda ne düşmek dalgalara
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım
toprak, güneş ve ben…
bahtiyarım” diyen Nazım Hikmet’e de çok mu göreceğiz, insanlığa vakfettiği koskoca ömrünün bedbin bir anındaki o minnacık bencilleşmesini?
Kınayacak mıyız, türküsünde
“hep kahır
hep kahır
bıktım be!” dedi diye, Cem Karaca’yı?
Benimki de karınca kararınca böyle bir şeydi işte; geldi geçti, demiştim.
Ama çürük çarık kerpiç bir duvar kadar anlamamıştı.
Şimdi de mal bulmuş Mağribi gibi, Kut’ül Amare kuşatması hakkında yazdıklarımdan giderek, askeri zaferleri küçümsediğimi, savaşları horladığımı çığırarak, halkın dikeni üstünde milliyetçiliklerine beni recm ettirmeyi umuyor.
Son derece ahlâksızca!
Evet, ben savaş karşıtı bir adamım.
İnsanlar, sadece eceli gelince, yataklarında ölsünler isterim.
Sen hiç el bombası attın mı?
Ben attım.
Sen hiç roketatar yahut havan atışı yaptın mı?
Ben hem yaptım, hem yaptırdım.
Öyle üç beş tane fişeğinki değil, sandık sandık tahrip danesinin kesif yanık barut kokusu insanın genzini nasıl yakar, hiç bilir misin?
Ben bölükler dolusu bilirim.
Oturduğu yerden askerlik edebiyatı yapanlardan da hiç hazzetmem.
Savaş, ülkenin hayatı tehlikeye düşmedikçe, bir cinayettir.
Atatürk’ün en güzel, en anlamlı sözlerinden de biridir bu!
Çünkü savaşın ne olduğunu bizzat yaşayarak görmüştür.
O yazımda da söyledim, aynılarını tekrar edecek değilim; Kut’ül Amare, Alman yayılmacılığının peşine takılarak başkalarının topraklarında yapılmış mütecaviz bir savaştır.
O yüzden de haklı değildir.
Zafer dahi sayılsa, ki değildir; insanlığın eriştiği bugünkü değerler bakımından bir övünç kaynağı olamaz.
Bugün Fransızlar, Napolyon’un Moskova üzerine yürümesiyle övünmezler.
Avrupalılar, sineması, edebiyatı ve her şeyiyle yetmiş yıldır eleştirmedik yerini bırakmadıkları Nazi rejimini yerden yere vururlarken, Alman halkını aşağılamamaya inanılmaz derecede özen göstermişlerdir.
Biz Tolstoy’u şovence duygularla değil, insan dramlarını en güzel şekilde anlatıyor diye beğeniriz.
Harp ve Sulh’u okuyanın içini önce bir hüzün kaplar, eline silah almak duygusu değil!
Senin gibileri kastetmiyorum; senin gibilerden her şey beklenir.
Çanakkale ise bir yurt savunmasıdır,
Meşru olmasına meşrudur, ama gene de ölüme sevdalanacak şekilde değil.
Neticede o da bir savaştır.
Dost düşman ayırt etmeden, onun bütün ölülerine hüzünlendiğiniz oranda insanileşir ve anlamlanır.
Çanakkale’de savaşmış milletlerin, her sene anmak için gelip yer aldıkları ortak ritüellere diğer başka kutlamalarda tatmadığımız bir insaniliği kattıklarının ve her geçen gün bizi biraz daha içine çeken yeni ama farklı bir savaş ve barış kültürünün gelişmesine boyut kazandırdıklarının acaba ne kadar farkındasın?
Mehmet Akif’in ya da Necip Fazıl’ın hamasi şiirleriyle mi oluyor, sanıyorsun?
Hem yeri gelmişken, bir okurumun aklıma düşürdüğü bir soruyu, ben de sana sorayım:
Madem bu kadar değer verdiğiniz bir zaferdi de, Akif ya da Necip Fazıl yahut bir başkası, neden Çanakkale için yazılanlar gibi bir destanı Kut’ül Amare’ye de yazmadılar?
Zaten o kutlamaları da Menderes’in kaldırdığını bilmem biliyor musun?
Ve önümüzdeki senenin yıldönümü törenlerinde, her şey yolunda gider de, sen halâ AKP’nin borazanını öttürüyor olursan, Kut’ül Amare kahramanı Halil Paşa’nın vasiyeti icabı, bu muharebeye özel olarak meftun görünen AKP’nin en tepesindekilerle birlikte, herhâlde bir şişe rakıyı da mezarına boca edersin!
Ama meğer ki artık o iktidar yoksa veya ıslak bir sıçan gibi seni kuyruğundan tutup havuzdan atmışlarsa, çok umurundaydı Kut’ül Amare de, Halil Paşa da.
NAMIK ÇINAR / HABERDAR
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016