Oya BAYDAR
İki hafta önceki yazının başlığı bir soruydu: “Türkiye barışa hazır, ya siz siyasiler?” Aradan geçen on beş gün boyunca, umutla kaygı, iyimserlikle kötümserlik, öfke ile acı, ferahlama ile yürek boğuntusu arasında gidip geldik. Barışın tuzaklarla, engellerle dolu çok kırılgan bir süreç olacağını, kararlı ve cesur olmak zorunluluğunu, her sözcüğün boğazın dokuz boğumundan geçmesi, her adımın âzami dikkatle atılması gereğini bilmeyen, söylemeyen, tekrarlamayan yoktu.
Paris cinayeti, provokasyon uyarılarının ne kadar doğru ve gerçekçi olduğunu gösterirken hunharca katledilen üç Kürt kadın yurttaşımızın Diyarbakır’da yüzbinlerin katılımıyla gerçekleştirilen yas töreni Türkiye’nin barış özlemi ve kararlılığının işaretiydi. Sorunun çözümü için savaş, ölüm, şiddetten başka bir şey önermeyen; Kürt halkının gaspedilmiş haklarının tanınması, çiğnenmiş onurlarının, kimliklerinin onarılması için ne niyeti ne önerisi olan ırkçı- şoven milliyetçi bir kesim ve savaştan nemalanan daracık kadrolar dışında, Türkiye barışa aç ve hazır. Bunu yaşayarak gördük.
Peki ya siyasiler?
Soru buydu. On beş günün gelişmeleri sorunun cevabını ne yazık ki “hayır” olarak verdi. Süreçte en büyük sorumluluk payına sahip iktidarın başı kendini en fazla iki gün tutabildi. Sonrasında Kürt siyasal hareketini, Kürt siyasetçileri küçümseyen, azarlayan, ayar vermeye çalışan, hak ve özgürlükleri kendi torbasından dağıtacağı ihsan, ulufe, sadaka sanan üstenci, kibirli, nobran diline: “Daha ne istiyor bunlar, verdik ya! Biat eder, uslu dururlarsa dahasını da veririz işimize gelirse” zihniyetinin diline döndü. “Kürt sorunu yoktur” dedi, BDP’ye yüklendi. Kürt hareketinin en saygın, en barışçı kişilerinden Ahmet Türk’ün, -gerçeklerin açık ifadesi olan- barış konuşurken operasyonların onlarca uçakla ve temizlik harekatı tarzında sürdürülmesine dikkat çeken sözlerine, Ahmet Türk’ün İmralı’ya gitmesine çocuk cezalandırırcasına ambargo koyarak, süreci geciktirme, hatta kesme hakkını kendinde görerek ve yine üstenci söylemlerle cevap verdi.
BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın, Türk ve Ayla Akat’ın İmralı ziyaretlerinin ardından ilk sözleri de siyasi olgunluktan çok alınganlıkla sertlik karışımı tondaydı. Lâfa lâf yetiştirme alışkanlığından o da kurtulamadı. Asıl sınav hemen ardından geldi. Paris’te üç Kürt kadının katledilmesinin ardından Hükümet yetkililerinin, daha olayın ne olduğu bile anlaşılmadan, saniye sektirmeden yaptıkları “örgüt içi infaz” değerlendirmesi, BDP sözcülerinin, katili bildiğinize göre sizler yaptırmışsınızdır, Türk devletinin işidir, anlamına gelen tepkileriyle karşılandı. Bu dil her iki tarafta da ezberlerin bozulmadığını, çatışmacı refleksin bastırılmadığını gösteriyordu.
CHP, her zamanki CHP’ydi. Böyle hayatî bir konuda kapıdan kovsalar bacadan girmek yerine, Başbakan’ın “Gelin birlikte çalışın” önerisine, estek köstek, şartlı refleksle cevap vermeyi sürdürdü. Tayyip Erdoğan’ın bu öneriyi Kürt meselesinde CHP içindeki çatlaktan yararlanmak, Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırmak için yaptığı düşünülse bile, teklifin üstüne atlamak, daha ileri önerilerle AKP’yi köşeye sıkıştırmak gerekirken, CHP Sakine Cansız’ın ailesine taziyeye giden Hüseyin Aygün’ü disipline sevk etmekle uğraşmayı yeğledi. MHP’ye gelince, kan, ölüm, savaş söylemini daha da yükselterek, çözümün parçası olmayacağını Bozkurt ulumalarıyla tekrarladı.
Barış araç değil amaçtır
Aslında Türk Parti ve siyasetçileri ortak bir zeminden hareket ediyorlar ve ortak bir amaca sahipler. Zaten bu yüzden barış zihniyetinden uzaklar ve barış dilini konuşamıyorlar: Çünkü onlar için çözüm ve barış başlıbaşına bir amaç değil; kitle desteği, oy ve iktidar için bir araçtan ibaret. Ne kadar çok barış derlerse desinler, ne kadar parlak nutuklar atarlarsa atsınlar, gözleri, kulakları, akılları Kürt meselesinin barışçı çözümünün oy getirisinin yüzdelerinde. Tayyip Bey’in biraz da tabiatından, asabiyesinden kaynaklanan güven sarsıcı, umut kırıcı dalgalanmaları, konuştuğu yere, hitabettiği topluluğa göre değişen söylemi hep aynı nedenden kaynaklanıyor. O mutlak iktidar ve iktidarı sağlayacak oy desteği peşinde. Onun için barış sadece bir araç. Kılıçdaroğlu için de aynı şey geçerli; kararsız Kasım Efendi tutumunun, netlikten uzak “ne şiş yansın ne kebap” siyasetinin, cesaretsizliğinin nedeni, barışı istese bile, parti içi denge ve oy hesaplarının ana amaç olması.
Bazı BDP sözcülerinin sürece zarar verebilecek fevrî ve sert söylemlerinde de yine kendi kitlelerinin ezberlerini pekiştirme ve örgüt içi dengeleri gözetme kaygısı görülüyor.
Yine iş başa düştü
Barış dilini öğrenmek, çözüm sürecinin diyalogla, müzakereyle, zaman zaman tavizlerle (yani pazarlıkla) ve sonunda uzlaşmayla adım adım gelişeceğini içine sindirmek, barış ve çözümü şu veya bu amacın aracı olmaktan çıkarıp kafalarda ve yüreklerde bizatihi bir amaç olarak kavramak hiç kolay değil. İktidarı amaçlayanlar, siyasetçiler için ise, herkesden daha zor. İşin başa, yani size, bana, hepimize, bütün yurttaşlara, halklara düştüğü nokta tam da burası. Bu tuzaklarla, hayaletlerle dolu, kırılgan zeminli yolda ilerlerken çözümü asıl bizlerin, kitlelerin omuzlaması gerekiyor. Parti, ideoloji, inanç, dil, din, mezhep, vb. ayrımı gözetmeksizin hepimizin elimizden geleni yapmamız, kendimizi aşıp kendi mahallelerimizi dürtüklemeye, sarsmaya cesaret etmemiz gerekiyor. Hangi kesime, hangi düşünceye mensupsak, kendi kesimimizi barışa iteklememiz gerekiyor. Kürtlerin Kürt siyasetçilerini, Kürt önderlerini; Türklerin kendi siyasetçilerini, kendi muktedirlerini barış yolunda hem cesaretlendirmeleri hem de ağırlıklarını koyarak süreci kesintiye uğratacak, zora sokacak söylem ve eylemlerden kaçınmalarını sağlamaları gerekiyor.
Ne güzel olurdu mesela yüzbinlerin, milyonların katılacağı bir miting yapsak ve tek sloganımız olsa: Barış ve çözüm yoksa oy da yok! İnanın bana siyasilerin tek anladıkları ve dikkate alacakları tehdit budur. Kitlelerin elindeki güçlü silahlardan biridir oy. Mesela AK Partililer, AK Parti’ye oy verenler, “Kürtlerin haklarını ver, barışı getir, arkandayız Başbakanım” diye bağırabilseler. Sessiz çoğunluğun sesinin “Barış” olduğunu sezdirebilseler. Mesela CHP’liler, kararlaştırılan demokrasi mitinglerinin ana sloganlarından birinin Kürt meselesinde barışçı çözüm olmasını sağlayabilseler. İktidara karşı içeriksiz, formel demokrasi sloganları yerine, bu ülkede demokrasinin önündeki en önemli engelin Kürt sorunundaki çözümsüzlük olduğunun bilinciyle, partinin birliğini bu noktada arasalar. Mesela medya, İmralı görüşmeleri açıklandığında gösterdiği ama kısa süren duyarlı ve sorumlu tavrı sürdürebilse, kitleler üzerindeki büyük gücünden yararlanıp barış ve çözüm dilini yaygınlaştırsa. Mesela bizler, yıllardır barış, çözüm, eşit yurttaşlık diye inleyen, sesimizi duyurmaya çabalayan bizler, biraz daha asılsak. “Çözüm AKP’ye yarar” fobisinden, veya tersinden, “şu ulusalcıları madara edeyim, yıpratayım” hesaplarından sıyrılıp “Barışçı çözüm! Hemen, şimdi” diyerek güçlerimizi birleştirsek. Kazan kazan yöntemini benimseyebilsek.
Siyasetçiler, çözüme götürecek süreci askıya almakta; sen şunu dedin, ben bunu yaptım diyerek mızmızlanmakta; attıkları adımlardan ürküp, iki ileri bir geri mehter adımıyla ağır aksak yürümekte beis görmüyorlar. Çünkü her birinin kendine göre hesabı var. Kürt ya da Türk, bizim eşit yurttaşlık temelinde barışçı çözümden başka ne hesabımız olabilir? Ölümlerin, yıkımların, yürek soğumasının sona ermesinden başka ne çıkarımız olabilir?
O klişe sözün tam zamanı: Barış siyasetçilere, hele de muktedirlere bırakılamayacak kadar ciddi ve yaşamsaldır. Barış sürecinde başarısız kalınırsa, onların siyasî sorumluluğu kadar halkların, yani bizlerin de ağır insanî, vicdanî sorumluluğumuz olacak.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024