Ümit KIVANÇ
Memleketimizin muhalif kesimlerinde pek tutulan bir oyun var: Başta mevcut iktidarın lideri Tayyip Erdoğan, AKP’liler, Devlet Bahçeli, MHP’liler, iktidarı temsilen kim söylüyor ve eyliyorsa onları, laflarını yutmakla, tükürdüklerini yalamakla, dün doğru dediğine bugün eğri demekle vesaire suçlamak. Sanırım bundan özel keyif alınıyor; öyle olmasa bunca insan bu işin büyüsüne kapılmaz.
Peki bu oyun ne amaçla oynanıyor? İktidarın ve özellikle liderinin fena huylarını teşhir ederek onları gözden düşürmek için olsa gerek. Kimin gözünden düşürülecekler? “Kuruluş felsefesi”, yerli-millî gelenek-görenek ve cebir ile şiddetin örttüğü muazzam itinayla oluşturulmuş ideoloji ve onun yuttuğu kültür yetmezse diye Millî Eğitim aracılığıyla özel olarak geliştirilen birörnek kafa yapımız ve ahlâkımızın tanımadığı, bilmediği “tutarlılık” kavramına büyük önem verdiği varsayılan kitlelerin. Üstelik bunlar şu ana kadar Erdoğan’a, Bahçeli’ye, bilumum karanlık işlerle meşgûl devlet birimlerine hayranlıkla karışık bağlılık besleyen kitleler. Bu kalabalıklar, dün katil denen Sisi’yle muhabbete dönüldü diye AKP’den yüz çevirecek, dün demediğini bırakmadığı AKP’nin etrafına bir sağ kitle partisinin asla üretemeyeceği sertlikte savunma duvarı çeken Bahçeli’den soğuyacaklar, tapındıkları devlet birimlerinin “dört adam yollayıp sekiz füze attırma” dümenlerine kalkıştığını öğrenince hayal kırıklığına uğrayıp tövbe ederek dürüstlük yoluna dönecekler, filan… Felan demek çok içimden geldi, diyebilir miyim? Felan…
Medyascope’un “Adını Koyalım” programında, Erdoğan’a yönelik “tutarsızlık” eleştirileri hakkında söylenenler aslında bu yazıyı yazmamı gereksiz kıldı. Fakat niyetlenmiştim bir defa. Programın bu bölümünü izlemenizi, özellikle Ayşe Çavdar ve Kemal Can’ın sözlerine kulak vermenizi öneririm. Meslektaşlarımı dinlemek düşünebildiklerime daha bir güvenmemi sağladı.
Bahçeli’yi, Teşkilatı Mahsusa’yı kenara koyalım. Erdoğan gibi kitlesel etki ve siyasî hegemonya kurma kapasitesine sahip lider olmaksızın bu sonuncusunun öngördüğü iç ve dış devlet politikalarına toplumsal rıza sağlama imkânı yok. Bu ülkenin düzeni böyle. Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşları varken tek elden sorunsuz yürütülebilen, Millî Şef zamanında dingildese de sürdürülebilen “Millî Güç” (ülkenin bütün kaynaklarının ve faaliyet alanlarının devlete ait sayılması, hepsinin ‘devlet’ denetiminde toplanması, tek merkezden şekillendirilmesi) düzeni, çok-partili hayata geçişle birlikte böyle bir “demokratik” özellik kazandı: Seçimle gelen, siyaset-dışı bırakılacağı hususunda önceden anlaşılmış alanlar hariç, paraydı, puldu, ihaleydi vs. konularında gönlünce at oynatabilir, beri tarafın işi sayılan mevzularda önceden çizilmiş sınırları ihlal edemez, ancak resmî tavrın topluma belletilmesi, benimsetilmesi hususunda bu işlere karışırdı. Çekirdek iktidar odağının kuytuya çekilmesi, ancak kuytuya çekilmiş bir odağa göre yine de fazla, aşırı sayılacak ölçüde, her fırsatta -cinayetler, katliamlar, pogromlar, darbeler ve kanlı-kansız bin türlü tertiple- oradan başını -ve kılıcını- uzatması, bazen sırf kimin esas söz sahibi olduğunu hatırlatmak için siyasetçileri hırpalaması, gerçeğimizdir, eyvallah. Ancak neyi seçip neyi seçemeyeceği öğretilmiş olsa da seçime alıştırılmış bir toplumla uğraşsın diye kürsüye getirilecek popüler politikacıya duyulan ihtiyaç da onlarca yıldır böyle. O da gerçeğimiz.
Bahçeli ve MHP’ye gelince. Devletin toplum içindeki kolu ve gereğinde harekete geçirilecek paramiliter gücün “barış zamanındaki” barınma mekânı sayabileceğimiz bu müessese esasen sözcülük yapar, verilen görevleri yerine getirir. Toplumun bir kısmının sahiden faşist olması ve bu partiye sahiden teveccüh göstermesi durumu değiştirmiyor. Görüyoruz ki, en sakilinden üç-beş ırkçı motifle ortaya atlayan birileri şıp diye “varsayılan” siyasetçilerden biri haline gelebiliyor.
Türkiye’deki devlet-toplum ilişkisi, devlet açısından bakıldığında -başka açıdan bakabilir miyiz ki zaten?- hep güçlü sivil siyasetçi lidere ihtiyaç duyar. Ve demokrasi tramvayından inmiş, kendisine oy vermesini asla beklemediği nüfus kesimini gözden çıkarmış Tayyip Erdoğan, kırk yıl arasalar bulamayacakları kadar ideal biri, bu konum için. O konuma gelen her siyasetçinin ortama kendi rengini vermesi de durumu değiştirmiyor.
Arzuladıkları güncel varoluş tarzı ve ortam Erdoğan’ın liderliğiyle kaim bulunan odakların gözünde “tutarsızlık” gibi bir eleştiri motifinin delik market poşeti kadar dahi kıymetinin olamayacağı sanırım âşikâr. O halde “tutarsızlık” eleştirilerinin iktidar yapısı içerisinde en ufak sorun yaratmayacağını rahatça ileri sürebiliriz. Net’çe itibarıyla biz hür fikirden, hür vicdandan söz edip gururlanan, fikir ve vicdanların hoşumuza gitmeyen hürriyet girişimleri karşısında ise elimize baltayı bıçağı, tabancayı tüfeği alıp girişen, bu nevi hürriyetin zerresinden bîhaber insanlarız. Üniversitemiz bile böyleyken devletin dehlizlerinde iş tutanlarımız başka türlü mü olacaktı?
Yani liderin “tutarsızlığı” sergilendiğinde devlet katında bundan rahatsızlık duyacak kimse yok.
Ya kitleler? Lidere devlet katındaki vazgeçilmezliğini sağlayan kalabalıklar? Onlar liderlerinin dün başka bugün başka türlü davrandığını, söylediklerini inkâr ettiğini, başka liderlere, devlet başkanlarına yönelik suçlamalarının yerine dostluk mesajları ve övgüleri koyduğunu gördüklerinde nasıl tepki gösterirler?
Cevabı burada biz vermeyelim, muhalefet siyasetçilerinin ve sevilen tâbirle “kanaat önderleri”nin -allahım, neyin kanaati, neyin önderliğidir bu!..- verdiği cevabı öğrenmeye, yani tutarsızlık eleştirilerinden ne umduklarını anlamaya çalışalım. Birisinin tutarsızlığını, eğer işin içine ahlâkın, onurun, mertliğin-nâmertliğin vs. karıştırıldığı hadiselerden sözediyorsak hattâ, ilkesizliğini göstermekteki amaç nedir? Onun güvenilmezliğini, kaypaklığını, dönekliğini vs. teşhir etmek mi? Ve herhalde böylece ona daha önce güvenmiş olanların ondan uzaklaşması, eleştiricilere yaklaşması bekleniyordur.
Peki biz şimdiye kadar ilkesiz, tutarsız davrandı diye bir popüler siyasetçiden kalabalıkların yüz çevirdiğini gördük mü? Görmediysek acaba niye görmedik? Sakın ilkeydi, tutarlılıktı, bunların bizim kültürümüzdeki yerinin yırtık market poşeti kadar oluşundan olmasın? Bizde lider, çevresini besleyen, ona çıkar sağlayan, onu başkalarından üstün kılan, ona ezebileceği birilerini sunan, “ötekiler”e göz açtırmayan, onları bastıran, susturan, ellerindekini bize aktaran vs. biridir. Bütün bir “yönetme” kültürümüz, bütün bunların billurlaştığı bir seferîlik, hak tanımazlık, eşitsizlik, adaletsizlik ve gündelik hayat düzleminde iflah olmaz nalıncı keserliği sûretinde vücut bulur. Nalıncı keserliği hukuk anlayışımızın da merkezî kavramı.
Kalabalıklar, onları “öteki”lere göre nasıl ayrıcalıklı kılacağına, ayrıca bunu sırf vaat düzeyinde bırakıp bırakmayacağına, “öteki”ni tasfiye -değersizleştirme, iktidarsızlaştırma, maddî-manevî yoksunlaştırma- işine gücünün yetip yetmeyeceğine bakarak, otoriter, hukuksuz, faşizan yönetimleri destekler ya da desteklemezler. Her türlü tutarlılık ihtiyacından, baskısından kurtulmaksızın bu tür yönetimleri desteklemek, haysiyeti bütünüyle hurdaya çıkmış istisnalar dışında, hiçbir birey için kolay değil.
Suriye’deki Kürtler yerlerinden sürüldüğünde, eline silah almış olsun olmasın, onca insanın tepesine bomba yağdırıldığında, en ufak tereddüt belirtisi dahi göstermeksizin bütün muhalefetin kamuflaj giysilerine bürünüp tanklara doluşması Türkiye’nin düzeni açısından ölçü vericidir. TC sınırları içinde siyaset denen faaliyetin gerçekte devleti yönetmenin hayli uzağında oynanan oyun olduğunu gösterir. Dolayısıyla muhalif siyasetin neye, nelere muhalif olabildiği, alışık olmadığımız şekilde, açıkça, dürüstçe ortaya konmalı; adalet, hukuk, demokrasi ve, evet, haysiyet gibi şeylere sahiden sahip olmak istiyorsak. Muhalif siyasetin siyaset dışı saydığı alanlar esas siyasetin ta kendisi. Kalk borusuyla esas duruşa geçenlerin yapacağı iş değil. Nitekim tam da bu yüzden, siyaset yapılıyor görüntüsüne duyulan ihtiyaçtan, çakıltaşını bile yerinden oynatamayacağı biline biline tutarsızlık eleştirilerine dört elle sarılıyorlar.
Tutarsızlık eleştirisi oyununun bir özelliği daha var: Mevzunun aslını “dün dündü, bugün bugündür” diye takılan siyasetçinin dönekliğine, şusuna busuna yönelen dikkatlerden kaçırmak. Peki, adam dün şöyle yapıyordu, bugün aksini eyliyor; hangisi iyi? Hangisi doğru? “Dün teröristle masaya oturuyordun, şimdi bomba atıyorsun!” dendiğinde eleştirilen şey nedir? İçerikten bağımsız olarak, dünkünün aksinin yapılması mı? Yoksa dün niye bomba atılmadığı mı sorgulanıyor? Biliyoruz ki böyle. Muhalefetin hemen bütün tutarsızlık eleştirilerinde ortak yön bu: çelişen iki tavır arasında görece iyi, mâkûl, barışçı, demokratik olanın teşhir makinesinde kıyılması. Tesadüf müdür? Yoksa muhalefetin ilk toplan düdüğünde hizaya girivermesiyle mi alâkalıdır?
Tutarsızlık eleştirisi oyunu, kötü bir kandırmaca, böyle olmadığı hallerde aptalca kendini tatmin eğlencesi, her hâlükârda boş iş.
Meselenin siyaset sınırlarından taşan, çok daha geniş boyutlarına işaret etmemiş olmayayım, şu tek cümleyi sona ekleyeyim: Birbirinin gözünü oymaya hazır bulunanlar dahil istisnasız bütün kesimlerin birlikte besleyip büyüttüğü nalıncı keseri zihniyeti ortamımıza egemen olmasaydı tutarsızlık eleştirisinin anlamı olabilirdi.
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024