Ümit KIVANÇ
Sen, Katar, niye öbürleriyle beraber davranmıyorsun, kafana göre iş yapıyorsun? Suudiler, siz neyin peşindesiniz? Taliban mı sizin adamınız, El-Kaide mi, DAİŞ mi? DAİŞ’i Katar desteklemiyor muydu? Yoksa kuran ABD miydi? ABD, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye hep beraber DAİŞ’i kurmuş olsalar fena mı olurdu? O zaman El-Kaide’yi kim kurmuş olacaktı?
Tribününe “Bodrumda aşk başkadır güzelim” pankartı asan Eskişehirspor’un kaybetmesine, yıllardır nihayet en üst ligde bir İzmir takımının bulunmasını sağlayacak Göztepe’nin kazanmasına sevindik doğrusu. Halbuki bir zamanlar Eskişehirspor memlekete ferahlık veren bir rüzgâr gibi gelmişti. “Es es” kısaltması sanki tesadüf değil, ilâhî bir işaretti. Evet, rüzgârdılar. Daha sonra Trabzonspor’un becereceği cinsten bir yenilik ihtimali, “birşeyler değişecek” duygusuydu yarattıkları; bir silkiniş, daha önce rastlanmamış güzel bir canlı, taze edinilmiş hüner gibiydiler. Her ikisinin de, ortaya çıkış ve başarıdan başarıya koşma dönemlerinde adı konmamış bir “umut” kavramıyla birarada yaşanmaları ve anılmaları rastlantı değildi. Sonra işte, Cizre’de bodrumlarda insanları yakanların duvarlara yazdıkları o gaddarca sözü koskocaman kırmızı-siyah pankart yapıp tribünün önüne yerleştirdi birileri. Herhalde kimse de ses çıkarmadı. Oralı bile olmadılar. Aklıma gelmezdi, Eskişehirspor -Gençlerbirliği dışında- birileriyle oynayacak da ben karşı tarafı tutacağım. Oldu işte. Gerçi Göztepe’yi de severiz. O da ayrı güzellikti. Şâşaalı dönemine denk gelmişler arasında, Adnan Süvari’nin çalıştırdığı, kalesini efsanevî Ali Artuner’in koruduğu, Nevzat’lı, Gürsel’li, Fevzi’li takımı sevmeyen sanırım yoktur.
Pazar gecesinin tatsız tarafı, iki takım taraftarının maçı neredeyse oynanamaz hale getirişleri, bu işin taraftar yalakalığınden muzdarip resmî sorumlularının da her şey eyvallah demeleri, sonunda sahaya atılan meşaleler yüzünden maçın ilk devre on yedi (17!), ikinci devre on bir (11!) dakika durmasıydı. Uzatmayla, penaltılarla üç saati geçen bir “sezon finali” yaşandı.
Ertesi sabah işe kalkacak futbolseverler bir aşamadan sonrasını tek gözleri saatte izlediler muhtemelen. Futbolsevmezler içinse, 4 Haziran Pazar gecesi, herhangi bir durağan Pazar gecesi olmuş olmalı. Onlar beri yanda yaşanan zulmü, baskı altında süregelen onursuzluğumuzu daha sık hatırlamış, daha erken uyumaya çalışmış olmalılar.
Oysa 5 Haziran Pazartesi günü, bir gürültüyle uyandık. Her yerinden çatırdamasını kanıksamış olmamız gereken Ortadoğu, yeni bir sarsıntıyla, hepimizi allak bullak edebilecek daha ne hazineler barındırdığını bir defa daha ortaya koydu. Suudî Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, haydi Riyad ne derse yapmaya mahkûm Bahreyn tamam da, koca Mısır’ı da yanlarına alıp, Katar’a pata küte giriştiler. Hepsi aynı sıralarda zehir zemberek bildiriler yayımladılar, Doha ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini ilan ettiler, bununla yetinmediler, kara sınırlarını, hava sahalarını ve karasularını Katar’a kapattıklarını duyurdular, ülkelerindeki Katarlı yetkililerin, diplomatik temsilcilerin, hattâ Katar vatandaşlarının evlerine dönmelerini buyurdular. Bugün de, Suudi Arabistan ve BAE merkezli bazı bankalar Katar’ın bankacılık sistemiyle ilişkilerini kestiler.
HİZAYA GETİRME HAMLESİ?
Panik içinde, ne olup bittiğini, dahası, neden tam da şu anda olduğunu anlamaya çabalarken, dünyanın dört tarafındaki meslektaşlarımızın da aynı çaresiz halde debelendiğini görüp azıcık yatıştım. Şimdi az buçuk biliyoruz ki, bir süredir tırmanan gerilimin kaynağı Katar’ın başına buyruk politikaları, zaman zaman Körfez muktedirlerinin şantaj olarak algıladığı tavırları; tanık olduklarımızın aslî mânâsı da, Arap Yarımadası’nda her kim varsa Riyad’daki pek muhterem zevatın sözünden çıkmamasının güvence altına alınması. Giderek görece genç muhterislerin yön verdiği mutlakiyetçi Suudî Arabistan, cızırtı, parazit istemiyor.
İzlediğimiz, Körfez’de mutlak bütünlük sağlamaya yönelik bir hizaya getirme operasyonu mudur, bunun yakın gelecekte somut tezahürlerini görmeye başlayacağımız, İran’a karşı yekvücut blok oluşturma hesaplarıyla ilişkisi ne kadardır, patırtı Türkiye’ye nasıl yansıyacak, Ankara’yı neleri yapmaya itecek, nelerden mahrum bırakacak… bunları herkes bilgisi tecrübesi elverdiği ölçüde ele alıyor, ihtimalleri tartışıyor; bu mevzuları daha iyi bilenlere bırakıyorum.
RAHATIMIZ BOZULUYOR
Benim bu vesileyle yapmak istediğimse, çıkışmak! Herkes niye kafamızdaki şablonları kırıp dökmek, alıştığımız, bildiğimiz, bizi rahat ettiren akıl yürütme tarzımızı rayından çıkarmak için uğraşıyor?
Sen, Katar, niye öbürleriyle beraber davranmıyorsun, kafana göre iş yapıyorsun? Suudiler, siz neyin peşindesiniz? Taliban mı sizin adamınız, El-Kaide mi, DAİŞ mi? DAİŞ’i Katar desteklemiyor muydu? Yoksa kuran ABD miydi? ABD, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye hep beraber DAİŞ’i kurmuş olsalar fena mı olurdu? O zaman El-Kaide’yi kim kurmuş olacaktı? El-Kaide DAİŞ’le, daha bir millî’ci Suriyeli cihatçılar El-Kaide ile neden savaşıyor? İHH kimden yana? Suudi kralının ölümünde yas ilan eden Ankara’nın Suudi-Katar kavgasında kimden yana çıkacağı, hem şişi hem kebabı yakmadan işin içinden sıyrılıp sıyrılamayacağı neden tartışma konusu? Hepsi aynı şey değil mi bunların? DAİŞ’in Adıyaman, El-Kaide’nin İstanbul, AKP’nin Safranbolu ilçe örgütü, Beyaz Ev, Riyad, Doha, bunlar niçin hep birlikte davranmıyor? Ne güzel, ABD-AB emperyalizmi vardı, her şeyi onlar ayarlıyordu. Topu topu beş harftiler, üçe iki, birbirlerine düştüler, Riyad da Doha’ya çaktı, halimiz nic’oldu!
E, TRUMP İSLÂM ÂLEMİNİ BİRLEŞTİRMİŞTİ?!
Donald Trump’ın gelişinden bu yana Beyaz Ev’den yapılan basın açıklamaları, basın toplantılarında sözcülerin söyledikleri, muhtemelen bir süre sonra başlıbaşına bir edebiyat kolu oluşturacak. Trump’ın kılıç danslarıyla şenlenen Riyad ziyaretini de kapsayan Ortadoğu gezisinden sonraki bir açıklamanın şu cümlesi, meselâ, şimdiden tarihe geçti: “Donald Trump, bütün İslâm dünyasını uzun yıllardır görülmemiş şekilde birleştirdi.”
Hani, hep beraber İran’a dünya dar edilecek gibi bir hava yaratıldı ya, bu kastediliyor.
İşte, bir hafta sonra da Suudiler, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Bahreyn falan, ya Allah deyip Katar’a giriştiler.
ABD, geleneksel müttefiki Suudilerden kopardığı üç yüz milyar doları cebe indirme derdinde, evet, öte yanda Katar’da, Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) hayatî önemi haiz üssü, burada on bir bin Amerikan askeri var. Beyaz Ev, “Müslümanları pek güzel birleştirdik” havaları çalıyordu. Aksi şeytan!
Lâkin ortalama kafamız, bütün bunları bir “Amerikan oyunu” şeklinde biraraya getirebilir. Çünkü biz muhakeme kabiliyeti elinden alınmış bir toplumuz. Bütünlük duygumuz neredeyse hiç yoktu, varolan kırıntı da mevcut iktidar tarafından süpürülüyor. Birbiriyle çelişen olguların, tutarsız dayanakların, farklı sonuç vermesi muhtemel varsayımların birarada varlığı bizi rahatsız etmez.
Seksen milyonluk koca Türkiye adına Ortadoğululara çıkışıyorum: Neden böyle yapıyorsunuz? Niye kafanıza göre davranıyorsunuz? Onca yıllık ortak hukukumuz var, aranıza gireceğiz diye eskisinin üstüne yepyeni zulümler yalanlar düzeni kurduk. Bakın, çamurun içinden bildiren ahlâksız faşistler bile pusulayı şaşırdı, Suudilere “Amerikan uşağı” diyorlar.
Yeri gelmişken: Farkında mısınız: Koskoca Arap Yarımadası’na hükmetme hayallerinin yerine, o yarımadadan çıkma minik yarımada maskotunun hırslı, maceraperest önderleriyle sağda solda cihat işine girme hevesleri nasıl da kolayca geçiverdi! Fetihçi fırsatçı sözde-İslâmcı kafasının dış politika meselelerine dair dingildekliğini gösterdiği gibi, bir başka hakikate de dikkatimizi çekmeli bu manevra: Türkiye’de varolan iktidar her şeyi, ama her şeyi içeriye yönelik olarak düşünüyor, ele alıyor, tasarlıyor; tek hedef iktidarın yüzde kırk-ellilik destekle sürmesi.
Riyad’la Doha’nın dalaşması, kafamızı karıştırdığı yetmiyormuş gibi, bu bakımdan da, her şeyden evvel Ankara’da hızlandırılmış ve yoğunlaştırılmış halde bulunan dünya liderliğine ayıp.
İşte, hepimize ayıp!.. Ne oluyor yani, öyle ayrı ayrı özneler, hepsinin ayrı çıkarları, hesapları, şunlar bunlar…
Bir adam vardı, tarih kavramını dönüştürmüş, felsefenin evrimine damga vurmuştu; tarihin aşağı yukarı şöyle yürüdüğünü söylemişti: farklı çıkarlar çatışır, sonuçta kimsenin tam istediği olmaz. Dünyanın, “failci” zihniyetle en anlaşılmayacak yerinde yaşıyor olabiliriz.
Yazarlar
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024