Ümit KIVANÇ
Birkaç gün önce sosyal medyada üstüme çullanıldı. Linççi hakaret-iftira grubu bu defa, hayvan haklarını savunduğunu ileri sürenlerden oluşuyordu. Kendimden bahsetmek değil niyetim. Hadise bireysel ve toplumsal birçok çarpıklığımızın vücut bulup sahne alması gibiydi. Anlatılan bizim hikâyemizdi yani yine.
Tepkiye yolaçan eylemim şuydu: Kaldırılan faytonların yerine konacakları söylenen minibüsleri çirkin ve Adalar ortamıyla uyumsuz gördüm, “şuna güzel çözüm bulmak çok mu zor?” yollu bir-iki tweet attım, gerek Adalar Belediyesi’nin gerekse İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, zevk ve beceri sahibi onlarca tasarımcının gönüllü desteğinden yararlanabilecek konumda olduğunu hatırlattım. Bununla, eziyet gören atların kurtarıldığı, faytonların kaldırıldığı sürecin devamı için olumlu çaba gösterdiğimi sandım.
Çünkü -bakın burası önemli!- atların hali, militan hayvan hakları savunucuları kadar, bendeniz misâli, o ulvî mertebeye erişememiş sıradan insanların da yüreğini parçalıyordu, dolayısıyla o gayreti desteklemiştim. Niye önemli? Çünkü “minibüsler çirkin” dememle birlikte üstüme saldıran ve bir kısmı sahiden pek fena hakaretler eden zevat, aktarmakta olduğum tavrı, atlı faytonun kaldırılmasını başından itibaren desteklemiş birine alıyordu! Haksızlık oluşuna ilaveten mantık dışı. Yani hem vicdan hem akıl yoksunluğu. Bizi biz yapan her şey birarada!
İlk tepkiler geldiğinde anlam veremeyişim tam da bu yüzden. Atların eziyetten kurtulmasını desteklemiş, şimdi de bulunacak çözümün güzel olmasını talep etmiştim. Bunda, hayvan hakları savunucularını rencide edecek ne olabilirdi? Ön saflarda saldıran, taarruz silahlarıyla donanmış piyadeler ısrarla, “Atlara işkence edilmesini mi istiyorsun!” diye haykırıyorlardı.
Yahu nereden çıktı?!
Çıkmıştı işte bir kere. Ve anlayabildiğim kadarıyla, günün önemli hadiselerinden biri haline gelmişti. “Koşun, burada birisi minibüslere çirkin dedi, demek atları geri getirsinler istiyor, vurun!” filan diye çağrılar mı yapılıyordu, neydi… Bir yazarın minibüsleri beğenmemesi en fazla ne önemde bir olay sayılabilirdi? Ama hayır! Mazallah, bu adamın açtığı minibüsü beğenmeme yolundan faytonlar geri getirilebilir, atlara zulüm yeniden başlayabilirdi.
Tasnif edelim
Birkaç farklı şey söyleniyordu. İlki, işte şu aktardığımdı: Atlar geri mi gelsin? Bazıları yere düşmüş can çekişen veya ölmüş at fotoğrafı da iliştiriyorlardı, kalpsiz, zalim gazetecinin ağzının payını verdikleri mesajlarına. “Bu mu istediğin, ha, bu mu!”
İkinci grupta, “çirkin mirkin, konsun minibüsler, bu iş bitsin” mealindeki, tipik Şark-işi söylemler yeralıyordu. “Adalar” gibi bir ortamın minibüslerle ne hale geleceği diye bir konu yoktu, bu gruba göre. Maç galibiyetle bitmişti, gerisi önemsizdi. Yine bu gruba sokulabilecek bir söylem, “işlevciler”inkiydi. Minibüslerin bazı iyi özelliklerini sıralıyorlar, bunların belirleyici olduğunu, “dış görünüş”e o kadar da takılmamak gerektiğini söylüyorlardı. Belli ki, bitkisi, sahili, sokağı, ölçüleri, oranları, “havası” ile Adalar diye bir ortam bütünlüğü bu gruptakiler için de mevzu değildi. Amaç hâsıl olmuştu, tamamdı. Minibüsün çirkinliğini de görmeyiverecektik. Görmeyivermemiz gerekenler âleminde yaşamıyor muyduk nasıl olsa? Hayvanlara eziyetin de aynı mantığın uzantıları sebebiyle böylesine normalleşebildiğini bu kimselere anlatmak mümkün müdür? Göründüğü kadarıyla şimdilik değil, umarım günün birinde mümkün olur.
Üçüncü grup, “hayır işte, güzel o minibüsler!” diyenlerdi. Bunu daha çok “sensin çirkin!” gibi nazik ifadelerle dile getirdiler. “Zevkler ve renkler tartışılmaz”dı, dolayısıyla ben kim oluyordum da o minibüsleri çirkin buluyordum! Burada anlaşılmaz olan, konu üzerinde herhangi bir yetkiye sahip bulunmayan, belediyelerin de herkesi bırakıp kendisine kulak vermesi, hele onun dediğini yapması için en ufak sebep bulunmayan bir gazeteci, belgeselci vs. her neysem o, birilerinin güzel bulduğu minibüsü çirkin buldu diye öfkeyle ayağa fırlayıp ortalığı yıkmaları. “Hıyar, güzelim araca çirkin demiş, pöh!” deyip geçebilirlerdi; neden bu telaş, bu feryat? Muhtemelen birçoğunun minibüslerin güzel falan olmadığının farkında oluşundan. Tek istedikleri, konunun bir an önce kapanması, galibiyetle bitirdikleri maçın tescilinde problem çıkmaması. Yoksa, ne önemi olabilir benim minibüsleri güzel veya çirkin bulmamın? Ayrıca burada bir başka kompleks de devreye giriyor: Minibüslere çirkin demekle herkese kendi zevkimi dayatıyormuşum! Nasıl, hangi araçla dayatabilirim?
Söylenenleri biraraya getireyim: Minibüsü beğenmiyorsan atlara zulmedilmesini istiyorsundur. Atlar kurtuldu, sorun bitti, ne uzatıyorsun? Minibüsler güzel, sen halt etmişsin! Tabiî bunların söyleniş üslûbu, sanal âlemde değil fiziken birarada olsak iyi ihtimalle hastanelik edileceğim ihtimalini gösteriyor. Belki beni de hayvan sayıp vurmazlardı, bilemiyorum. İkircikliyim, çünkü hayvan haklarına sahip çıkarken böylesine insan nefretiyle dolu olmayı bir yere kadar elbette anlıyorum da, dünyaya az buçuk aklı erdiğinden beri avcılığın cinayet-katliam olduğunu savunmuş, fayton atları dahil hayvanların eziyetten kurtarılması için girişilen gayretleri elinden geldiğince desteklemiş biri minibüsleri beğenmedi diye ona rahatça böyle davranabilenlerin herhangi bir canlıyı sahiden dert edebileceğine inanmak kolay değil.
Hak ararken hak çiğneme
Ortadaki hastalıklı durumu en bariz gösteren, bence bugüne kadar sosyal medyada işittiğim en acayip ve acımasız laflar arasında tartışmasız zirveye oynayansa şuydu: “LGBTİ renkleri var diye mi istemiyorsun o minibüsleri!” (Minibüsleri şirin kılmak için rengârenk şeritlerle bezemişler ya üstlerini.) Mantıksızlıkta bir kademe daha. Neden böyle olsun? Bugüne kadarki hayatım gizli saklı işaretler mi barındırıyor homofobi veya nefrete dayalı benzer tavırlar konusunda? Yoo. E, hayvan hakları konusunda da böyle bir şey yok. Ee? Her iki alanda da yeterince hassas değilsin, bu alanlardaki mücadelelere destek vermede yetersiz kalıyorsun, denebilir. İtiraz edemem, eminim öyledir. Ama biliyoruz ki, hak mücadelesi veriyor olmayı kendine yakıştıran kimselerin birilerinin hayatını hiçe sayabilmesi için bu yeterli değil.
Hayatın boyunca birşeyleri korumaya, birşeyleri savunmaya, birşeyleri asla yapmamaya özen göstermiş olman, dünyayı kendi etrafında döndüren birilerinin seni hiçe saymasını, başkalarına da hiçe sayma çağrısı yapmasını önleyemiyor. Bir hak-adalet mücadelesindeki ilkesizliğin, benmerkezciliğin, o mücadeleyi mutlaka başka bir hak-adalet mücadelesinin zararına çalışan mekanizma haline getirdiğini kavrama aşamasına henüz ulaşamadık. Hak ararken hak çiğnemenin meşru sayılabileceği yegâne durum, haksızlığa yolaçanın hak saydığı ayrıcalığının ilgasıdır, oysa. Benmerkezcilik öylesine baş döndürüyor ki, insan şuursuzluk yolundan kolayca ırkçılığa, zalimliğe yuvarlanabiliyor.
Öbür şuursuzluk halleri
Minibüsleri beğenmeme yüzünden kopan hakaret-iftira yaygarası arasında bir de baktık ki, bu defa ellerinde “Atlı hayat” gibi pankartlar taşıyan birileri ortaya çıkmış, faytonları geri ister görünüyor. Sonra bazıları dediler ki, ille atlı faytonları istemiyoruz, faytonlar kalksın, ama atlar Adalar’da kalsın. Neredeyse atlarla ilgili bütün o rezalet yaşanmamış, en ufak boşlukta yeniden başlaması imkânsızmış gibi. O arada bazı Ada sâkinleri ileri sürdüler ki, atlar, faytonlar, elektrikli araçlar, minibüsler diye herkes birbirini yerken, belediye Adalar’da yaşayanların etraflıca görüşünü falan almamış! Nâçizâne ben de fark ettim ki, bu olaya dair sesi en gür çıkan pek çok insan Adalar’da yaşamıyor ve orada yaşayanların ne istediğiyle zerrece ilgilenmiyor. Yahu, bu nasıl olur, falan derken, bir başka dehşet verici şuursuzlukla karşılaştık: Birileri, “Adalar’ı bitirdiniz” muhabbeti yapmaya koyuldu. Hangi vakit ve aşama itibarıyla bu tesbiti yaptıklarını anlayamadık, ama -allahtan- sağduyulu ve vicdan sahibi birileri ayağa kalkıp, “Yahu, oraların aslî sâkinleri Rumları, Ermenileri, Yahudileri kovdunuz, Adalar o zaman bitti, ne konuşuyorsunuz!” yollu çıkışınca, her yerin tarihini kendilerinin oraya adım atışıyla başlatanların izansızlığı -muhtemelen şimdilik- son buldu.
Bu sefer de başka izansızlık geldi sahneye. Hayır, “Fransa’da yaşıyorum, ama bence atlı faytonlar kalmalı” diye lafa karışan şahsınki değil. Efendim, Ada zaten ne kadarcık yermiş, bir başından öbürüne beş kilometre bile varmış yokmuş, neden araç lazımmış ki? “Yürüsünler!”miş.. Kafası mâkûl ölçüde çalışan herkes için bunun anlamı açık: Yürüyemeyen Adalar’a gelmesin, orada yaşamayı zaten hiç aklından geçirmesin. Yaşlılık, hastalık, engellilik sebepleriyle yürüyemeyen, kolay yürüyemeyen, yürürse başka sorunlarla karşılaşan, ufak çocuğunu taşımak zorunda olan, vs. kimse buraları görmesin. Birkaç kilometreyi rahat rahat yürüyemiyor, yokuşları çıkamıyorsak, zaten, hattâ, bırakın Ada’yı madayı, toplum içinde ne işimiz var?
Bu vicdansızlık bana öyle koydu ki, çirkin minibüsler yüzünden karşılaştığım muameleyi attım kenara, gitti. Muhtemelen bugüne kadar yaptığımı ettiğimi bilen, izan sahibi birkaç kişi, “Nedir bu işin aslı, ne dediniz ki siz?” diye sordular, bu teselli olmuştu zaten. Olmasaydı da fark etmeyecekti, çünkü bütün bunlarda kişisel olanı derhal kenara itmeyi gerektiren, genel olarak umut kırıcı bir yan var. Ne kadar savuşturursanız savuşturun, geriye şu acı dersler kalıyor: Hayatınız boyunca savunmaya, korumaya çalıştığınız değerler uğruna verdiğiniz uğraşın mânâsı, gerçekte her tepesi atanın üzerine pisleyebileceği, basıp geçebileceği halde, ortada öylece duruyor. Ölçüsüzlükten anlıyorsunuz ki, üstelik, bu her an herkesin başına gelebilir. Herkesin varlığının şu hayattaki mânâsı üzerine pisleyebilirler. Boktan durum yani…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024