Ümit KIVANÇ
Cahil, şımarık bir emlak dalaveracısının dünyanın en güçlü devletini kapısına kadar getirdiği keyfî otoriter rejim tehlikesi şimdilik savuşturulmuş gözüküyor, ancak Donald Trump adlı beyaz ırkçısının yarattığı şok ve dehşet ortamı dağılmadı. En azından bütün o badireye yolaçan koşulların çoğu olduğu gibi duruyor. Tehlikenin kolay ortadan kaldırılabilir cinsten olmadığını fark edenler de sebeplere dair tahlillere girişiyor. Politico dergisinin yazar-çizer-düşünür insanlardan aldığı görüşlerin bir kısmını okurken, bahsedilen ülkenin ABD olduğunu bir an unutabiliyor, bizim buradan bahsedildiği izlenimine kapılabiliyoruz. (Yorumlarım ve çıkarsamalarım eşliğinde aktardıklarımın ilk bölümüne şuradan ulaşabilirsiniz.)
Teknoloji, ekonomi ve kültür yazarı (Yüzeysellik: İnternet Bizi Aptal mı Yapıyor’un müellifi) Nicholas Carr, Trump iktidarının yasallık-anayasallık, kuvvetler ayrılığı gibi normları ve kurumsallığı kemirişinden değil, ideolojik-kültürel bir başka tahripkâr etkisinden sözediyor. Cafcaflı sözlerin sevildiği bizimki gibi toplumlarda, “gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir kötü huyu vardır” türü vecizelerle dile getirilen inanışın boşa çıkışına işaret ediyor. Biz de burada görüyoruz ki, gerçek yalanın üstesinden gelemiyor, aksine, yalan, ne kadar ilkel, akla mantığa ne kadar uzak olursa olsun, kitleleri peşine takıp sürükleyebiliyor. Üstelik, yalan olduğu anlaşıldıktan sonra bile tesiri sürüyor. Bu, akıl adı verdiği soyutluğa tapar hale gelince insan ruhunun bütün karmaşasına son verdiğini sanan “tahsilli” insanlık için fazlasıyla beklenmedik bir hal. (En seviyesiz yalanların bizzat birçok okur-yazar insanı nasıl âdetâ sarhoş edip kendine bağlayabildiğini pek iyi görüyor, biliyor olmamız gerekir.) Carr MIT’nin Twitter araştırmasından elde edilen sonucu aktarıyor: Yalan veya herhangi bir şekilde yanlış bilgi içeren mesajlar, doğru bilgi içerenlere göre yüzde yetmiş oranında daha çok yeniden iletiliyor (“RT ediliyor”). (Sözkonusu araştırmayı merak edenler için: MIT’nin sitesindeki habere şuradan, Science sitesindeki ayrıntılı rapora şuradan ulaşabilirsiniz.)
Carr’ın işaret ettiği önemli bir husus da, “propaganda”nın değişen kaynağıyla ilgili: Geçen yüzyılda, radyoyu, televizyonları, basını buyruğu altına alan diktatörlerin yukarıdan her türlü yalanı pompalayıp halkı “zehirleyebildiğini”, oysa şimdi akıntının tersine döndüğünü söylüyor. Yalan-yanlış şeylerin tohumlarını Kremlin ya da Beyaz Ev saçıyor olabilir, diyor, ama artık bunları halk bizzat yayıyor. Carr’a göre, “sosyal medya Orwell’in Hakikat Bakanlığı’nı demokratikleştirdi”. Yazar aynı zamanda, bu meselenin köklerinin yalnız yalancı bir başkanı görevden uzaklaştırmakla halledilemeyecek kadar derine uzandığını belirtiyor.
Galiba, işin siyasî propaganda vs. boyutunun yanısıra, kitlesel yalanın kudretten yoksun insanların manevî ihtiyaçlarıyla ilgili olup olmadığını da düşünmek gerekiyor. Zira topluca benimsenip sürdürülen yalan kalabalıklara güç verebiliyor. Gerçekler zeminine konacak kaideye dayanması gerekmeyen yalan heykelleri, olağanüstü güçler yüklemek, tapınmak, önden sürüyüp peşine takılmak için çok uygun. Zira gerçekler acı. Gerçeklerin rol oynadığı yerde kalabalıklar güçsüz, mahrum, tesirsiz kalıyorlar. Öyleler, öyle olduklarını görüyorlar. Oysa, hele onlara ilave hiçbir çaba göstermeden, herhangi bir şey öğrenmeden, bilgi-beceri edinmeden, değişmeden dönüşmeden, oldukları gibi, o halleriyle değerli olduklarını söyleyen birilerinin yalanları, müthiş cezbedici hayallere can verebiliyor, bizzat güdülere dönüşebiliyor.
Tekrar vurgulamak isterim: “kitlesel yalan”ın cazibesine kapılmaktan kimse muaf değil. Eğitimli-donanımlı olmak da kendine göre yalana açık bünyeler yaratıyor. Eğitim adı altında özel cehalet tarzlarının edinilebildiği bizimki gibi ülkelerde “kitlesel yalan”, kalabalıklarla birlikte, siyasî-kültürel elit içerisinde kabul edilenleri de varolmayan hedeflere doğru sürükleyebiliyor.
Trump tecrübesi konuşulurken tabiî daha çok üzerinde durulan, yeni faşizme taban yaratan kitle haleti ruhiyesi. Tartışma “Türkçeye tercüme” edilirken, elitlerin kitlesel yalana şehvetli yatkınlığı konusunun gündeme dahil edilmesi şart.
Kendini sorun saymama
Politico’nun görüş aldığı akademisyenler arasında Mark Bauerlein’ın -yine bir profesör- elitler konusunda söyledikleri özellikle ilginç. Bauerlein’a göre, Trump’ın başa gelişi ve sonradan yaptıkları, bellibaşlı kurumların başındaki elitlerin “sandıkları kadar elit olmadıklarını” ortaya koydu. Profesör diyor ki, Rusya’nın müdahalesinden ırkçı beyaz işçi sınıfına, ucuz demagojiye birçok sebep sıralayan siyasî elitler aynaya bakmıyor, dolayısıyla bizzat sorunun -ve sebeplerin- parçası olduklarını göremiyorlar. Bauerlein’e göre “sıradan Amerikalı… akademi, Holywood, Silicon Vadisi, Wall Street ve bizzat Washington’a baktığında, kendi çıkarına iş götüren, pek de yetkin olmayan bireyler görüyor. Keyifleri yerinde, ceplerini doldurmuşlar, Amerika’nın gerikalanını da bırakmışlar, hayatları kaysın”…
Profesör, çarpıcı bir örnek veriyor. Trump bazı mitinglerinde kalabalığa basın bölmesindeki gazetecileri işaret ediyor, “Şunlara bakın!” diye hedef gösteriyordu, kameraları, ses kayıt cihazları, tabletleri, laptop’larıyla miting izleyen muhabirleri. Halkı hiçe sayan ayrıcalıklı kesimin temsilcileri ilan ediyordu onları.
Trump destekçileri, bu temsilcilerden hareketle hemen -onların “arkasındaki”!- başka ayrıcalıklı, zengin şahsiyetleri gözünün önüne getiriyor. Halkın gözünde fabrikaların ve küçük işletmelerin kapanmasına, işsizliğin artmasına, kendilerinin insandan sayılmayışına yolaçan tipler bunlar. Şık takımları ya da hipster kılıklarıyla, ama herhâlükârda pahalı aksesuarlarıyla geleneksel veya sonradan olma elitler, sahiden de halkın yoksunluklarından sorumlu olan şirket yöneticileri, borsacılar, bankerler; ve fakat onlarla birlikte, “halktan biri” olmadıklarını belli edenlerin hepsi -büyükşehirli orta sınıf üstü halleriyle gazete muhabirleri de! Fabrikayı Çin’e, atelyeyi Meksika’ya taşıma, işçileri kapının önüne koyma gibi kararların altında imzası bulunmayan, bizzat böyle kararların kurbanı olabilen beyaz yakalılar da.
Tayyip Erdoğan’ın dilinde bütün kötülüklerin anası olarak anılan “CeHaPe”nin, AKP destekçisi nezdinde nasıl bir bileşimi ifade ettiğine ışık tutabilecek mekanizma burada saklı. Bu bakımdan en çarpıcı örneklerden biri, Gezi İsyanı sırasında görülmüştü. O esnada Star gazetesini yöneten şahsın ilk sayfanın baştanbaşa uzanan manşeti olarak verilmiş yazısının başlığı şuydu: “Dinle Gezi Parkı!” Yazıda, memleket solcusuyla Koç Grubu, aynı kampın unsurları olarak hasım ilan ediliyordu. (Yazıda meşhur “Kabataş yalanı” da tekrarlanıyordu. O yalanın içerdiği fantezinin -üstü çıplak, deri pantolonlu erkekler güruhu- bizzat, toplumun iki kesimi arasındaki hayret verici uzaklığı gösterdiğini hakkınca ele alamadık, yaşananların sertliği yüzünden. “İttiler kaktılar” ithamı bu saçmalık olmaksızın da imal edilebilirdi, ama bir tarafa öylesine saçma görünen tasvir o uzaklık yüzünden öbür tarafta özellikle inandırıcı olabiliyordu.)
En az o yazıdaki hilebazlık kadar hayret verici olan, bir kısım muhalifin de bu muhayyel illiyet bağını varsaymasıdır! “AKP’nin yok ettiği basın özgürlüğü” konusunda Aydın Doğan’dan görüş alınabilmesine yolaçan şuursuzluğun kaynağıyla, muhabirleri düşmanın piyonu olarak hedef gösteren şarlatanın hainliği arasında rabıta var. Faşizan kitle ruhunu yalnız faşistler beslemiyor olabilir mi? Toplumları kutuplaştırarak kendine iktidar zemini yaratan otokrat adaylarının değirmenine, hayatına onlardan duydukları tiksintiyle yön veren birileri de su taşıyor olabilir mi? Otur dediğinizde oturmasını, kalk dediğinizde kalkmasını beklemediğiniz birine “çomar” adını takar mıydınız? Peki o niye sizden tiksinmesin bu durumda?
Mücadele ve rövanş
Tarih profesörü Leslie M. Harris, özellikle siyah-beyaz eşitliği alanında 1960’larda elde edilen kazanımlara karşı 1980’lerdeki genel sağcılaşmayla birlikte gelen rövanşı hatırlatıyor, Trump dönemini, o zamandan bu yana tekrar sağlanan ilerlemenin geri çevrilişi gibi görüyor. Ancak bunun karşısında, hem bu alanda hem de genel olarak toplumsal eşitlik yönündeki taleplerin ve mücadelenin de geliştiğine dikkat çekiyor. Bizde ABD sadece ve sadece “emperyalizm”leözdeşleştirildiği için midir, orada da derin eşitsizlikler içerisinde ezilen, hak-adalet mücadelesi yürüten insanların yaşadığı hatırlanırsa hayatın anahtarı emperyalizm mitosunda gedikler açar diye midir, nedir, ilgilenilmiyor, önemsenmiyor, ama gerçekten şu anda ABD’de belki de dünyanın en başarılı, en etkili eşitlik mücadelelerinden biri yürütülüyor. S harfi telaffuz edilirken bile bunun sosyalizmle ilgisinin olmadığını baştan belirtmek gereken siyasî kültürün hüküm sürdüğü yerde, şu anda göğsünü gere gere sosyalist olduğunu söyleyip meclise seçilen radikal genç kadınlar gündem belirleyebiliyor.
Harris’in “rövanş” tesbitinin de bizim buralara uzanmasında yarar var. 1960’larda birden yükselen işçi hareketi ve toplumun hareketlenmesine, “komünistliğin” gençlik arasında meşrulaşmasına karşı 12 Mart 1971 darbesi, ona rağmen durulmayan işçi örgütlenmesi ve yayılan kültürel solculaşmaya karşı 12 Eylül 1980 darbesi, darbeyle birlikte gelen, bâriz rövanş özellikleriyle bezeli hileli otoriter düzen, 2013’te Gezi İsyanı’nda Kürt siyasetinin, ülkenin batısında istemeye istemeye de olsa meşru sayılabileceğinin belirtisinin gözükmesi, 2015’te bunun bizzat vücut bulmaya başlaması ve bunlara karşı “başkanlık” adı altında yürürlüğe sokulan, otokrasi bozması keyfî baskı-zulüm rejimi… Aslında Türkiye’nin devlet rejimini tek hamlede tanımlamak için “rövanş rejimi” tâbiri yanlış kaçmaz.
Prof. Harris’in 1980’leri 1960’lara karşı dünya çapında rövanş olarak görmesi gayet isabetli. Genç kuşaklar 1960’larda yaşanan devâsâ değişimi bilmiyorlar. Kapitalist rejimleri “sosyal devlet” uygulamalarına yönelten yalnız Sovyetler Birliği ve Çin’in karşı kamptaki varlığı değildi; bundan önce, bizzat içlerindeki ahalinin hak-adalet, eşitlik taleplerini sistem tarafından içerilebilir hale getirme mecburiyetiydi.
ABD’de, özellikle eyaletlerin polis kuvvetlerinde yoğunlaşıp icra kapasitesine kavuşan beyaz ırkçılığı ve en zenginleri kollamaya ayarlı siyaset mekanizması dirense de, en derin ve canlı eşitsizlik kaynağı siyah-beyaz ayrımına karşı toplu mücadele de kökleşiyor ve ister istemez, başka eşitsizlik alanlarına uzanıyor. Irk ayrımcılığından ekonomik-toplumsal eşitsizlik bahsine geçiş için ufacık adım yeterli oluyor. Bu, sağcılık açısından, yalnız siyahların hak mücadelesine verilecek karşılıktan çok daha kapsamlı “rövanş” gerektiriyor. Sonuçta kendi lehine işleyen yerleşik nizamın Trump gibi bir soytarı eliyle paramparça edilmesini sineye çeken ayrıcalıklı kesim de herhalde içten içe böyle bir mecburiyet hissediyordu ki, ABD’nin dünyadaki konumunu da riske sokan bu süreci kabullendi.
Trump dönemine dair değerlendirmelere göz atarak kendi halimize bakmaya çalıştığım ikinci yazımı da burada bitireyim.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024