Umut ÖZKIRIMLI
George Orwell’in şu sıralar malum nedenlerle yeniden revaçta olan ünlü romanı 1984’ü mutlaka duymuşsunuzdur sayın Kılıçdaroğlu. Daha çok tüm özgürlüklerin ayaklar altına alındığı totaliter bir toplum düzenini anlatan ‘distopik’ yönüyle bilinen bu roman aynı zamanda edebiyat tarihinin en çarpıcı ‘ihanet‘ hikayelerinden birini barındırır içinde. Hafızanızı tazelemek için kısaca özetleyelim.
Romanın baş kahramanı Winston, kuralları hiçe sayarak aşık olduğu Julia ile birlikteyken ‘Düşünce Polisi‘ tarafından yakalanır ve nerede olduğunu bilmediği bir hücreye atılır. Bunu uzun bir sorgulama süreci izler. Amaç, Winston’ın iradesini kırmak, ona Parti’nin (alternatif?) gerçeklerini kabul ettirmek, hatta Parti’nin asla görünmeyen ama her yerde posterleri asılı lideri ‘Büyük Birader‘i sevdirmektir.
İşkencelere dayanamayan Winston bir süre sonra iki kere ikinin beş ettiğine, köleliğin özgürlük, Tanrı’nın Parti olduğuna inanır.
Parti görevlisi O’Brien, Winston’a “Seni alt ettik … Onurun ayaklar altına alındı … Yalvar yakar oldun, aman diledin, herkesi ele verdin, bildiğin ne varsa söyledin. Bir insan daha fazla küçük düşebilir mi?” diye sorduğunda ise Winston muzaffer bir tavırla “Julia’ya ihanet etmedim” diye yanıt verir. Ve Parti’nin eline düşenlerin korkulu rüyası 101 Numaralı Oda’ya alınır.
Bu odada ‘dünyanın en kötü şeyi‘ vardır. “Dünyanın en kötü şeyinin ne olduğu kişiden kişiye değişir” der O’Brien. Kimine göre diri diri gömülmek, kimine göre yakılarak öldürülmektir en kötü şey. “Senin durumunda dünyanın en kötü şeyinin fareler olduğu anlaşılıyor” diye devam eder O’Brien, içinden sesler gelen bir tel kafesi Winston’ın yüzüne yaklaştırarak. Parti, Winston’ın kabuslarından bile haberdardır.
İnsanoğlu en ölümcül acıya bile dayanabilir, ‘ama herkesin asla dayanamayacağı bir şey mutlaka vardır.‘ Winston için dayanılmaz olan farelerdir. O’Brien Winston’a tel kafesin kapısını açtığında açlıktan kudurmuş farelerin uçarak yüzüne saldıracaklarını, gözlerinden ya da yanaklarından başlayarak dilini yiyeceklerini söyler. Winston daha fazla dayanamaz ve avazı çıktığı kadar bağırır: “Julia’ya yapın! Julia’ya yapın! Beni bırakın! İstediğinizi yapın ona, umurumda değil. Yüzünü paralasınlar, her yerini yalayıp yutsunlar. Beni bırakın, Julia’ya yapın!” Winston sevdiğine ihanet etmiştir sonunda.
Bir ihanetin hikayesi
Bu ‘ihanet‘ hikayesini neden anlattığımı belki de anlamışsınızdır sayın Kılıçdaroğlu. Belki de diyorum çünkü kariyerinizde ‘ihanet’in yeri büyük. İnsanlık hali, hangi ‘ihanet’inizden bahsettiğimi çıkartamamış olabilirsiniz. Ben bir tanesinden, can dostum Prof. Dr. İştar Gözaydın’a ‘ihanet’inizden bahsedeceğim.
20 Aralık 2016’da FETÖ/PYD soruşturması kapsamında gözaltına alınan, 27 Aralık’ta ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklanan, bu satırlar yazıldığı sırada sık sık hak ihlalleri ve işkence iddialarıyla gündeme gelen İzmir Şakran Cezaevi’nde 45’inci gününü dolduran Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli beyinlerden İştar Gözaydın’dan. Daha birkaç gün önce Evrensel Gazetesi’nde çıkan habere göre tutuklulara ‘terörist’ yazılı yaka kartı takma zorunluluğu getirilmiş hatta. Eh, İştar da ‘terörist’ nasıl olsa, taksın değil mi?
Yalnız bu ‘terörist‘le sizin yakın bir dostluk ilişkiniz vardı, yanılıyor muyum? İştar’ı 2015 seçimlerinde partinizden milletvekili adayı yapmayı planladığınızı, ‘nedense‘ bundan son anda cayıp daha sonra parti meclisine sokmaya çalıştığınızı bilen biliyor, hatırlatmaya gerek yok. Ama İştar’la bir dönem ne kadar ‘yakın‘ olduğunuzu, ona ne kadar değer verdiğinizi, sonrasında ‘nedense‘ selamı sabahı kestiğinizi, gözaltına alındıktan sonra eşi İskender Savaşır’ın telefonlarına bile çıkmadığınızı pek bilen yoktur sanırım. O halde geçmişten bazı detayları kamuoyuyla paylaşalım, ne dersiniz? Hem sizin ne kadar ‘vefalı‘ bir dost olduğunuzu bilmek isteyenler vardır belki. “Karizmatik değil ama iyi insan” diyorlar ya sizin için. Öğrenmek hakları ne kadar ‘iyi bir insan‘ (!) olduğunuzu.
Dost dediysem, kökleri o kadar eskiye uzanan bir dostluktan bahsetmiyorum elbette. 2014 Eylül’ünde CHP genel merkezinde başlayan bir hukuk. Hani sizin İştar’a CHP’nin kendisini dindar kesimlere anlatması gerektiğinden, ama bu kesimleri pek tanımadığından bahsettiğiniz görüşme. Hatta İştar’a kendi danışman ve akademisyen kadronuza sıkıştığınızdan, farklı kesimlerden fikir insanlarıyla görüşemediğinizden yakınmışsınız. İştar da size yardımcı olmaya çalışacağını söylemiş ve özel e-mail adresinizden düzenli yazışmaya başlamışsınız. (Silmiş misinizdir o e-mailleri? Merak işte.)
13 Ekim 2014’te yeniden buluştuğunuzda İştar talebiniz doğrultusunda sizi daha önce ilişki kur(a)madığınız akademisyen, gazeteci ve benzeri isimlerle buluşturmak üzere evinde ağırlamak istediğini söylemiş. Düşünmeden kabul etmişsiniz. İlki 8 Kasım’da yapılan bir dizi akşam yemeğine kimler katılmamış ki? İzinlerini almadığım için tek tek saymıyorum ama siz biliyorsunuz kimlerin katıldığını. O yemeklere birlikte katıldığınız Bülent Kuşoğlu, Gürsel Tekin, Oğuz Kaan Salıcı da biliyor. Ne de olsa bu yemekler gizli örgüt toplantısı, katılanlar da İlluminati üyesi değil tabii. Yoksa öyle mi?
Bir akademisyenden ‘terörist’ yaratmak!
Tam o sırada basında İştar’ın sizin yerinize İstanbul 2. Bölge 1. Sıra’dan aday gösterileceği haberleri de çıkmaya başlıyor. Oxford Üniversitesi’nden iki yıllık bir iş teklifi alan İştar, Ocak 2015 sonunda Swiss Otel’de özel bir odada baş başa yaptığınız bir görüşmede sizden durumu netleştirmenizi rica ediyor ve size “Gideyim mi, kalayım mı?” diye soruyor. Ve siz beraber yapacak çok işiniz olduğunu ifade ediyor, elinizi İştar’ın elinin üzerine koyarak, “Bizle kalın” diyorsunuz. İştar -maalesef!- size güveniyor ve kalıyor. Hatta yine sizden onay alarak Doğuş Üniversitesi’ndeki işinden de istifa ediyor. Böyledir İştar, dost bildiklerine güvenir.
Sonrası malum. Listeler açıklanıyor, İştar yok. Siz de yoksunuz. Hayır, listede değil. İştar’ın hayatında. Kayboluyorsunuz bir anda. İşsiz kalan, ek geliri olmadığı için ekonomik sıkıntı da çekmeye başlayan İştar yine de her zamanki sevgi dolu haliyle size bir mail atıp kırgın olmadığını yazıyor. Ağustosta Gediz Üniversitesi’nden teklif geliyor, İştar da kabul ediyor. CHP’yi ve yaşadıklarını unutuyor.
Ama siz unutmuyorsunuz ‘eski dostunuz’u ve 16 Ocak 2016 sabahı aniden ortaya çıkıyor, telefonda İştar’a kendisini Bilim Kültür Yönetim Platformu’ndan parti meclisinde görmek istediğinizi söylüyorsunuz. İştar -maalesef ki ne maalesef!- size yine güveniyor ve teklifinizi kabul ediyor. Böyledir İştar, tüm insanların özde iyi olduğuna inanır.
Ama işte bu ‘özde iyi‘ (!) insanlardan biri, partisinin önde gelen bazı isimleri İştar aleyhinde ‘Cemaatçi-Diyanet’e çalışıyor-şeriat istiyor’ diye kulis yaptığında yakın dostunu savunmuyor ve İştar’ın üzeri çiziliveriyor. Sonra gün geliyor, ‘Parti’ İştar’dan ‘terörist’ yaratıyor.
Farelerden korkmak
Peki danışmanlarınız, dostlarınız birer birer ‘terörist’ ilan edilirken siz neredesiniz sayın Kılıçdaroğlu? Tamam, anlıyoruz, ‘Parti’ sizi de 101 Numaralı Oda’ya aldı, alternatif gerçekleri kabul ettirdi. Öyle olmasa Yenikapı Mitingi’ne figüran olarak katılmaz, ‘Anayasa’ya aykırı olduğunu‘ bile bile dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vermez, HDP’den bucak bucak kaçmaz, milliyetçi tabanınıza yaranmak için “Oslo’da terör örgütüyle masaya kimler oturdu?”, “Terör örgütü lideriyle başkanlık pazarlığını kimler yaptı?” tarzı twitler atmazdınız.
Benim merak ettiğimse şu: Size gösterilen tel kafesin içinde ne vardı sayın Kılıçdaroğlu? Siz de farelerden mi korkuyorsunuz? Yoksa başka bir şeyden mi? ‘FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle tutuklanan Murat Aksoy, Fatih Gürsul ve sevgili İştar Gözaydın’ı ‘unutuverdiğinize‘ göre kafesin içinde ‘FETÖ‘ olmasın? Siz de ‘FETÖ’cü müsünüz sayın Kılıçdaroğlu? Evinde yemeklere katıldığınız, milletvekili ve parti meclisi üyesi yapmaya çalıştığınız sevgili İştar ‘terörist’se siz de ‘terörist’ olmuyor musunuz? Gün gelir, öyle sayılmaz mısınız?
Bu arada Winston’a da haksızlık etmeyelim. Acımasız bir totaliter yapının eline düşmüş, işkenceye uğramış zavallı bir bireyin ihaneti anlaşılabilir bir şey sonuçta. Siz ise 12 milyon insanı temsil eden ana muhalefet partisinin liderisiniz. Türkiye’nin 1984’tekine benzer bir totaliter düzene geçişini tribünden izlemek, bırakın izlemeyi bu geçişi kolaylaştırmak zorunda değilsiniz. İhanet, önünüzdeki tek seçenek değil. Peki neden ‘ihanet‘i seçiyorsunuz sayın Kılıçdaroğlu? Neden korkuyorsunuz?
O’Brien’ın Winston’a seslenişinden esinlenerek soralım: Defalarca alt edildiniz … Onurunuz ayaklar altına alındı … Herkese, en çok da size güvenenlere ihanet ettiniz. Bir insan daha fazla küçük düşebilir mi?
http://www.diken.com.tr/bir-ihanetin-hikayesi-tel-kafesin-icinde-ne-vardi-sayin-kilicdaroglu/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.03.2020
25.02.2020
10.02.2020
16.12.2019
5.01.2019
19.10.2019
12.10.2019
6.08.2019
2.07.2019
24.03.2020