Yaşar YAKIŞ
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayında Türkiye, oldukça ihtiyatlı ve ketum davrandı. Kesinleşmemiş hiçbir bulguyu açıklamadı. Güvenlik makamları söylenmesi gerekenden fazla hiçbir şey söylemediler. Olay yeri inceleme ekipleri görevlerini profesyonelce ifa ettiler.
Bu performanslarından ötürü Türk güvenlik makamlarını ve adli tıp ekibini kutlamak gerekir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da söylenmesi gerekenden ne fazlasını ne de azını söyledi. Yapılan bazı eleştirilerde, Erdoğan’ın elinde daha fazla bilgi olabileceği, fakat bunu söylemekten imtina ettiği ileri sürülüyor. Bu doğru da olabilir. Ancak bir devlet başkanının, kendisine ulaşan her bilgiyi kamuoyuyla paylaşması beklenmemelidir.
Bunları söyledikten sonra resmin tamamını doğru görmek için iki hususun daha altını çizmek gerekir. Biri, Türk güvenlik makamlarının olaya el koymada izledikleri tutumdur. Öteki de konsolosluğun dokunulmazlığı konusunda yapılan değerlendirmeler.
Cemal Kaşıkçı, başına geleceklerden şüphelenmiş olsa gerek ki, nişanlısı Hatice Cengiz’e iki saat içinde konsolosluktan çıkmazsa, tanıdığı iki Türk arkadaşını haberdar etmesini tembih etmiş. Cengiz de bu tembihe uyarak kendisine verilen isimleri haberdar etmiş, onlar da Türk makamlarını haberdar etmişler. Erdoğan’ın söylediğine göre Türk makamları olayı saat 17.50 da öğrenmişler.
Güvenlik makamlarının nasıl bir değerlendirme yaptıklarını bilmiyoruz. Ancak, çok çabuk karar veren bir mekanizma işletilebilmiş olsaydı, 17.50 veya en geç 18.00 den itibaren Başkonsolosluk binasının ve Başkonsolosun ikametgâhının kuşatma altına alınıp kimsenin girip çıkmasına izin verilmemesi mümkündü.
Başkonsolosluğa o gün girip çıkan tüm otomobillerin, İstanbul sokaklarındaki kameralarla izlenmesi ve gerektiğinde durdurulup kontrol edilmesi uygun olurdu. Bunlar belki de yapılmıştır ve zamanı gelince açıklanacaktır.
Aynı şekilde biri 18.20 de, öteki 22.50 de Türkiye’den ayrılan Suudi ekiplerinin yurt dışına çıkışlarına izin verilmeyip alıkonmaları uygun olurdu. Bu yolcular, ellerinde diplomatik pasaport olsa dahi, diplomatik dokunulmazlıklardan yararlanamazlar.
Dolayısıyla pasaport kontrolünde durdurulmaları ve olay bütünüyle ortaya çıkıncaya kadar Türkiye’de alıkonmaları, birçok gerçeğin ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktı. Türk güvenlik makamları, o saatlerde, bu konuyu büyütülecek bir olay olarak görmemiş olabilirler.
Erdoğan’ın konuşmasında yer almamakla birlikte, bir ara, Suudi ekibinin bir bölümünü taşıyan uçağın Nallıhan semalarında iken durdurularak havada tur atması talimatının verildiği, sonra da yoluna devam etmesine izin verildiği anlaşılıyor. Uçak indirilip yolcuları sorgulansaydı, şimdi bilinmeyen birçok bilgiler elde edilebilirdi.
İkinci konu ise, 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi’yle ilgilidir. Konsolosluk binasının ve konsolosluk personelinin dokunulmazlıkları hususunda bazı hususlara biraz daha açıklık getirmek gerekiyor.
Sözleşmenin bazı maddeleri biraz dikkatli okununca, Türk makamlarının, ellerindeki yetkiyi yeteri kadar cömertçe kullanmadıkları anlaşılıyor. Her şeyden önce akılda tutulması gereken husus şudur: Konsoloslara sağlanan dokunulmazlığın felsefi gerekçesi, görev yapmalarına ev sahibi ülke tarafından gereksiz engeller çıkarılmamasıdır.
Bu dokunulmazlık, kanunsuz işler yapmak için bir araç olarak kullanılamaz. Böyle bir davranış, dokunulmazlık tanınmasının gerekçesine aykırıdır.
Kaşıkçı olayında Türk güvenlik makamları, bir cinayet ihtimalini öğrendikleri andan itibaren, Suudi makamlarından izin istemeksizin Başkonsolosluğa girip araştırma yapabilirlerdi.
Viyana Sözleşmesinin 31/2 maddesi şöyledir:
“Kabul eden devlet makamları, konsolosluk şefinin, onun tarafından tayin edilmiş kimsenin veya gönderen devletin diplomatik temsilcilik şefinin muvafakati dışında, konsolosluk binalarının münhasıran konsolosluk işleri için kullanılan kısmına giremezler”.
Bu ifadeden görüleceği üzere, güvenlik makamlarının, bir cinayet ihtimalini öğrendikleri zaman, Başkonsolosluk binasına girmek için bir yerden izin almalarına gerek yoktur. Binaya girebilirler. Ancak o bina içinde, ‘münhasıran konsolosluk işleri için kullanılan’, örneğin konsolosluk arşivi, gizli yazışmaların yürütüldüğü bölümlere giremezler. Onun dışındaki yerlerde araştırma ve inceleme yapabilmeleri gerekir.
Ayni sözleşmenin 42. maddesi bir konsolosluk mensubunun Başkonsolostan veya gönderen devlet makamlarından izin almaksızın tutuklanabileceğini söylemektedir. Madde şöyledir:
“Bir konsolosluk personeli mensubunun tutuklanması, gözaltına alınması veya cezai bir kovuşturmaya tabi tutulması hainde, kabul eden devlet, durumdan konsolosluk şefini en kısa zamanda haberdar etmekle yükümlüdür. Eğer konsolosluk şefinin kendisi bu tedbirlerden birine muhatap tutulmuş ise (yani Başkonsolosun kendisi tutuklanmış ise) kabul eden devlet bundan gönderen devleti diplomatik yoldan haberdar eder.”
Bu maddeden de görüleceği üzere Türk güvenlik makamlarının yapmaları gereken şey, Başkonsolosluk binasına girip oradakileri tutuklayıp en kısa zamanda Ankara’daki Suudi Büyükelçiliği’ni durumdan haberdar etmekti.
Sözleşmenin 43/1 maddesi bu konuya biraz daha açıklık getiriyor. Söz konusu madde şöyledir:
“Konsolosluk memurları ve konsolosluk hizmetlileri, resmi görevlerinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri fiillerden dolayı kabul eden devletin adli ve idari makamlarının yargısına tabi değildirler.”
Bu maddeden de anlaşılacağı üzere konsolosluk personeli sadece “resmi görevlerinin yerine getirilmesi sırasındaki işledikleri fiillerden dolayı” yargı muafiyetinden yararlanabilir. Cinayet işlemek resmi görev meyanında sayılamayacağına göre Türk güvenlik makamlarının Başkonsolosluk personelini Suudi makamlarından izin almaksızın tutuklama yetkisi vardı.
Bu cinayet sadece Türkiye’nin değil tüm uluslararası camianın birçok dersler çıkaracağı acıklı bir deneyim olmuştur.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları


























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.04.2020
3.04.2020
29.03.2020
6.03.2020
28.02.2020
23.02.2020
16.02.2020
9.02.2020
26.01.2020
13.01.2020