Halil BERKTAY

(6) Dedenin hayatının tanığı, torunu olabilir mi
9.01.2013
3677

 Kör inat yüzünden tel tel dökülüyor; denize düşen yılana sarılır misali, bir çıkış bulduk sanıp habire daha beter durumlara sürükleniyorlar.

Ayhan Aktar (AA) ve Taner Akçam (TA) melodramında son perde: TA 27-28 Aralık’ta gidip, Torosyan’ın torunu Louise Shreiber’la konuşmuş. Shreiber da “Dedemin askerî kariyeri buradaki Ermeni toplumunda çok iyi bilinir. Kitap dedemin savaştan aklında kalanlardır” demiş. TA bunu, iki gün boyunca Radikal’de yazıyor (6-7 Ocak 2013).

“Duyduklarım ve gördüklerim beklentimin çok ötesindeydi” diye anlatıyor.

Birinci tesbit. AA gibi TA da, Torosyan’ın kitabının metin analizi sonucu, iç kritik sonucu ortaya çıkan uydurma karakterini artık zerrece tartışmıyorlar. Hakan Erdem’in kitabı yok. Benim yazdıklarım ve Hakan’dan aktardıklarım yok. Bir “anı” var ki kurmaca olduğu, doğrudan doğruya kendisinin çözümlenmesi sonucu ortaya çıkmış. Bu noktada Hakan’ın ve benim dikkat çektiğimiz noktalar hakkında tek bir şey söylemiyorlar. Hani meselâ TA, Torosyan’ın kitabından, çürüttüğümüz on noktayı alsın ve desin ki, hayır, bu çürütme şu şu nedenlerle yanlıştır; Torosyan’ın yazdıkları somut olarak geçerlidir. On değil beş nokta olsun; beş değil üç nokta olsun. Hayır, yok böyle bir çaba. O alanda havlu atmışlar. Onun içindir ki metnin kendisini bırakıp, “kurgu değil gerçek” olduğunu başka yöntemlerle ispatlamaya uğraşıyorlar. TA Aralık sonunda oturup Hakan Erdem’in kitabını ciddi olarak okuyacağına, (belki de neyle karşılaşacağından korkup) bu işten kaçıyor ve Torosyan’ın torununu bulmaya gidiyor.

İkinci tesbit. Bir tarihçilik faciası daha. Bir kuşağın tanığı, iki kuşak sonrası olabilir mi? Bazı tarihî olaylar hakkında, bir adam bir şey yazmışsa, onun doğruluğu veya yanlışlığının tanıklığı, ancak akranlarından; sözü edilen olayların içinde veya aşağı yukarı o sırada onunla birlikte yaşamış diğer kişilerden gelebilir. Burada ise çok komik bir durum var: Torosyan’ın yazdıklarının gerçekliğinin kanıtı olarak, dedesini hiç tanımamış, öldüğü yıl doğmuş, dedesinin “yaşadıkları” ve “yaptıkları”nı sadece aile içinde anlatılanlardan “bilen” bir toruna başvuruluyor. Eh, peki, onlar, yani anne ve anneanne nereden biliyor? Onların da bağımsız bir bilgi kaynağı yok ki; onlar da baba ve koca olarak Torosyan’ın yıllar yılı kendilerine söylediklerini tekrarlıyor.

Yani özetle, vaziyet şu: Torosyan’ın kendine yarattığı bir hayat kurgusu var. Bunu hem ailesine, çevresine söylemiş, hem de oturup yazmış. Ortaya çıkan yazılı metni çürütüyorsun; karşına tanık diye, o aile içi anlatımları ikinci elden öğrenen torunu çıkıyor ve “evet, bunu herkes bilirdi” diyor. Yani Torosyan’ın dolaysız söyleminin kanıtı, gene Torosyan’ın dolaylı söylemi oluyor. Döngüsel, totolojik bir durum. Davulcunun şahidi zurnacı bile değil; davulcunun şahidi gene davulcu. Nitekim Shreiber, meselâ dedesinin eğitim düzeyini anneannesinin nasıl “kanıt”ladığını şöyle anlatıyor: “Bana kitabı gösterdi ve oranın girişinde dedemin hikâyeyi anlattığını söyledi. Dedemin bir arkadaşı varmış, onun babası tanınmış bir insanmış ve askerî okula girmesini sağlamış. Bu konuya ilişkin sorularımda anneannem hep bilgilerin kitapta olduğunu, oraya bakmam gerektiğini söylerdi.” Ama bunların gerçek dışı olduğu başka kanıtlarla ispatlandı. Sırf altı yıllık (ilk) öğrenimi olduğunu nüfus sayımında Torosyan’ın kendisi itiraf etmiş. Şimdi TA bizim Torosyan’ın o özel itirafına değil, torununa ve kitabına inanmamız gerektiğinde israrlı. Maalesef bütün bunlar, sadece TA’nın tarihçilikten ne kadar habersiz olduğuna işaret ediyor.

Son tesbit, iki “belge”yle ilgili. TA Shreiber’la görüşünce AA’ya bir cesaret gelmiş. Torosyan’ın malûm Çanakkale “tasdiknâmesi”ni, delik deşik olmuş olduğu halde, herhalde tekrar savunulabilir sanarak web sitesine koymuş. Yanına bir de, kitapta olmayan ama Shreiber’ın TA’ya verdiği bir diğer “tasdiknâme”yi eklemiş. Aynı “tasdiknâme” TA’nın facebook’unda da yer alıyor. 6 Ocak’ta Radikal’de TA bunlardan “tüm tartışmanın karakterini değiştirecek önemde belgeler” diye söz ediyor.

İşte bu, seri katiller için söylenen “son kesti” diye bir lâf vardır ya, ancak öyle tarif edilebilecek bir gaflet. Birincisi, bu diğer “tasdiknâme” güya 21. kolordu kumandanı Abdülkerim tarafından Mayıs 1917’de Torosyan’a verilmiş. İyi de, 1916 Philadelphia faslı ne olacak? Hakan Erdem, Torosyan’ın ancak altı yıl okumuş olduğunu bulmadan önce, ABD’ye ilk 1916’da girip altı ay kardeşinin yanında kaldığını da ortaya çıkarmıştı. Ellis Island mülâkatı tartışma götürmez bir veri. Bir an için diyelim ki Torosyan, 1915’te ordudaydı. 1916’da Osmanlı ordusundan çıkıp, Amerika’ya kaçıp, sonra geri dönüp, gene orduya girip, asker kaçaklığından kurşuna dizileceğine Galiçya’ya ulaşıp savaşmaya devam etmiş ve madalya almış mı oluyor?

Bana öyle geliyor ki AA ve TA, telâşları içinde, “tartışmanın iç realitesi”nden tümüyle kopmuş haldeler. Ne dediklerini, bunların nelerle çeliştiğini kendileri de pek fark etmeden, yenilgiyi kabul etmeyelim de ne olursa olsun havasında, rastgele sallıyorlar.

Ne ki bu meyanda, kendilerini bir başka felâket bekliyor. AA ve TA’nın Osmanlı tarihçisi olmadıkları için hemen inanıp “işte belge” diye sunduğu o iki “tasdiknâme”ye Osmanlı tarihi uzmanları bakar bakmaz, içerik bir yana, yazı ve dil itibariyle de sahte olduklarını; üstelik aynı acemi elden çıkmış birer uydurma olduklarını görüyor ve ispatlıyorlar. Bunun kanıtlarını, yarın ve Cumartesi sunacağım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar