Halil BERKTAY
[16 Aralık 2013] Taraf’ta yazarken de olurdu; kendimi bir fikri kurcalamaya kaptırır gider, uzunca bir dizi üretir, sonra güncellikten kopuyorum diye telâşa kapılır, çareyi numaralı yazıların içine intermezzo’lar, ara nağme’ler katmakta arardım.
Şimdi de böyle bir durum söz konusu. Orta-uzun vâdeli bir planım vardı (ve var). Önce, Nelson Mandela’dan esinlenen şu Hayatın anlamı serisini tamamlamak. Güney Afrika’daki apartheid rejimi ile Türk milliyetçiliğinin onyıllardır Kürtlere reva gördüklerini bir kere daha karşılaştırmak. Karşısında, mağdurların silâhlı ve silâhsız, şiddete dayalı ve şiddet içermeyen mücadele alternatifleri üzerinde durmak. ANC önderliğinin 1960’ların başlarında hayli pragmatik bir yaklaşımla (maalesef başka çare yok gibi, diye özetlenebilecek bir tavırla) silâhlı mücadeleye yanaşıp Umkhonto we Sizwe’yi (kısaca MK) kurması ile, PKK’nın 1980’lerin ilk yarısında benimsediği doktriner (Leninist-Maoist teori ile temellendirilmiş) gerilla savaşı çizgisini yanyana koyup incelemek. Mandela’nın hele hapiste olduğu sürece MK’yı reddedecek hiçbir şey söylememeye özen göstermesine karşın, pratikte nasıl barışçı kitle mücadelelerine yöneldiğini hatırlatmak. Robben adasındaki Mandela’nın katettiği yoldan hareketle, İmralı adasındaki Öcalan’ın katetmeye çalıştığı yola — Öcalan’ın belki neleri farkedip minimalist kesildiğine; buna karşılık Kandil’in belki nelerden vazgeçemeyip görece maksimalist kaldığına — bakmak. Bu arada, De Klerk’in oynadığı muazzam rolü ve dolayısıyla Erdoğan’ın çok daha avantajlı bir konumdan haydi haydi oynayabilmesi gereken (nitekim kısmen oynamaya başladığı) rolü de unutmamak.
Her ne kadar bütün bunlar sırf Güney Afrika değil, aynı zamanda Türkiye demekse de, asıl bu diziden sonra, daha dolaysız biçimde iç politika ve demokrasi sorunlarına dönmek.Haklı ve haksız muhalefet’te (21 Kasım) kaldığım yerden, Çatılı ve çatısız muhalefet veDemokratik ve devirmeci muhalefet temalarıyla devam etmek. Gezi sırası ve sonrasında “dindarlar” ile “laikler”in yaşadığı kültür kıtalarının birbirinden iyice uzaklaşması ortamında, AKP’nin reel icraatından çok başbakanın uluorta konuşmalarının keskinleştirdiği kutuplaşmaya bir kere daha dikkat çekmek. Buna karşı, diktatör / diktatörlük / zalim diktatörlük / faşist diktatörlük söylemlerinin saçmalığına da parmak basmak. Bu tümüyle gerçek dışı nitelemelerin, temelde, ideo-politik hegemonyasını yitiren Kemalist elitin, hükümeti gâsıp, düzmece, mütegallibe ve dolayısıyla gayrimeşrusaymasını yansıttığını; her şey bir yana, bu zeminde aklı başında (çatısız ve demokratik) bir muhalefet inşa edilemeyeceğini vurgulamak.
Evet, işte güya bu sırayla, derli toplu bir tarzda, adım adım yazacaktım bu ve benzeri konuları. Demeye kalmadı; bu hafta sonu kendimi ansızın tartışmanın yukarıda en son zikrettiğim, en canalıcı sorunuyla yüzyüze buldum. Selanik’te bir konferans (Europe in the Trap of Populism; Popülizm Tuzağında Avrupa) ve o konferansın içinde bir panel vardı, yaşanmakta olan ekonomik krizin çeşitli Güneydoğu Avrupa ülkelerinin iç ortamını nasıl gerdiği, bütün bunların da tarihçiliği ve tarih öğretimini çevreleyen atmosfere nasıl yansıdığıyla ilgili (History as a Battlefield in the Vortex of Crisis). En son sıra bana geldiğinde, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Hırvatistan ve Slovenya’dan farklı olarak Türkiye’de herhangi bir ekonomik krizden ve bunun yarattığı gerilimlerden söz edilemeyeceğini; buna karşılık daha derin ve köklü bir çağ dönümünden kaynaklanan gerilim ve kutuplaşmaların sürdüğünü anlattım. Eski “halk demokrasileri”ni kastederek, sizde, dedim, Komünizm ne idiyse bizde de Kemalizm veya Atatürkçülük oydu –devletçi-milliyetçi bir yukarıdan aşağı modernleşme ve hızlandırılmış kalkınma projesiydi. Marksizm-Leninizm kadar kapsamlı ve sert çekirdekli bir teorisi yoktuysa da, kendi politiktek-parti diktatörlüğünü yaratmış; sonra bu tek-parti rejimi yerini çok-partililiğe bıraktığında dahi ideolojik hegemonyasını bir kırk elli yıl daha korumuştu.
Ama işte 2000’lerin başlarından beri — dedim — bu hegemonyanın, bu “manevî diktatörlük evreni”nin de kırılıp dağılmasının bilhassa tarihçiliği en çok ilgilendiren göstergeleri, Türk ulus-devlet ideolojisinin en kritik iki tabusunun: Kürtler ve Ermenilerle ilgili geleneksel söylemlerinin delik deşik edilmesi oluyor. Özellikle bu iki konuda, son on küsur yılda kapsamlı bir özgürleşmeden söz edebiliriz. Örnekleriyle saydım: bundan daha beş altı yıl önce, TRT’de kazara bir lorke çalındığında olay olur, birbirimizle heyecanlı heyecanlı fısıldaşırdık. Şimdi ise 1925 Şeyh Sait isyanını ve bastırılışını; mağaralara nasıl gaz bombası atıldığına dek 1938 Dersim katliamını; geçmişte üretilen kart-kurt ve Dağ Türkleri safsataları ile derin devletin gizli koridorlarında saklanan diğer bütün pislikleri sonuna kadar konuşup tartışabiliyor, hattâ (gerekli yasal değişiklikler yapıldığı takdirde) Kürtlerin kendi kaderlerini tâyin hakkından yana olacağımızı dahi yazabiliyoruz. Resmî devlet televizyonunun bir kanalı sırf Kürtçe yayın yapıyor; özellikle doğu ve güneydoğuda, PKK sempatizanı bütün bir yerel basın mevcut; Kürtçenin özgürlük alanı habire genişliyor; mahkemelerde Kürtçe konuşma ve savunma yapmanın ötesinde, öğrenim dilinin Kürtçe olduğu özel okullar kurmak da serbest oldu (ve besbelli, sıra buradan devlet okullarına gelecek); dolayısıyla Türkiye iki dilliliğe doğru gitmekte. En son 16 Kasım 2013 günü, yıllarca aradan sonra Mesud Barzani ile Şivan Perwer tekrar Diyarbekir toprağına ayak bastığı gibi, Başbakan Erdoğan da bölgeden açıkça Kürdistan diye söz etti. Boğaziçi Üniversitesi İsmail Beşikçi’ye onur doktorası verebiliyor.
1915 Ermeni soykırımı konusunda da, artık herhangi bir psikolojik terör mevcut değil. Devlet basına illâ “sözde soykırım” ve “Ermeni iftiraları” gibi ifadelerle yazmaları emrini vermiyor. Üniversitelere eskiden ikide bir gelen “bu konularda ne yapıyorsunuz” türü talimat, gene gelirse artık çok tek tük ve alelusul geliyor — 2015’e doğru belki biraz değişebilirse de, 1980 ve 90’ların havası yok artık. Yusuf Halaçoğlu ve TTK’yı bir “Ermeni masası”na dönüştürmüş olan bütün ekibi şutlandı; aşağı yukarı aynı sıralarda (2007-2008 civarında veya biraz sonra) yurtdışındaki en azgın anti-Ermeni Türk diyaspora örgütlerine örtük devlet finansmanı ve anonim web sitelerine yönelik teknik destek kesildi; ilginçtir, aşağı yukarı aynı sıralarda, Taner Akçam’ı kuzey Amerika’da nereye gitse izleyen örgütlü, sistematik saldırılar da duruverdi. Öyle kıyıda köşede değil, merkez medyada, Ermeni anneanneler ve torunları, zorla ve/ya ölümden kurtarmak-kurtulmak adına Müslümanlaş(tır)malar, 1915-16’da gaspedilen Ermeni mal mülkü ve benzer bütün konular açıkça ve yaygın olarak yazılıp çiziliyor, tartışılıyor. 9 Ekim 2000’de Radikal’de Neşe Düzel’in benimle yaptığı röportaj yayınlandığı ve kıyamet koptuğunda, basit bir söz vermiştim kendi kendime: Ermeni sorunun “kesin çözüm”ü nasıl olur bilemem ama, kendi payıma, bu meselenin Türkiye içinde konuşulması normalleşinceye kadar, herhangi bir tarih veya başka bilim sorunu gibi konuşulması normalleşinceye kadar susmayacağım. 2005’teki Osmanlı Ermenileri konferansı sırasında ve sonrasında da tekrarlamıştım aynı sözü, birkaç kere. Selanik’te, kanımca — dedim — 13 yıl gibi görece kısa bir süre içinde inanılmaz mesafe katedildi ve o noktaya hayli yaklaşmış bulunuyoruz (Ben Cumartesi çıkıp bunları anlattım; üzerine Ahmet Davutoğlu’nun Yerevan ziyaretindeki — hangi diplomatik hesapla söylenmiş olursa olsun, başbakanın Kürdistan demeci kadar çığır açıcı bir nitelik taşıyan — “tehciri benimsemiyoruz; gayri insanî bir uygulamadır” sözleri geldi. Tabii şimdi birileri çıkar, son demokrasi paketi açıklandığında nasıl dudak büküldüyse buna da dudak büker, eski hamam eski tas der, ama reel gelişme devam eder).
Evet, aşağı yukarı bunları söyledim o panelde ve akademinin, tarihin özgürleşmesi açısından kuvvetle altını çizdim. Buna bağlı olarak, iki başka ve çelişkili boyuta da değindim. Birincisi, 1980’lerden bu yana ABD, İngiltere ve Avrupa üniversitelerinde okuyup doktoralarını tamamlayan ilmi hür, fikri hür, vicdanı hür bir genç tarihçiler nesli geliyor. Thomas Kuhn’un işaret ettiği gibi, yeni paradigmalar yeni kuşakların elinde yükselir. Tersten söyleyecek olursak, eski Kemalist paradigmanın ne bilimde, ne siyasette, ne medyada — hiçbir alanda, 30’unun üzerindeki başarılı genç takipçilerini göremiyorum. Öte yandan, buna zıt bir eğilim de söz konusu. Bugün 15-25 yaşlarında olan hali vakti yerinde “üst-orta sınıf” çocukları — yani yeni doktoralılar değil de henüz lise veya lisans sıralarındakiler — hayatlarında ne darbe gördüler, ne sıkıyönetim, ne olağanüstü hal, ne Mamak-Selimiye-Diyarbakır, ne Kontrgerilla, ne on binlerce insanın tutuklanması, ne de yaygın ve sistematik, sıradanlaşmış işkence. Özetle, Türkiye’nin yakın tarihinden habersizler. Gözlerini açtılar ve kendilerini on küsur yıllık AKP döneminde buldular. Aslında bu, kişisel hafızası 1950’lerin başları kadar gerilere giden biri olarak söylüyorum, herhalde Cumhuriyetin görece en normal, en sakin, en istikrarlı, en müreffeh dönemi. Ama bu kuşağın en azından bir kısmı, Atatürkçü devrimseverlik ile Marksizan solcu devrimseverliğin garip bir karışımının Türkiye’nin muhalefet kültüründe yer etmişliğinin yol açtığı habire anormal politika, habire olağanüstü heyecanlar, habire barikatlar, habire Bastille’in zaptı, habire Aurora kruvazörünün topları, habire “tekrar bir gün gelecek, bir sabah olacak” umutları, habire “tank sesleriyle [ve millî birlik anonslarıyla] uyanmak” beklentileri içinde yaşamaya devam ediyor.
Dinleyicilerim arasında, benden de yaşlı ve ciddi laik, ciddi Atatürkçü bir zat da vardı, biliyordum. Solculuk kültürü ve ufukları, nasıl desem, klasik sağa ve Millî Cephe tarzı hükümetlere karşıtlık ile sınırlıdır. AKP de onun için, aynı çizginin uzantısıdır ve dolayısıyla dünya, aynen 1970’lerin ikinci yarısındaki gibidir.
Nitekim söz aldı ve “siz,” dedi, “çok tek-yanlı bir Türkiye manzarası sundunuz; bu genç nesil, evet, askerî darbeleri görmedi ama onların bugünkü zalim diktatörlükten neler çektiğinden hiç söz etmediniz.” Hani, başbakanın otoriter söylemi, kırıcı ve itici üslûbu, ikide bir özel hayatlar alanına müdahale etmesi, sırf İslâmî ilkeler içinden konuşan ahlâkçılığı, “kültürel öteki”lere duyarsızlığı, Gezi’nin ilk günlerindeki polis vahşeti için hiç doğru dürüst özür dilememesi, ya da kamusal alandaki kısmî İslâmîleşme dese, anlayacağım ve ortak muhalefet noktaları bulmamız mümkün olacak. Ama öyle demedi;all that they have been suffering under the present brutal dictatorship dedi.
Eh işte, dedim ben de karşılığında, buyurun, Şekil 1, benim birbirinden uzaklaşan kültür kıtalarının yol açtığı mutlak kutuplaşma hakkında söylemek istediğim her şey. Fakat hangi “diktatörlük” ve üstelik de “zalim diktatörlük” allah aşkına? Ve şimdiki neslin çektiğini söylediğiniz korkunç acılar nerede? Ortada Gezi’deki biber gazı dışında ne var? Bir kere, diktatörlük ne demek? Bu ve benzer terimlerin sözlük anlamlarını, siyaset bilimindeki anlamlarını, ya da faraza Lenin’in Devlet ve İhtilâl’de veya Proletarya İhtilâli ve Dönek Kautsky’de tekrarlayıp savunduğu genelgeçer anlamı (= prensip olarak hiçbir kanun ve kayıtla sınırlanmamış, mutlak iktidar biçimi) toptan unutmuş olabilir miyiz? Zaman zaman çeşitli politikacıların otoriter çıkış ve eğilimleri olur. Yalana, hotzota, manipülasyona başvururlar. Muhafazakâr değerlere yaslanabilir; cadı avlarına kalkışabilirler. ABD faraza Eisenhower, Reagan ya da George “W” Bush dönemlerini yaşadı. Polis şiddeti birçok ülkede bir “sabit”tir. 4 Mayıs 1970’te Kent State’de Ulusal Muhafızlar savaş karşıtı göstericilere ateş açtı; dört öğrenci öldü ve dokuzu yaralandı. Bütün sağcılığı, gericiliğine karşın Nixon yönetimi diktatörlük mü oldu? 1945 sonrasında Avrupa’dan nice Hıristiyan Demokrat geldi geçti; özel olarak Margaret Thatcher neo-con’luk çağını açtı. Birçok insanın nefretini kazandılar (ve benim de). Ama kimsenin aklından, herhangi birine (“burjuva diktatörlüğü” gibi çok soyut teorik kategoriler dışında) gerçekten diktatör ve diktatörlük demek geçti mi?
En yakında Sarkozy ve Berlusconi, birer diktatör müydüler, diktatörlük rejimleri mi kurdular? Söyler misiniz, Erdoğan Sarkozy veya Berlusconi’den daha mı kötü? Bir bütün olarak AKP bir yana; AKP’nin herhalde en güçlü ve en otoriter kişiliği olarak yalnız Erdoğan’ı dahi alsak, el insaf, zaman zaman otoriter, hoyrat ve tahammülsüz diye tavsif etmenin ötesinde, nasıl diktatör ve diktatörlük diyebiliriz? Her şey bir yana; sırf bir çoğunluk hükümeti, sırf otoriter bir lider kişiliği ve sırf asabiyet, ileri geri konuşma hali, ne kadar kötü ve zararlı olursa olsun, başlı başına bir rejim (değişikliği) mi demektir? Şu on küsur yılda AKP iktidarı, mevcut Türkiye demokrasisinin temel kurumsal dayanaklarından biri veya birkaçını olumsuz yönde değiştirmek; anayasayı ve/ya yasaları geçmişe göre daha anti-demokratikleştirmek yönünde ne yaptı, bana tek tek gösterebilir misiniz?
Bu sorunun cevabı yok tabii. Çünkü mesele, olgulardan yola çıkan gerçekçi bir tesbit değil. Mesele, artık toplumda hegemonik konumda olmayan eski bir elitin, kaybetmişliğin hıncı içinde, kendi güzel konumunu gaspedilmiş, dolayısıyla karşındakini gayrimeşru bir düzmece gibi görmesi. Ve buradan, o düzmeceyi (demokrasi içinde yenmek değil) hangi yolla olursa olsun devirmek için her karşı-çareyi meşru görme noktasına gitmesi. Onun gayrimeşruluğu, dolayısıyla bizim devirmeci muhalefetimizin meşruluğu! Diktatörlük söylemi, tarihsel bakımdan miadını doldurmuş bir Atatürkçülüğün (ve tabii daha bile fazla miadını doldurmuş bir tür solculuğun) sanal âleminde, bu özlem ve arayışın ifadesi.
http://serbestiyet.com/ataturkculugun-sanal-alemi-zalim-akp-diktatorlugu/
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları




















































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024