Halil BERKTAY

[18 Şubat 2014] Neil Jordan’ın 1996 yapımı, başrolünde Liam Neeson’ın benzersiz bir oyun çıkardığı, o yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü kazanan Michael Collins filmini gördünüz mü — ya da gördünüzse, “eh işte, dramatik bir iç savaş ve çatışma filmi daha” deyip geçtiniz mi, yoksa sonlarına doğru giderek derinleşen siyasî anlamı üzerine kafa yordunuz mu bir parça? Bundan dört beş ay önceydi; eylül sonu veya ekim başları olmalı. Gecenin geç vakti kafamı boşaltıp rahatlayayım diye zapping yaparken, bir kanalda kimbilir kaçıncı defa rastladım ve baştan sona bir kere daha izledim, uykumun gelmesi şöyle dursun, büsbütün kaçması pahasına.
1920 dolaylarında bir silâhlı mücadele örgütü: Britanya İmparatorluğu’ndan bağımsızlık için savaşan İrlanda Cumhuriyet Ordusu (Irish Republican Army). Yeraltı faaliyetinin o zamanki yöntem ve trükleri; gizli buluşma ve toplantılar; kırlık alanlarda askerî eğitim. Dublin’in içinde suikastler, polis şeflerinin arabalarına konan bombalar. Sorgular, dosyalar, ajanlar, takipler. Devrimcilere karşı Londra’dan gönderilen ve Dublin Şatosu’nda karargâh kuran [Kontrgerilla veya JİTEM benzeri diyebileceğimiz] üst düzey MI5 (Military Intelligence, Section 5) ekipleri. IRA’nın ise, dikkat çekmeyecek şekilde şurada burada kalan, günlük hayata karışıp anonimleşmeye çalışan bu uzman istihbaratçıları, kendi sempatizan ve muhbirler ağının yardımıyla teşhis etme çabası.
Bu sayede toplanan bilgilerle, kısaca “Ekip” (the Squad) olarak bilinen küçük vurucu gücün harekete geçmesi. Ve 21 Kasım 1920 Kanlı Pazarı: sabahın erken saatlerinde — bir rivayete göre Ortadoğu’da beraber hizmet gördükleri, başka bir rivayete göre de Cairo Café diye bir yerde toplandıkları için — “Kahire Çetesi” (Cairo Gang) diye bilinen özel ekipten 14 kişinin tek tek öldürülmesi; aynı gün öğleden sonra, bu sefer Kraliyet İrlanda Polisi ile “Kara ve Hakiler” (Black and Tans) denen yardımcı kuvvetlerin [ki bunlar da Osmanlı “başıbozuk”larının ve/ya günümüz köy korucularının karşılığı oluyor]misillemesi: zırhlı arabalarıyla bir rugby maçına dalıp, seyircileri makinelilerle tarayarak 14 sivili katletmeleri.
Yüzeysel değil, öylesine realist dehşet sahneleri ki, havadaki korku koyulaşıyor, koyulaşıyor, âdetâ elle tutabileceğiniz, bıçakla kesebileceğiniz kadar kesif bir hal alıyor. Zulmün bu kadar tanıdık kokusuna, kendi hayatım dışında, bir de Altın Aslanlı başka bir filmde — Gilles Pontecorvo’nun, tesadüf, tıpkı La Guerre est Finie gibi Michael Collins’den tam otuz yıl önce, 1966’da çevrilen La battaglia di Algeri’sinde (Cezayir Savaşı), gerek Fransız paraşütçülerinin işkenceleri, gerekse FLN’cilerin sivil halka yönelik bombalı terör saldırılarında rastladım.
60’larda bu ikinci tür şiddetin, siyasî bir zorunluluğun ötesinde, çok daha kapsamlı, felsefî, varoluşçu savunusunu, (mealen) “sömürgeleştirilmişlerin, manevî kötürümlüklerinden kurtulmak için muhtaç olduğu arındırıcı şiddet” teorileriyle Franz Fanon yapmaktaydı. Pontecorvo’nun Ali la Pointe ve Larbi Ben M’hidi’lerinin İrlanda’daki selefi ve mütekabili, Jordan’ın yapıtına adını veren Michael Collins’in ise böyle aşkınlaştırılmış bir ölme-öldürme fetişizmiyle pek ilgisi olmadı. Onunkisi, bütün diğer 19. yüzyıl ikinci yarısı ve 20. yüzyıl başı ihtilâlcileri gibi, mecburen başvurulan bir yöntem, bir araç olarak şiddetti — yani meselâ Lenin’in de anlayıp paylaşabileceği bir şiddet. Ne ki, Collins’in bu şiddeti belirsiz bir geleceğe doğru uzatmaya kadir “[karşı-devrim ve geri dönüş tehlikesine karşı, ilelebet] proletarya diktatörlüğü” gibi bir teorisi de yoktu. İyi ki yoktu; onun içindir ki, Nelson Mandela gibi o da, koşullar değişince pekâlâ vaz geçebildi şiddetten. Maksimalist değildi, fondamentalist değildi. Aracı amaca dönüştürmüyordu. Belirli bir anda nerede durmak gerektiğini sezip evet, yeter (ya da isterseniz yetmez ama evet) diyebildi. Ve hem ironik, hem trajiktir — bu yüzden, kendi dâvâsının uzlaşmaz barış karşıtlarınca öldürüldü.
Az buz değil bu dönüşüm; öyle kolay anlaşılır ve anlatılır gibi değil. Çünkü yukarıda ikinci ve üçüncü paragraflarda özetlediğim feci şiddet eylemlerini tasarlayan, örgütleyen ve emreden de, hiç idealize ve romantize etmek istemediğim Michael Collins idi. Abdullah Öcalan bugün 66 yaşında ve son 15 yıldır İmralı’da yatıyor. Kürt mücadelesine bakışı tam ne zaman değişti ve bu değişim ne kadar derine iniyor bilemem ama, son birkaç yılda belirginleşip aleniyet kazanmasına kıyasla, daha uzun sürede oluşmuş olması da mümkün. Collins’in ise topu topu 32 yıllık yaşamının iyice kısa son evresinde ne kadar büyük bir viraj aldığını anlamak için, filmin sadece birkaç detayını değiştirirken aslında oldukça sadık kaldığı gerçek öyküsüne biraz daha yakından bakmalıyız.
1890’da doğan Michael Collins, 26 yaşındayken vakitsiz ve talihsiz 1916 Paskalya Ayaklanması’na katıldı. IRA öncesinin bağımsızlıkçı milisleri için silâh kaçırdı ve depoladı; askerî eğitim verdi; bilfiil savaştı da. Sonrasında, binlerce âsiyle birlikte tutuklandı ve her nasılsa, ilk yargısız infazlar dalgasından sıyırmayı başardı. Sağ kalanlarla birlikte gönderildiği [salt işlevsel açıdan, belki 12 Eylül’ün Diyarbakır hapishanesine denk düşen] Galler ülkesindeki Frongoch toplama kampında, yetkili makamlarla işbirliği yapmama hareketini örgütleyenler arasında yer aldı ve ülkenin dört bir yanından gelen diğer “fiziksel güç yanlısı” cumhuriyetçilerle tanıştı. Ancak ayaklanmanın ne olursa olsun doğru ve haklı bir “kan diyeti” olduğu yaklaşımını paylaşmaksızın, yapılan hatâlara karşı hep daha eleştirel durdu.
Frongoch esirleri Aralık 1916’da ülkelerine geri gönderildi. 1918 genel seçimlerini İrlanda’nın çok büyük bölümünde Sinn Féin partisi kazandı. 29’undaki Collins de kazanan adaylar arasındaydı ve bu, Birleşik Krallığın Avam Kamarası’nda oturabilmek demekti. Ne ki, Sinn Féin’ciler Londra’ya gitmeyip Dublin’de ayrı bir İrlanda Parlamentosu kuracaklarını önceden açıklamışlardı. Collins’in casusları aracılığıyla edindiği baskın istihbaratına kulak asmayan liderleri Eamonn De Valera ve çevresinin tutuklanmasına karşın, öyle de yaptılar ve Ocak 1919’de Birinci Dail olarak bilinen “İrlanda Meclisi”ni topladılar. Dail’in ilk işlerinden biri, eski İrlanda Gönüllüleri’nin, yeni adıyla IRA’nın, İrlanda Cumhuriyeti’nin resmî ordusu olduğunu ilân etmek oldu. Ve daha Birinci Dail’in açılış günü olan 21 Ocak 1919’da, bir IRA grubunun iki polise saldırıp öldürmesi, (Türkiye’nin Millî Mücadelesi’yle hemen hemen zamandaş, ama tabii daha kentsel ve çok daha küçük ölçekli) 1919-21 İrlanda Bağımsızlık Savaşı’nın ilk eylemini meydana getirdi.
Bu, Collins için de bir dönüm noktasıydı. 1919 Eylül’ünde, İrlanda ulusu adına silâhlı mücadele vermesi Birinci Dail tarafından onaylanan IRA’nın İstihbarat Başkanlığına getirildi. 1916 Ayaklanması’nda salt sembolik “zafer”ler uğruna ödenen korkunç bedellerden kaçınmak için, gerilla savaşına yöneldi. Silâh kaçırma işlerini örgütleyip yönetti; ikmal ve eğitim verdiği yerel gerilla birimlerine bölgelerinde eylem insiyatifi tanıdı. De Valera’yı İngiltere’de tutulduğu hapishaneden kaçırdı. Hayatın her alanında yer alan kadın ve erkeklerden oluşturduğu geniş istihbarat ağıyla, İrlanda’daki İngiliz yönetiminin derinlerine sızmayı dahi başardı. Sırf İngiliz ajan ve muhbirlerini öldürmeyi amaçlayan özel (the Squad) suikast “Ekip”ini kurması da bu sıradadır. Bu yüzden çok eleştirilen Collins, kendini hep, bütün diğer devletler gibi İrlanda Cumhuriyeti’nin de düşman casuslarını idam etme hakkını gerekçe göstererek — ve İngiliz yönetiminin başvurduğu yargısız infazlara, faili meçhullere işaret ederek — savundu.
Britanya yönetiminin ilk reaksiyonu, şiddete daha fazla şiddetle karşılık vermek oldu. “Kahire Çetesi” ve sonra “Igoe Çetesi” denen özel karşı-gerilla ekipleri [herhalde İrlanda’nın Çiller-Güreş yılları demek olan] bu dönemde getirildi; “Kara ve Hakiler” (Black and Tans) ve İrlanda Kraliyet Polisi RIC’ın (Royal Irish Constabulary) “Yardımcı Tümen”i ADRIC (Auxiliary Division) kuruldu; Büyük Harp’te savaşıp 1918’de terhis edilen binlerce genç İngiliz askeri bu birimlere yazıldı. Bir terör rejimi kurmalarına şu veya bu şekilde yeşil ışık yakıldı. Özel olarak Collins’in başına 10,000 sterlin (günümüzde +300,000 sterlin, ya da +360,000 avro) ödül kondu. Ne ki, hayalet gibiydi; siyasî lider olarak hep ortalıkta dolaşan De Valera’dan farklı olarak, yıllardır kendini hep sakındığından, yüzünün göründüğü tek bir fotoğrafı bile yoktu İngilizlerin elinde (1996 filminin bir sahnesinde “Kahire Çetesi”nin bu sıkıntısı çok güzel canlandırılıyor). Ve çok geçmeden, ilk başta anlattığım üzere, 21 Kasım 1920 Kanlı Pazarı geldi. Collins’in indirdiği cüretkâr darbe, yarattığı siyasal depremin yanı sıra, yığınla İngiliz ajanının panikleyip hemen ertesi gün Dublin Şatosu’na sığınmasına (ve böylece kendi kendilerini deşifre etmesine) de yol açtı.
http://serbestiyet.com/kosullar-degisince-3-savasta-collins-ve-aynasinda-ocalan/
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024