Halil BERKTAY
[9 Mart 2015] 28 Şubat toplantısı ve Öcalan’ın silâh bırakma çağrısının açıklanmasından önce, iç siyaset gündeminin merkezine Süleyman Şah Türbesi ve Şah Fırat operasyonu oturmuştu. Öyle çalkantılara yol açtı — ve ayrıca, arka planında genellikle göz ardı edilen öyle ilginç ayrıntılar var — ki, az eskimiş de olsa hakkında bir şeyler söylemek farz oldu.
Süleyman Şah Türbesi nedir, ne değildir
Ülkemizde bir yığın sözde-tarihsel efsane çok yaygın olduğundan ve kolayca inanıldığından, önce, bu konudaki yalan yanlış bilgileri bertaraf etmek gerekiyor. Rivayete göre, Malazgirt’ten sonra Anadolu’ya giren Türkmen aşiretlerinin savaş başbuğlarından Süleyman Şah, Halep yakınlarındaki Caber Kalesi civarında Fırat nehrini geçmeye çalışırken boğulmuş ve nâşının gömüldüğü Caber Kalesi eteklerindeki bir kümbetin üzerine daha sonra yapılan türbe “Türk Mezarı” adıyla anılır olmuş; zamanla, söz konusu Süleyman Şah’ın, Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah olduğu efsanesi türemiştir. Oysa birincisi, bu imkânsızdır; muhtemelen, I. Kılıç Arslan’ın babası olup Rum [Anadolu] Selçukluları’nın kurucusu kabul edilen ve 1086’da öldüğü kabul edilen Kutalmışoğlu Süleyman’ın, Osman Gazi’nin 1227’de öldüğü kabul edilen dedesiyle karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Zaman içinde iki menkıbe üst üste binmiş ve hatâ içinden çıkılmaz, düzeltilemez hale gelmiştir.
İkincisi, Şah Fırat operasyonundan önceki haliyle de Süleyman Şah Türbesi’nin, daha gerilere giden nakiller sonucu artık “aslı”yla hiçbir ilgisi kalmamış bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla, bugünkü Suriye toprakları Milletler Cemiyeti’nin Fransa’ya tanıdığı “manda”nın (mandate) alanı içinde kalmış; derken, Millî Mücadele’nin güney cephesinde kazanılan başarılar Sakarya zaferinin sonuçlarıyla da birleşince, Fransa savaştan çekilme noktasına varmıştı. (a) Bu çerçevede imzalanan 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması’nın 9. maddesiyledir ki, Caber Kalesi ve eteklerindeki türbe ilk defa uluslar arası statü kazandı ve Türkiye toprağı olarak kabul edildi; Büyük Millet Meclisi hükümetine buraya bayrağını çekme ve muhafız bulundurma hakkı tanındı. (b) Ardından aynı hükümler 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın 3. maddesine de kondu. (c) Cumhuriyet’in ilânından sonra ise, aynı statü bu sefer T.C. toprağı olarak devam etti. Fakat iş orada bitmedi. Suriye’nin Tabka barajının (1968-73) tamamlanması sonucu Caber Kalesi’nin ve türbenin sular altında kalacağının anlaşılması üzerine, iki ülke arasında patlak veren kısa bir krizin ardından (d) 1973 yılında türbe ve karakol, Suriye’nin Halep ili içinde, Fırat’ın doğu kıyısında, Halep’e 123 ve Şanlıurfa’ya 92 kilometre mesafedeki Karakozak köyünde tesis edilen yeni yerine taşındı. Tabka baraj gölüne, türbenin orijinal yerini gösteren bir şamandıra; göl kenarına da söz konusu konuma en yakın noktada mermer bir kitabe kondu.
Bundan sonra, Suriye’nin 1995 ve 2001 yıllarındaki yeni yer değişikliği istekleri gerçekleşmedi. Ama gene de, türbenin ve karakolun, zaten Osman Gazi’nin dedesiyle ve dolayısıyla Osmanlı beyliğinin kuruluşuyla hiçbir ilgisi olmadığı gibi, Kutalmışoğlu Süleyman’la ve Rum Selçukluları’nın kuruluşuyla da ilgisi artık tamamen sembolik kaldı.
‘Şah Fırat’ın öncesi: 2014 yılına toplu bakış
22 Şubat 2015’te gerçekleştirilen “Şah Fırat” operasyonu gökten zenbille inmedi. Evveliyatı var (ve hükümete eleştiri furyasında pek değinilmemiş olması ilginç). Türbenin ve karakolun 1973’te nakledildiği Karakozak köyü ve civarı, 13 Mart 2014’te IŞİD’in eline geçti. Bir hafta sonra, yani 20 Mart’ta IŞİD, Süleyman Şah Türbesi üç gün içerisinde boşaltılıp Türk bayrağı indirilmediği takdirde türbeyi yerle bir edeceklerini bildirdi. Bunun üzerine hükümet, ânında mukabele ve karşı-müdahale niyetini belli etti. Özel bir kriz masası kuruldu. Gaziantep Beşinci Zırhlı Tugay Komutanlığı’ndan bölgeye kuvvet kaydırması yapıldı. Başbakan Erdoğan, 25 Mart’ta bir soruya verdiği cevapta, “Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklara yapılacak bir saldırı aynen Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır” dedi.
Derken iki gün sonra çok garip bir olay yaşandı. Paralel Yapı’nın, yani Gülen Cemaati’nin yargı, bürokrasi ve emniyet kuvvetleri içindeki örgütlenmesinin, 17-25 Aralık 2013’te başlattığı “yolsuzluk operasyonu”nun civcivli, uğultulu günleriydi. 19 Ocak’ta Adana’da iki MİT TIR’ı, gene Paralel Yapı’nın bu sefer Adana Jandarma Komutanlığı ve İstihbarat Şubesi içinde yuvalanmış unsurlarından kaynaklanan bir operasyonla durdurulmuş; dört MİT görevlisi yerlere yatırılıp hırpalanarak aranmış; komplonun düzenleyicileri tarafından kamuoyuna, TIR’ların IŞİD’e silâh götürmekte olduğu iddiası sızdırılmış; buna karşılık hükümet cephesinden, aslında Türkmenlere “gıda yardımı” gönderilmekte olduğu yolunda, daha çok gayri resmî açıklamalar yapılmıştı.
IŞİD’in 20 Mart tehdidi ve Türkiye’nin buna karşı hazırlıklarının üzerine ise, bu sefer 27 Mart sansasyonu geldi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasında, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na yönelik bir saldırı karşısında ne yapılabileceğinin görüşüldüğü, çok gizli, üstelik çok özel bir güvenli mekânda cereyan eden oplantıya ilişkin olduğu öne sürülen bir ses kaydı piyasaya çıktı. Dışişleri Bakanlığı yazılı bir açıklama yaptı; söz konusu bandı “Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik alçakça bir saldırı ve casusluk faaliyeti” olarak niteledi. Haksız da değildi, zira amacın, hükümeti her fırsatta kötü duruma düşürmenin ötesinde, özel olarak IŞİD karşısında Türkiye’nin elini kolunu bağlamak olduğu açıkça görülebiliyordu.
Üzerine, 11 Haziran 2014 Musul Konsolosluğu baskını geldi. 900’ü aşkın IŞİD militanı, Türkiye’ye nisbeten yakın Süleyman Şah Türbesi’ni değil ama hayli daha uzakta, müdahale menzili dışındaki Musul Konsolosluğu’nu kuşatıp zorla içeri girdi ve 49 Konsolosluk çalışanını rehin aldı. Bu olay üzerine medyada kopan fırtınayı, televizyonlarda söylenenleri, gazetelerde yazılıp çizilenleri, bugün “Şah Fırat” operasyonu bağlamında yazılan ve söylenenlerle yan yana koyarak incelemek, doğrusu çok ilginç oluyor. Şimdi olduğu gibi geçen yılın 11 Haziranı sonrasında da, bir yığın kahraman ve akıllı strateji uzmanı türemişti. Hükümeti kâh (yolların kapalı ve son derece tehlikeli olduğu bilindiği halde) Musul Konsolosluğu’nu zamanında geri çekmemekle, kâh personele direnme talimatı vermemekle suçladılar. Daha özel olarak bu “gaflet” ve/ya “teslimiyet” AKP’nin IŞİD’le özdeş, işbirliği halinde, elele ve iç içe olduğunun kanıtı sayıldı. Bu iddia, Cemaatin esas yayın organı Zaman ve artık tamamen Cemaat’in eline geçmiş bulunan, Mehmet Baransu ve Emre Uslu’ların yön verdiği Taraf gazeteleri başta olmak üzere, AKP düşmanı devirmeci medya tarafından çoğaltılıp yaygınlaştırıldı.Today’s Zaman ise söz konusu iddia ve yaftalamayı Batı basınına taşımada baş rolü oynadı.
İzleyen günler ve haftalarda IŞİD’in kafa kesmeleri başladı. Bütün dünya bu benzersiz, bu iğrenç ve sefil vahşete tepki duydu. ABD’deki Barack Obama yönetimi, Irak’tan erken çekilmek, üstelik bir daha Ortadoğu’da kara harekâtına girişmeyeceğini açıklamak, bir de (İsrail uğruna) Suriye muhalefetini desteklemekten vaz geçmek ve Esed yönetimine karşı en hafif deyimiyle pasif bir tavrı benimsemek gibi vahim hatâlarından çark etmenin yollarını aramaya başladı. İslâmcı radikalizm tehlikesini hafifsediğini kabul etti ve herkesi IŞİD’e karşı harekete geçmeye çağırdı. Ama gerek kendisi, gerekse (Fransa hariç) Avrupalı müttefikleri, Esed yönetimi konusunda da, kara harekâtına girişmemek konusunda da, herhangi bir tavır değişikliğine gitmedi. Açıkçası, kara harekâtı öncelikle Türkiye’den beklenir oldu ve AKP hükümetinin — üstelik de 49 rehine hâlâ IŞİD’in elindeyken — belirli kollektif güvenlik taahhütleri gerçekleşmedikçe Suriye’ye girmeyeceğini açıklaması, bir kere daha güya IŞİD’çi olmasına bağlandı. Gene bu sırada, IŞİD Kobane’yi kuşattı ve zorlamaya koyuldu. Türkiye, doğrudan içeri girip IŞİD’le savaşmak dışında her yolla Kürtleri destekledi. Sınır kapısını açık tuttu; oradan geçip gelen on binlerce mülteciyi kabul etti ve korudu, barındırdı; gene aynı ve başka kanallardan hem Kobane’de savaşmak isteyenlere geçit verdi, hem de (herhalde her türlü) yardım malzemesi sağladı. Ama gene de, AKP’nin aslen İslamofobiden yola çıkan iç ve dış düşmanlarının son derece haksız ve yalan IŞİD’çilik suçlamasından kurtulamadı.
Musul Konsolosluğu çalışanları, üç ayı aşkın bir esaretten sonra, nihayet 20 Eylül 2014’te kurtarıldı ve 49’undan (zaten Musullu olan üçü hariç) 46’sı Türkiye’ye getirildi. Konuya ilişkin adlî soruşturma daha yeni başlamış; başkonsolos ile diğer görevlilerin ayrıntılı ifadeleri basına yansımış bulunuyor. Her şey, önceden çekilmenin de, baskına karşı direnmenin de mümkün olmadığını ortaya çıkmakta. Anlaşılıyor ki, yapılabilecek ne vardıysa yapılmış ve sonunda bu görevliler, bu insanlar, daha büyük bir felâket yaşanmadan kurtarılmıştır. Buna rağmen, söz konusu kurtarma operasyonu dahi spekülatif hücumlara hedef oldu. Hükümetin IŞİD’e ne verdiği soruldu, ya da zaten her şeyin danışıklı bir dövüşten ibaret olduğu imâ edildi. Ve ne de olsa unutkan, günübirlik bir toplumuz diye, hafıza-yı beşer nisyan ile malûldür misali, 11 Haziran sonrasının radikal şecaat sahiplerinden kimse, o vakit yazıp söylediklerini düzeltmeye, geri almaya, özeleştirisini yapmaya kalkmadı.
‘Şah Fırat’ operasyonu ve yankıları
Gelelim, geçtiğimiz haftaya. 22 Şubat 2015’te TSK, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nda bulunan kırk askeri güvenceye alıp geri getirmek üzere Suriye’ye girdi. Yaklaşık 570 asker ve 50 tanktan oluşan, ayrıca F-16’ların devriye uçuşlarıyla da desteklenen görev gücü, neredeyse 100 kilometre ilerledi; Karakozak köyüne ulaştı; Süleyman Şah’a izafe edilen (ve tabii sadece sembolik değer taşıyan, yoksa kimsenin nâşını içermeyen) sanduka ile diğer bazı eşyayı alıp, türbeyi ve karakolu da imha ederek geri döndü. Böylece türbenin herhangi bir saldırıya uğraması, oradaki küçük birliğin başına kötü şeyler gelmesi, belki yeni bir rehine olayının patlak vermesi, ya da Türkiye’nin doğrudan IŞİD ile savaş içine çekilmesi ihtimali, en azından bu noktada ve bu ölçekte, ortadan kalkmış oldu. Dahası, operasyon sırasında hiçbir çatışmanın olmaması, özellikle PYD ve diğer Kürt güçleriyle anlaşmak suretiyle gerçekleştiği izlenimini yarattı. Bu, daha sonra bizzat Murat Karayılan tarafından da doğrulandı ve sonuçta 28 Şubat’ta su yüzüne çıkan silâh bırakma çağrısının ön habercisi olarak yorumlandı.
Eh, iyidir, başarıdır, Irak-Suriye cehenneminde hiç olmazsa bir badire kazasız belâsız atlatılmıştır… demeye kalmadan kıyamet koptu. MHP ve CHP, hükümeti vatan hainliğiyle suçlama yarışına girdi. Musul Konsolosluğu baskınında “neden daha önce çekilmediniz” diyenler, bu sefer “neden çekildiniz” diye bağırmaya koyuldu. İlk ağızda MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, “Bu tam bir vatan hainliğidir. Vatan toprağını IŞİD’e, evinizi terk edip birilerine bırakıyorsunuz, ‘içeriden televizyonu kurtardım’ diye övünüyorsunuz. Kendi toprağınızı nasıl terkedersiniz? (…) Toprağınızı korumadan askerlerinizi tahliye ettiniz. Vatan toprağını IŞİD’e bıraktınız, geldiniz. Bu vatan hainliğidir, vatana ihanettir” dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş hükümetin “kozmetik açıklama”sını kınadı. Nihayet MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türk vatanının mukaddes bir parçası, ayrılamaz ve koparılamaz bir uzantısı olan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu AKP Hükümeti tarafından korkakça yüzüstü bırakılmıştır” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin şah damarının kesildiğini, sınır dışındaki ecdat yâdigârı toprağın teröristlerin tehdit ve şantajıyla zoraki terk edildiğini ileri süren Bahçeli — herhalde Musul baskını gibi vahim bir durum yaşanmadığına hayıflandığından olacak — “AKP’nin, milletimizin haysiyeti, devletimizin itibarını iki paralık etmesi hafife alınamayacak bir zillet, görmezden gelinemeyecek bir rezalettir” ifadesini kullandı ve (Yusuf Halaçoğlu kadar da tarih bilmediğinden) sözlerine “Aziz ecdadımız Süleyman Şah’ın ruhu kahredilmiş, yaşanmış Türk asırlarının mirası linç edilmiş, milletimizin ihtişam ve kudreti yerin dibine geçirilmiştir” diye devam etti. Geçmişte MHP orduyla çatışmamaya büyük özen gösterirken, Bahçeli’nin “Gerek Başbakanın, gerek Genelkurmay Başkanlığının, gerekse de Cumhurbaşkanının konuyla ilgili açıklamaları pişkinliğin, utanmazlığın ve acziyetin özetidir” dedikten sonra saldırısını “Özellikle Genelkurmay Başkanlığının ‘geride değerli emanetler bırakılmadı’ diyecek kadar vatan şuurundan uzaklaşması, (…) milli vakara yönelik açık bir cinayettir” biçiminde sürdürmesi, bu gelenekten sapmanın ve Türkiye’de nelerin değiştiğinin bir göstergesi olarak dikkat çekti.
“Şah Fırat” operasyonunu kâh “korkaklığın ismi,” kâh “al at operasyonu” diye niteleyen Bahçeli ve diğer MHP önde gelenlerine, CHP’den Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin aşağı yukarı aynı ifadelerle ve aynı hamaset söylemiyle replik verdi. Bahçeli’nin “Türk milletinin, mücadele etmeden, kan dökmeden, bedel ödemeden hiçbir vatan toprağından, hiçbir kutsal ülküden vazgeçmediği” hakkında söyledikleri, aynı günlerde “8-9 Haziran’da iktidara gelip kirli basına el koyacakları” sözleriyle de temayüz eden Gürsel Tekin’in “Şah değil Mat operasyonu olmuştur. Doksan yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk defa savaşmadan topraklarımızı kaybediyoruz, bu kabul edilebilecek bir durum değildir” retoriğinde simetriğini buldu. Bir zamanlar “Gandhi Kemal” sıfatına lâyık görülen CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin’e arka çıkmakta gecikmedi. Twitter açıklamasında “Teröristin önünde eğilen, vatan toprağını satan hükümet, yarın karşılaşılacak diğer tehditlere karşı ilk işinin ‘kaçmak’ olacağını gösterdi” sözleriyle büyük bir şecaat örneği veren Kılıçdaroğlu, “Kendi karakolunu yıkıp, kendi askerini geri çekip, kendi toprağını terk etmeyi ‘başarı’ diye sunmak danışıklı bir dövüşün kanıtıdır” iletisiyle de, AKP’yi IŞİD’leştirme dezenformasyonunu sürdürmeye kalkıştı. Ama kimse, illâ kalıp savaşmalı mıydılar, bunun insanî ve siyasî bedeli ne olurdu sorusuna dürüst bir cevap veremedi, bulamadı.
Muhalefet türbenin ve karakolun başına bir şey gelmesine çok mu bel bağlamıştı acaba? Musul’dan sonrakine benzer bir patırtı çıkarmaya hazırlanıyorlardı da hayal kırıklığına uğrayıp, alenen savaş kışkırtıcısı bir söyleme rücu etmek zorunda mı kaldılar? Veya, hükümetin öncelikle Kürt örgütleri ve savaşçılarıyla anlaşarak bu gidiş-gelişi sağlaması mı çok sinirlerini bozdu? Öyle veya böyle; AKP’ye karşı bir CHP-MHP-HDP cephesi oluşturmaya çalışanlar açısından, gerek barış sürecinde Öcalan’ın çağrısıyla gelinen noktada, gerekse “Şah Fırat” operasyonuna gösterilen tepkilerde, üzerinde düşünecek çok şey olmalı. Sol denen küçük kesimlerin durumu ise daha patetik; kendilerini “türbeden petrol çıktı” gibi zekice esprilerle, ya da “AKP’nin dış politikasının iflâsı”nı (herhalde on beşinci defa) ilân etmek suretiyle avutmaya çalıştılar.
Siyaset yelpazesinin anti-AKP kanadında yer alan yorumculardan, görebildiğim kadarıyla bir tek Murat Belge, bu saçmalığın dışında durdu (28 Şubat 2015). Türbenin taşınmasını son tahlilde “makul bir karar” diye niteledi. “Erdoğan-Davutoğlu ikilisi”ni de şovenizm ve hamasetle suçlamakla birlikte (ki bunun da ne kadar türevsel olduğu tartışılır, ama girmeyeceğim), yazısının büyük bölümünü asıl muhalefetin yukarıda özetlediğim tavır ve söylemlerinin eleştirisine hasretti.
.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024