Halil BERKTAY
[17 Mayıs 2015] Aşağıdaki fikirleri ne zamandır evirip çeviriyordum kafamda. İçimde biriken şeyler vardı; geçenlerde (geçenlerde dediysem, belki bir ay önce) üniversitedeki bir öğle yemeğinde ilk defa dışarı vurdum. Beş altı kişi bir aradaydık; lâf seçimlerden, Mahçupyan’ın Başbakan Başdanışmanlığından ve Esayan’ın AKP’den adaylığından açıldı. Birimiz, laik çevrelerde nereye gitse Etyen ve Markar’ın “yalakalığı” muhabbetiyle karşılaştığını söyledi de, (tabii aktaran arkadaşıma değil) gıyaplarında o geyiklere patladım. Şimdi, geçen günkü Rahatsızlık, şüphecilik, bağımsızlık, yalnızlık yazımdaki “Türkiye bundan böyle AKP’ye karşı oy kullanan (laik) kesimin değişip gelişmesi yoluyla değil, AKP’ye oy veren (dindar, Müslüman) kesimin değişip gelişmesi yoluyla ilerleyecek” cümlesi tekrar hatırlamama vesile oldu. Dolayısıyla isterseniz bundan sonraki her şeyi o tesbite bir dipnot olarak okuyun.
“Sahte Ermenilik” ve “ırkına ihanet” saldırıları
Bu düşünce silsilesinin ucu biraz gerilere gidiyor; en azından 2014 Ağustos’una dayanıyor. O tarihte ansızın iğrenç bir kampanya açılmıştı bu iki Ermeni-Türk aydını hakkında. (1) Her nedense, o zamandan beri pek esamesi okunmayan, gerçek kimliği de netlik kazanmayan, internette kullandığı “Harfvolver” imzasıyla müsemma bir tetikçi, Etyen’i “Hidayet”likle (yani Abdülhamit dönemindeki gibi hafiyelik, gizli polis ajanlığıyla) suçlayan korkunç bir yazı yazmış; (2) maalesef Agos gazetesini kuşatıp Hrant zamanındaki rayından çıkararak Ermeni sorununu anti-AKP bir solculuk mecrasına oturtmaya angaje birkaç Beyaz Türk aydını ile doğrudan en koyu Cemaatçi kesilmiş bir diğeri, bu “şey”in üzerine atlayıp bütün sosyal medya kanallarından yaymaya koyulmuş; (3) “bunlar gerçek Ermeni değil” türü garip lâflar dolaşmış; (4) artık tamamen paralel yapının kontrolüne girmiş bulunan Taraf’taki boşalmış köşelerde yazan iki genç ham ervahtan biri Etyen’e “dilini eşek arısı soksun” derken, (5) aynı kafadaki diğeri de tümüyle saçmalayıp Etyen’i ve Markar’ı “ırklarına ihanet”le suçlamıştı.
O vakit peş peşe iki yazı yazmıştım, bütün bu muhakeme yoksunluklarına karşı: (a) Üçünün de altına imzamı atarım (28 Ağustos 2014); (b) Etyen “anti-azınlık”mı? (Hrant da öyle miydi?) (31 Ağustos). Esas itibariyle şunları sormuştum: Bir kere, Ermeni sorununda tarihsel bakımdan ve bugün baş düşman AKP mi ki bütün Ermeniler illâ AKP’ye karşı tavır almak zorunda olsun? İkincisi, etnik-dinî bakımdan Ermeni kökenli olmak değişmez ve belirleyici bir “öz” mü ki, her nasılsa bütün Ermenileri bu insanların anladığı anlamda “sol”da yer almaya mecbur kılsın?
Normalleşen siyasetin yeni tercih yelpazesini kaldıramamak
Şimdi açmak istediğim, bunlardan özellikle ikinci sorgulama çizgisi. Türkiye’yi bırakalım; daha soyut düşünelim. Normal bir ülkede, normal politika koşullarında, siyaset sahnesinde sosyalist, yeşil, liberal ve görece muhafazakâr partiler yer alır. Bir kısmı sağ ve merkez-sağ, bir kısmı sol ve merkez-sol konumlara oturur. Keza pek çok ülkede, belki kurucu ağırlığa sahip bir etnik-dinî kesimin yanı sıra, başka bir dizi etnik-dinî kesim ve kimlik de gözlenebilir. Bunlardan bir kısmı, aslında “en eski”lerken (Kürtler, Ermeniler, Avustralya aborijinleri, “Kızılderili” denen Amerika yerlileri) o hâkim kurucu kesim tarafından nice temizlik ve tasfiyelere uğratılmış; diğer bir kısmı ise ister köle ticareti (Afrika kökenli siyahlar), ister göç (İngiltere’deki Hintli, Pakistanlı ve Karayipliler, Avrupa’daki Türkler ve Araplar) ve iltica yoluyla (Avrupa’daki Kürtler) “sonradan” gelip de bu bağlamda çeşitli ayırımcılık ve mağduriyetlere maruz bırakılmış olabilir.
Birinci problem şu: bu tür konum ve tarihsel arkaplanlar, söz konusu grupların mutlaka yeknesak bir şekilde tek bir (faraza sol veya merkez-sol) partiyi tercih etmelerini mi gerektirir? Yoksa, geçmiş bir yana, doğrudan doğruya güncel koşul, program, platform ve mevzilenmeler temelinde, tercihlerini daha esnek bir yelpazeye yaymaları da mümkün müdür? Orta ve Güney Amerika’da, diyelim Brezilya ve Karayiplerde, istisnasız bütün siyahlar her zaman görece sol partilere mi oy verir? ABD’de bile, etnik-dinî aidiyetleri enlemesine kesen ideo-politik perspektifler temelinde, hiç mi Cumhuriyetçi çıkmaz Yerli Amerikalı (kızılderili), Afrikalı Amerikalı (siyah), Asyalı Amerikalı (Hint, Çin, Japon Kore kökenli) veya Hispanik demografilerden? (Biraz soruşturdum; Kübalı mülteciler yüzde 90, bir bütün olarak Hispanikler belki yüzde 40 oranında Cumhuriyetçi Parti’ye oy veriyormuş. Türk diasporasının dağılımı nasıl acaba? Cumhuriyetçilerin çokkültürlülük karşısındaki toleranssızlığına karşın, sırf Ermeni sorunundaki, “jeopolitik” gerekçelerden kaynaklanan görece “Türk yanlısı” tavırları nedeniyle, hele Batı kıyısında epeyi GOP yanlısı Türk olmalı.) Avrupa’ya geçelim; İngiltere’de kalabalık bir Hintli-Pakistanlı nüfus var, bir zamanların “üzerinde güneş batmayan” Britanya İmparatorluğu’nun periferisinden merkezine göçmüş (Karayiplerden gelenler de dahil). Onyıllar geçmiş; hayatın her alanında yer tutmuşlar. Sanıyor musunuz ki politikaya sadece İşçi Partisi’nden katılır, Thatcher veya Cameron’ları zerrece desteklemez de yalnızca Blair, Brown veya Miliband’lara bağış ve oy verirler? Keza, Avrupa’daki Türk diasporasının üçüncü, dördüncü, belki beşinci kuşakları, kâh Hollanfa’da, kâh Fransa’da, kâh Almanya’da, kâh İsveç, Norveç ve Danimarka’da, yüzde yüz Yeşiller veya Sosyal Demokratlarla mı özdeşleştireceklerdir kendilerini? Bu tür sol anlayışları artık aşınmış ve aşılmış bulup, (yabancı düşmanlığı gütmemek koşuluyla) daha merkez-sağ partileri benimseyen, onlardan aday olup ilk ağızda şehir veya eyalet yönetimlerine giren hiç çıkmaz ve ilelebet çıkmayacak mıdır?
Ya hiç kimse yalaka değil, ya da herkes yalaka
Asıl mesele şu; çıkar veya çıkmaz, ya da hangi oranda çıkar, orası ayrı mesele -- ama “bunlar gerçek siyah veya gerçek Hispanik veya gerçek Çinli veya gerçek Paki veya gerçek Türk değil” ya da “ırklarına/milletlerine ihanet ediyorlar” diye bir söylemin, olağan ABD veya Avrupa siyasetinde yeri olur mu acaba?
Buna bağlı olarak, faraza bir Afrikalı Amerikalının veya Hispaniğin Cumhuriyetçi Parti içinde, ya da Pakistan kökenli bir İngiliz vatandaşının Muhafazakâr Parti içinde, ya da dördüncü-beşinci kuşak bir Alamancının Hıristiyan Demokratlar içinde tutunup yükselmesini “yalaka”lığa bağlayan çıkar mı? Nedir alt tarafı, herhangi bir bireyin şu veya bu siyasal parti ile ilişkisi? Her durumda, o partinin dünya görüşünü, tüzüğü ve programını, belli başlı politikalarını şu veya bu ölçüde benimseyip savunmayı içerir mi, içermez mi? Bir partiye muhalif olup da katılmak ve içinde yükselmek diye bir yol, bir patika, bir pratik olabilir mi yeryüzünde? Olamayacağına göre… Neden faraza CHP’ye katılan ve hattâ CHP’den aday olan kişilerin (ve bu arada Ermenilerin), ya da HDP’ye katılan ve hattâ HDP’den aday olan (veya aday olmayı özleyen) kişilerin (ve bu arada Ermenilerin) ister o ister bu partiyi benimseyiş biçimleri “yalakalık değil”dir de özel olarak Etyen Mahçupyan veya Markar Esayan’ın AKP içinde veya etrafında siyaset yapmak istemeleri “yalakalıktır”; biri bana bunu izah edebilir mi? Örneğin Ertuğrul Kürkçü’nün veya Figen Yüksekdağ’ın veya bundan bir süre önce attığı bir tweet’te HDP’den aday gösterilmekten onur duyacağını açıklayan Hayko Bağdat’ın kendi özgür iradeleriyle destek verdikleri bu partiyle ilişkileri (elbette) “yalakalık değil”dir de, “yalakalık” niçin başka bazı aydınların gene kendi özgür iradeleri sonucu AKP ile kurdukları politik ilişkiye inhisar etmektedir? Etyen veya Markar, ne yapmışlardır, Türkiye için en iyi tercihin şu şu şu nedenlerle AKP olduğunu savunmak dışında? Sanırım başlı başına incelenmesi gereken bir fenomendir, yüz elli yıllık sosyalizm projesinin tamamında ve ayrıca Türkiye’deki özel serüvenlerinin her adımında topyekûn başarısız olmuş solcuların, gene de “biz ahlâken üstünüz” ve “küçük dünyaları biz yarattık” türü, alabildiğine haledilmemiş bir benmerkezci kibirden bir türlü vazgeçememesi. Diyelim ki AKP muhafazakârdır, merkez-sağdır. Merkez-sağ bir parti olarak AKP’yi desteklemenin “yalakalık” olarak nitelenmesi, işte o alabildiğine dar ve taş kafalı, zaten hep bu yüzden kaybetmiş solculuğun zavallı kibri ve mağlup nefretinden başka nedir?
Kaldı ki, AKP Türkiye’nin sağı mı acaba?
Şimdi gelelim ikinci ve çok daha önemli probleme. Buraya kadar yazdıklarımda, AKP’nin merkez-sağ, karşıtlarının ise merkez-sol olduğu varsayımını tartışmadım hiç. Bir ilk kestirim olarak, öylece kabul ettim. Dolayısıyla, Fransız Devrimi sonrasında ve 19. yüzyıl boyunca gelişip 20. yüzyılın büyük bölümüne de intikal eden klasik sağ-sol ıskalasını da olduğu gibi kabul etmiş oldum aslında. Oysa günümüzde bu son derece tartışmalı bir varsayım. Tarihin yönü diye bir varsayım kalmadı; buna dayalı ilericilik-gericilik ayırımı kalmadı; emek ve işçi sınıfı eksenli bir “sosyal politika” da (social politics) kalmadı. Bu koşullarda sağ-sol ayırımı nasıl yapılır; ya da merkez-sağ gene yirmi otuz yıl öncesine kadar bildiğimiz merkez-sağ ve merkez-sol da gene yirmi otuz yıl öncesine kadar bildiğimiz merkez-sol mudur; çok ama çok şüpheliyim doğrusu.
Daha açıkçası, önümüzde eski kavramlarla nasıl yorumlayacağımızı, nereye koyacağımızı bilemediğimiz, 2002’den bu yana Türkiye’nin her bakımdan gelişmesi, ilerlemesi ve demokratikleşmesinde başrolü AKP’nin oynamış olması gerçeği duruyor. Gelin Marksist terimlerle konuşalım bu olguyu. Kemalist Devrim olmuş ve belirli bir laik cumhuriyet üstyapısı doğmuştu. Diyelim ki bu üstyapı, bir süre üretici güçleri ve üretim ilişkileriyle altyapının ve bütün toplumun gelişmesine hizmet etti. Ama bir süre sonra, artık gericileşti ve daha fazla gelişmenin önünde bir engele dönüştü. Bu engel de, yeni dinamiklerin taşıyıcılığını üstlenen bir siyasî partinin (demokratik) mücadelesiyle kaldırıldı, kaldırılıyor. Toplumun ihtiyacına daha fazla cevap veren yeni üstyapıların kurulması sancıları yaşanıyor... Tutun ki bu, sadece olası bir yorumdur. Bu şekliyle dahi, üzerinde düşünmeyi gerektirmez mi acaba?
Kim durağan, kim dinamik; bugün halkı nerede bulmalı?
Bir de şöyle bakmayı deneyin isterseniz. Aslında Türk solunun bütün tarihi, kendisi küçük ve zayıf olduğu için, başka ve daha büyük güçlere bir tür danışmanlık yapmak, onlara yol göstermek ve ilerletmeye çalışmakla geçti. Bu çerçevede, bazı elit aydınların payına, (sırf halka değil) solun şu veya bu kesimine (de) kültür ve uygarlık götürme alt-misyonları düştü. Kadro’cular 1930’lar CHP’sini adam etmeye çalıştılar, örneğin. 1960’lar ve 70’lerde sol kırk fraksiyona ayrışıp parçalanırken de, en azından bazı fraksiyonların vitrininde özel bazı aydınlar yer aldı, kâh Oğuzhan Müftüoğlu’na, kâh Doğu Perinçek’e medeniyet taşımaya uğraşan. Bazen niyetleri, bazen nesnel konumları buydu. Tam bir patetik yanlış bilinç (false consciousness) örneğiydi kuşkusuz. Ama bırakalım, bu çabaların bugün çok sırıtan abesliği ve komikliğini. Bırakalım, “ya göl yoğurt tutarsa” misali tamamen boşa harcanmış emekleri. Hepsinin temelinde, Türkiye’nin İttihatçılığın ve sonra Kemalizmin yarattığı sol-laik kesim(= bizim mahalle) üzerinden gelişme ve ilerlemeyi sürdüreceği; dolayısıyla sosyalist solu fraksiyon fraksiyon da olsa ve birazcık da olsa geliştirme ve ilerletmenin bu genel amaca (= tarihin ana mecrası ve doğrultusuna) hizmet edeceği inancı yatıyordu.
Oysa bugün başka birçok şeyle birlikte bu temel inanç da çökmüş, hiçbir gerçekçi temeli kalmamış bulunuyor. Belki daha 1970’lerden itibaren, ya da en geç 1980’ler ve 90’larda, bir an geldi, Türkiye’nin (faraza CHP mahallesiyle belirlenen) sol-laik kesimini ilerletip dönüştürmenin, o kesime danışmanlık ve yol göstericilik yapmak suretiyle herhangi bir olumlu sonuç elde etmenin mümkün olmadığı ortaya çıktı. Buna karşılık (faraza AKP mahallesiyle belirlenen) dindar-Müslüman kesimde başka türlü bir canlılık ve dinamizm baş gösterdi. Bence bunu en net Etyen Mahçupyan gördü, bütün aydın kesim içinde. Murat Belge de çok şey öğretmeye çalıştı sol kesime, 1970’lerden başlayarak. Ama Murat’ın söyledikleri daha çok din ve İslamiyetle ilişkisi içinde solu demokratlaştırmakla; Kemalist din düşmanlığından ve bu şekilde tanımlanmış bir ilericilik anlayışından arınmayı sola anlatmaya çalışmakla ilgiliydi (sanırım). Etyen ise bunun ötesine geçip, yeni toplum sözleşmelerine gebe ilerici dönüşümlerin daha çok Müslüman-dindar kesimden beklenmesi ve eğer gene bir tür danışmanlık yapılacaksa daha çok o kesime yapılması gerektiği sonucuna vardı.
AKP yüz yıllık İttihatçı-Kemalist gelenekten çok temel bir kopuş olduğu gibi, Etyen ve Markar’ların tavır ve duruşu da çok radikal, epistemolojik bir kopuştur. Siyasette alışılmış “negatif aydın, redçi aydın” kalıplarını kıran yeni, daha görüşmeci, daha pazarlıkçı olanak ve olasılıkların doğmasıdır. (Bunu Çin ve Peter Hessler örneğinden giderek ayrıca açacağım.) Sol bu tavır ve duruşta kendi değersizliğini, eskimiş ve çirkinleşmişliğini, tercih edilmezliğini, moral hegemonyasının ve duygusal-düşünsel şantaj yoluyla zaptetme gücünün kalmayışını gördüğü için çıldırıyor. Diş geçiremediklerinin yadırganması, aşağılanması, “ırklarına ihanet”e varıncaya kadar en zırva hakaretlere maruz bırakılması, hep bu reaksiyondan kaynaklanıyor.
Yazarlar
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları











































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024