Ali BAYRAMOĞLU
Türkiye 60 kişinin ölümüne yol açan iki sarsıcı bombalı saldırı yaşadı.
Bu saldırılar bir şiddet zincirine eklenen son halkalardı.
Son bir yıl içinde, PKK’nın ve TAK gibi yan örgütlerinin 12 ayrı kentte gerçekleştirdiği toplam 20 bombalı saldırıda, yarıya yakını sivil 225 kişi öldü, bin 22 kişi de ciddi şekilde yaralandı.
Türkiye’deki Kürt çatışmasında bu, madalyonun sadece bir yüzü.
20 Temmuz 2015’ten bugüne kadar öldürülen PKK’lı sayısı, resmi rakamlarla, 9 bin 500’e ulaşmış durumda. Bu dönemde, 10 bin 500’ün üzerinde kişi tutuklanırken, 843’ü güvenlik görevlisi, 335’i sivil olmak bin 178 kişi de PKK saldırılarında hayatını kaybetti.
PKK hareketinin başladığı 1984’den 2010’da kadar geçen 26 yıllık süre içinde güvenlik güçleri tarafından öldürülen PKK’lı sayısının 30 bin civarında olduğu dikkate alınırsa, son bir buçuk yıl Türkiye’nin Kürt sorununda yaşanan en kanlı çatışma evresine işaret ediyor.
Bu, aynı zamanda PKK’nın Türkiye sınırları içinde yaşadığı en kritik sıkışıklıklardan birisinin de tablosu. Ağır kayıpları yanında, örgüt son bir yıl içinde Güneydoğu’da kentlerde alan hakimiyetini kaybettiği gibi, devlet kırsal alanda bugüne kadar ulaşamadığı PKK kamplarını ve bölgelerini şiddetle vuruyor ve temizliyor.
Siyasi iktidar buna paralel olarak, Kürt hareketinin içinde hareket ettiği sivil, siyasal ve demokratik alanı da boğacak kadar daraltmış durumda. Parlamenter faaliyet dahil olmak üzere, Kürt hareketiyle her tür sivil ya da siyasi temas kriminalize ediliyor.
AK Parti’nin çatışma politikasının bir başka ayağı ise Türkiye’nin Suriye’de izlediği politikada gizli.Türkiye Fırat Kalkanı operasyonuyla bir süredir IŞİD’e yönelik olmakla birlikte temelde Kürt kantonları arası bağları kesmek, Kürt siyasi alanını imha etmek, en azından daraltmak hedefini taşıyan askeri hamleler yapıyor ve bunu, bekası için hayati gördüğünü açıklıyor.
Bunlara, Ankara’nın Rusya-İran-Türkiye arasındaki Suriye anlaşmasının işaret ettiği gibi diplomatik adımlarını da eklemek gerek.
Gerçekleşme ihtimali tartışmalı olsa da Türkiye’nin niyetleri aslında daha keskin. Fehim Taştekin’in Cumhuriyet Gazetesi’ne verdiği bir röportajdaki şu tespitleri Ankara’da hakim havanın resmiyle kesişiyor: “Devletin aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var. İçeride alınan sıkı yönetimvari önlemlerle sınırın altındaki yeni planlamayı birbirinden ayrı düşünmemek lazım. Türkiye’nin stratejisi, sınırlarına sürüklenen cihatçı örgütlerle bir tampon bölge oluşturmak. Bu, potansiyeli YPG’ye karşı kullanmak…”
Şimdi soru şu: Kürt hareketinin bunlar karşısındaki durumu nedir? Hangi siyasi noktada bulunuyor, hangi siyasi stratejiyi izliyor? Bu stratejinin Türkiye ve Suriye’de sürdürülebilirliği ne?
PKK’nın 2011 sonrası iki stratejik merkezi oldu: Türkiye’nin güneydoğusu ve Suriye’nin kuzeyi. Örgütün ana hedefi, birleşik egemenlik sahası olarak tanımladığı bu iki alanda örgütsel ve politik olarak hakimiyet kurmaktı. Bu arayış, Türkiye için demokratik özerklik, Suriye için federalizm iddiası ve hazırlıkları üzerine oturtuldu.
Kürt hareketi çözüm sürecine de bu çerçevede yaklaştı. Ayrıca Kürt illerinde devlet otoritesine paralel, adliye, zaptiye, maliye gibi devletimsi işlevler içeren siyasi bir yapılanma içene girdi. Kuzey Suriye’de ise özerk kantonlar ilan etti.
2014’te Kabone’nin IŞİD tarafından kuşatılması, radikal dincilere karşı verilen savaşta YPG’nin uluslararası koalisyon saflarında kendisine yer bulması, bu stratejiye yeni bir boyut kattı. Bu, Kuzey Suriye’deki Kürt siyasi varlığı açısından uluslararası düzeyde kabul edilme, destek bulma ve meşrulaşma boyutuydu.
Ne var ki, bu yeni gelişme bir başka gelişmenin önünü kesti. Türkiye’deki çözüm süreci önemli oranda Kuzey Suriye’nin işin içine dahil olması nedeniyle, bunun Türk tarafında yarattığı endişe ve yeni koşullara adapte olmayışı üzerine çöktü.
Türkiye ve Kürt hareketi arasında savaşın son safhası temmuz 2105’te bu zeminde başladı.
Kürt hareketi silahlı özerklik ilanlarıyla ve halk ayaklanması beklentisiyle şehir savaşları evresini başlattı. Bir bakıma, özerklik stratejisi istikametinde yeni bir yöntem kullanılıyor, Suriye’de kanton modeli Türkiye’ye taşınmaya çalışılıyordu. PKK yöneticilerinden Murat Karayılan 28 Eylül 2015’te verdiği röportajda “Demokratik özerk Kürdistan'ı gerçeğe dönüştürme hamlesini, tarihi bir hamle olarak görüyoruz ve ilerletiyoruz. Hakkari arazisinin yüzde 80'i kesinlikle gerillanın kontrolü altındadır. Buralara Türk devleti giremez.” diyecekti.
Ne var ki, bu arayış 2016’nın yaz ayları geldiğinde başarısızlıkla ve askeri yenilgiyle sona erdi. Örgüt bu yenliğinin ardından tekrar vur kaç eylemlerle, Batı'da büyük şehirlerde ses getirecek, meydan okumasını simgeleyecek eylemlere yöneldi.
Örgütün sosyolojik tabanı ise askeri yenilgiye ve şehir savaşlarının yarattığı tahribat sonrası Kürt orta sınıfından yükselen tepkiye rağmen hala güçlü. HDP hala yüzde 10 civarında bir oy potansiyeline sahip, bu oran Kürt bölgelerinde yüzde 50’yi aşıyor.
Konunun iki önemli ve tanınan uzmanı, Vahap Çoşkun ve Cuma Çiçek PKK’nın Türkiye stratejisine ilişkin şu tespiti yapıyor: “Türkiye, Irak ve Suriye‘den farklı olarak merkezî devletin varoluşsal bir kriz yaşamıyor. Ülke genelinde bir siyasal istikrarsızlık ve ayaklanma yok. Uluslararası güçlerin müdahale imkanı bulunmuyor. Bir NATO ülkesinde, Kürt hareketi için, siyasi çözüme dönüş dışında rasyonel bir seçenek yok.”
Kürt hareketinin Kuzey Suriye’deki durumu ve politikalarına gelince... PKK için Rojava örgütün Yürütme Komitesi üyesi Karayılan’ın şu sözlerinin de gösterdiği gibi hayati ve belirleyici önemini her geçen gün artırıyor: “Türkiye’nin ‘Kürtler statü ve hak elde etmeyecek’ gibi bir politikasının sonuç alma şansı yoktur. Bugün Rojava’nın ve onun etrafında örülen Suriye Demokratik Meclisi Güçleri’nin Suriye topraklarının yüzde 29’unu kontrol etme durumu vardır. Şimdi Rakka’ya dönük hamle gündemde. Rakka’yı da alsalar bu yüzde 40’lara ulaşır. Bunu kimse göz ardı edemez.”
Bununla birlikte bölgedeki ittifaklar son derece değişken. Kürt hareketi, Esad, Türkiye, ABD, İran, Rusya arasında hareket eden, yer arayan bir konumda. Koşullar ve siyasi rüzgarlar bölgede Kürtlerin arkasından esiyor olsa da PKK açısından bu, bağımlı değişken olma konumunu değiştirmiyor.
Nitekim Karayılan, Rusya-İran-Türkiye zirvesinden önce, 19 Aralık’ta yaptığı açıklamada bu durumu şöyle teyit ediyor: “Şu anda herkes iki konuda nelerin olup biteceğini hesaplayarak politika oluşturmaya çalışmaktadır: Bunlardan birincisi, ‘ABD’nin yeni seçilen başkanı Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlamasıyla birlikte özelde Suriye’de, genelde Orta Doğu’da nasıl bir politika geliştireceği’ konusudur. Diğer önemli konu ise “Suriye ve Rusya’nın Halep savaşını kazanmasından sonra nasıl bir politika yürütecekleri” konusudur. Yine bu ikilinin yanında İran da vardır.”
Şüphe yok ki, Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgulayan Rusya-Türkiye ve İran anlaşması PKK’lı yöneticinin sorularına bir tür yanıt. Türkiye’nin bu anlaşmayla asıl hedefi Kürtlerin harekat alanını daraltmak, özerk bir oluşumun önünü almak.
Bunun gerçekçi olup olmadığı ve siyasi dengelerin önümüzdeki günlerde nasıl seyredeceği ise henüz belli değil.
Ancak Kürt hareketinin önü şu itibarıyla eskisi kadar açık değil.
Fazlasını söylemek içir kartların yeniden karılmasını beklemek gerek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025